GÜNÜN PORTRESİ: Camille Claudel
Bazen kadınlar tüm yetenek ve birikimine rağmen ‘eş durumu’ nedeniyle ünlü erkeklerin gölgesinde kalabiliyorlar. Heykele ruh veren Fransız heykeltraş Camille Claudel de, bu kadınlardan biri.

Kadın sanatçılar yüzyıllardır zorluklarla iç içe. Güzel, sevimli, akıllı, etkileyici olmak, kadın olmak her yüzyılda olduğu gibi yaşadığımız yüzyılda da hiç kolay değil. Erkek egemen dünya hiçbir yüzyılda başarılı ve güçlü kadın görmeyi hazmedemiyor. İçinde yaşadığımız dönemde her ne kadar kadınlar çok daha fazla hayatın içinde olsa da bugün de başarılı bilim kadını, başarılı sanat kadını, güçlü kadın olmak bedel ödemeyi gerektiriyor. Sanat yaratıcı bir eylemdir, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Yaşamı insanileştirir, daha yaşanılır kılar. Aykırı olanın hoş görüldüğü ortamlardır çoğu kez sanat ortamları. Ama sanat alanında da hüküm süren erkek egemen yapı kadın sanatçıları, içine almak istemiyor ve aldığında da öğütüyor çoğu kez... Oysa ki sanat insanı, bilim insanı ve daha da önemlisi hayat insanı olmak daha değerli. Yine de kadınlar sanatla ilişkilerinde pes etmiyorlar. Her dönem daha farklı, daha iyi çizgisi olan sanatçılar çıkarabiliyorlar. Bu çok uzun ve zorlu bir yolculuk. Bu kadar uzun ve zorlu yolculuğu göze alabilecek sanat ve bilim insanı da çok az. İstisnalar umut veriyor. Size tanıtmak istediğim Camille Claudel’de bu sanatçılardan biri...

Neden Camille Claudel? Çünkü o da yaşadığı dönem içinde kadın ve sanatçı olduğu için zorluklar ve engellerle karşılaşmış, şiddete maruz kalmış, hayatı bir akıl hastanesinde son bulmuş, değerli ve güçlü çizgisi olan bir sanatçı. Claudel, Fransa’nın Aisne bölgesinde 1860’larda doğdu. Küçüklüğünden beri taş ve çamurla oynama merakı, geleceğin yetenekli heykeltraşının kaderini de belirledi. Varlıklı bir aileden geliyordu. Babası maddi, manevi Camille’nin en büyük destekçisi oldu ve sanat eğitimi alması için 1881 yılında Paris’e taşındılar ve Academie Colarossi’de heykeltraş Alfred Boucher’den ders almaya başladı. O tarihte kadınların, büyük sanat akademilerinde eğitim alması yasaktı, kız öğrenciler büyük sanatçıların özel atölyelerinde ders alıyordu. Fransa’nın ünlü heykeltraşlarından olan Rodin’le tanışması böyle oldu.

Bir grup genç kadın sanatçıyla birlikte Rodin’in atölyesindeki heykel derslerine katılmaya başladı (1883). Camille’nin üstün yeteneği ve etkileyici kişiliği onu diğer öğrencilerden ayırdı. Rodin’in gözdesi ve ilham kaynağı bu genç kadın, bir süre sonra sevgilisi ve en büyük rakibi olacaktı. Bu ilişki Camille’nin yaşamının seyrini değiştirdi. Rodin’le birçok işe imza attılar. Rodin bu tarihlerde büyük eseri ‘’Cehennemin Kapıları’’nı yaptı. Sanat eleştirmenleri Camille’in etkileri açıkça gözlenen bu eserin büyük çoğunluğunun ona ait olduğunu iddia ediyorlar. Rodin Camille’ye karşı kaba davranıyor, onu başka kadınlarla aldatıyordu. Esasında onu yeteneğinin farkındaydı ve kendine rakip olarak görüyor heşkeltraşlık alanındaki başarısını da kaldıramıyordu. Sürekli kavga ediyorlardı. Bu süreç Camille’nin ruhsal durumunu bozdu. En sonunda Camille, yoluna tek başına devam etme kararı aldı ve Rodin’i terk etti. Bu ayrılık Camille için oldukça acılı bir dönemin de başlangıcı oldu. Bu dönemde en büyük eserlerini verdi (‘’Vals’’, “Clotho”, “Olgunluk Çağı”, “Kayıp Tanrı”, “Geveze Kadınlar”, “Sakuntala”). 1903’ün başında Salon d’Automne’da eserleri sergilendi. Ünlü sanat eleştirmeni Octave Mirbeau onun için ‘kadın bir dahiydi’ demişti. Rodin’den ayrıldıktan sonra sanatı, daha özgür kalmış klasik heykelden uzaklaşarak Art Nouveau’ya yaklaşmıştı. ‘’Olgunluk Çağı’’ isimli eserinde Rodin’le olan ayrılığınının tüm acılarını yansıtmış olan sanatçı, ayrıca heykelde oniks materyalini ilk kullanan isimdir.

Camille yaşadığı dönemde bir kadın sanatçı olarak çok yalnız bırakıldı. Ömrünün son 30 yılını karanlık bir akıl hastanesinde geçirdi Camille Claudel. 1943 yılında trajik bir şekilde, tıkıldığı akıl hastanesinde yaşamı son buldu. Yaşadığımız yüzyılda bile Rodin adı her zaman Camille Claudel’in önünde yer alıyor. Heykele ruh veren sanatçı olarak tanınan Camille için tüm kıskançlığına ve o çok güçlü egosuna rağmen Rodin şöyle der: “Ona altını nerede bulacağını söyledim. Ama bulduğu altın kendi içindeydi.” Değerli bir nokta daha: Döneminde Rodin’in şekil veremediği, en zor ve ince narin yapılı mermeri bile işleyebilmiştir Camille... Bu kadar yalnız ve trajik bir şekilde ölmeyi haketmemişti.  

Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi

İlgili haberler
Mari Gerekmezyan: Sadece ‘karadut’ değil...

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Karadut’u olarak bilinen resimlerinin baş yüzü bu esmer kadın aslında Türki...

GÜNÜN PORTRESİ: Varvara Stepanova

Kadınlar için özgür ve basit elbise tasarımlarına imza atan yaratıcı ve çok yönlü bir sanatçı olan V...

GÜNÜN PORTRESİ: Faşizme karşı ölümüne direnen bir...

Antifaşist kadın hareketi bakımından akıllardan silinmeyecek birçok örnek var. Onlardan biri de Lise...