Sendikal mücadelenin önünü aydınlatan grevciler: Kibritçi Kızlar
Annie’nin yayınlanan yazısı üzerine patron işçilerden zorla koşullarından mutlu olduklarını söyleyen kağıda imza atmalarını ister. Kabul etmeyen bir grup işten çıkarılınca, tüm işçiler greve çıkar.

“Kibritçiler yürüyor. Greve.
Karanlığın meşale taşıyan perileri
Işığı yakalayanlar.
Kıvılcımlar uçuyor Kibritçiler greve.”
Lemn Sissay

Kibritçi Kızların Grevi... Kadın emekçilerin tarihi denildiğinde, akla ilk gelen örneklerden biri. Akılda kalıcı isminin dışında, bu grev, kadın tarihinin olduğu kadar sendikal tarihin de önünü aydınlatan bir dönüm noktasıdır. 1888’de gerçekleşen grevdeki işçi kadınlara ve grevin haberini yaptığı gibi örgütlenmesinde de aktif rol oynayan sosyalist bir gazeteci kadına, Annie Besant’a yer vereceğiz bu ay sayfamızda.

LONDRA’DA BEYAZ KÖLELİK!
Bryant and May kibrit fabrikasında çalışan kız çocuğu ve kadın işçiler, çok düşük ücretler ve kötü koşullardan muzdariptir. Saatler boyunca durmadan çalışırlar, sadece sabah ve akşam kısa yemek molaları vardır. Kirli ayaklarla gelmek, parmağını kaptırmamak için makineden elini çekmek bile ceza kesilmesine ve ücret kesintisine nedendir. Kibritlerin “çerçeve”den çıkarılıp kutulara dizilmesi zor bir iştir, kazayla kibrit çakılabilir, bu durumda da ya ceza ya da işten atma gelir. Kibritleri kutulama, paketleme işi, fabrikada yapılırken, kutular parça başı olarak evde yaptırılır ve bu iş için kullanılacak hamuru işçinin kendisi temin etmesi gerekir. En fenası da kibrit üretiminde kullanılan zehirli beyaz fosforun neden olduğu kemik hastalıkları bu genç kadınların yakasını bırakmaz. Fosfor çenesi (phossy jaw) denilen hastalık sıklıkla görülür.

Biz tüm bu kötü koşulları, sosyalist gazeteci Annie Besant’ın The Link gazetesine yazdığı “Londra’da Beyaz Kölelik” yazısından öğreniyoruz. Annie, kadın emeği üzerine bir toplantıda Bryant and May fabrikasının hissedarlarının yaptığı inanılmaz karı öğrenince, işçilerin patronları için bu kadar zenginliği nasıl ürettiklerini incelemek üzere işçi kadınlarla buluşuyor ve öğrendiklerini aktarıyor makalesinde.


SENDİKALAR KADINLARLA DEĞİŞİYOR
Annie’nin 23 Haziran’da yayınlanan yazısı üzerine patron işçilerden zorla “koşullarından mutlu” olduklarını söyleyen kağıda imza atmalarını ister. Bunu kabul etmeyen bir grup işçi işten çıkarılınca, 1400 kadın işçi greve çıkar.

Annie sadece gazetecilik yapmamış onların bir grev komitesi kurmasına da yardımcı olmuştur. İki haftalık grevin sonunda, patronlar atılan işçileri geri almak, çalışma koşullarını iyileştirmek zorunda kalır, hatta kullandıkları tehlikeli fosforu bırakmak zorunda kalır.

O dönemin geleneksel sendikalarında vasıfsız işçilere ve kadınlara yer verilmiyordu. Fakat, Eleanor Marx ve Annie’nin de aralarında bulunduğu sosyalistler, eski, zanaat sendikacılığının yerini genel sendikacılığa bırakacak ve farklı iş kollarını tek bir sendika altında toplayacak yeni, mücadeleci bir sendikacılık anlayışını savunuyorlardı. Bu anlayışa göre sendikaya girebilmek için ustalık ya da erkek olmak değil işçi olmak yeterli olmalıydı.

İşte Kibritçi Kızların grevi, bu sendikacılık anlayışının dünyadaki ilk başarılı örneklerindendir. O genç kadınlar, canlarını tehlikeye sokan koşulları değiştirmek için hep birlikte sokağa çıktıklarında ve kazanana kadar direndiklerinde, patronu dize getirmelerinin yan sıra başta İngiltere olmak üzere dünya sendikacılığını değiştiren bir başarıya da imza attılar.
Kurdukları komiteyi ‘Kibritçi Kızların Sendikası’na dönüştürdüler, ardından da Eleanor Marx’ın merkez komitesinde olduğu kadın ve erkek işçilerin ilk genel sendikası olan Gaz İşçileri ve Genel İş Ulusal Sendikası’na (NUG&GL) katıldılar. NUG&GL, önce Transport and General Workers sendikasına, ardından da bugün İngiltere’nin en büyük sendikası olan Unite the Union sendikasına dönüştü.

‘KIVILCIM YAKALAYANLAR’
İngilizce’deki “strike” ve “spark” kelimeleri, hem kibritçi kızların yaptıkları işi tarif etmekte hem de grevlerini, hak arayışlarını, tarihe ışık tutmalarını anlatmakta kullanılan iki güzel kelime. “Strike” başka anlamlarının da yanında, bir yandan kibrit yakmak anlamındayken, diğer taraftan işçilerin en doğal hakkı olan grevi tanımlar. “Spark” ise çalışırken çıkan ve bütün kibritleri tutuşturabilecek kıvılcıma deniliyor. Elbette diğer anlamı da bu kadınların çalışma koşullarını düzeltmek için çıktıkları grevin işçi sınıfı tarihinde çakılmış bir kıvılcım olmasından geliyor.
Şair Lemn Sissay da, bu anlamlar üzerinde durarak, kibritçi kızların greviyle ilgili “Spark Catchers” (Kıvılcım Yakalayanlar) adlı şiirini yazıyor iki yüz yıl sonra. Hiç unutulmasın çaktıkları kıvılcım, yangın olup bu başıbozuk düzeni yaksın diye...

ANNİE BESANT: SOSYALİST BİR AJİTATÖR, ÖRGÜTÇÜ
1 Ekim 1847’de doğan Annie Besant, daha 20 yaşındaken bir din görevlisiyle evlenmiş, iki çocuk yapmıştı. Zor geçen doğumlarının ardından çocuk yapmak istemeyince, kocası tarafından dövüldü. Hem kişisel deneyimleri hem de dönemin politik ve sosyal atmosferi onu din ve devlet politikalarının ayrılması görüşünü savunmaya itti. Politik anlaşmazlık ve aşksızlıktan, birkaç yıl sonra da eşinden ayrıldı. Boşanma, o dönem için kabul edilemez bir olguydu, hele de bir kadın için.
Kendisi gibi laikliği savunan ateist yazar Charles Bradlaugh’un kurduğu The National Reformer gazetesinde yazmaya başladı. Üniversiteye girerek politik çalışmalarını orada da sürdüren Besant, akademiden de büyük tepkiler aldı ama buna aldırmadı. Bir yandan çeşitli etkinliklerde kadın hakları, toplumsal haklar, laiklik üzerine konuşmalar yapıyor, diğer yandan gazetelerde yazıyordu.
Dönemin sosyalistleri, ilericileri Besant’ın arkadaşlarıydı. Onlarla yaptığı konuşmalar, yazışmalar, okumalar, sonunda onu laiklik, ateizm, kadın, işçi ve insan hakları savunuculuğundan sosyalizme doğru götürdü.

BAŞBAKAN’IN ELLERİ KANLI HEYKELİ
Bryant and May fabrikası patronu dönemin başbakanı W. E. Gladstone’nun heykelini diktirmek için haftada en fazla birkaç şilin kazanan kibritçi kızlardan 1’er şilin kesinti yapar ve onları “yarım gün zorunlu ücretsiz tatil” ilan ederek heykel açılışına götürür. Çileden çıkan işçiler, açılışa ceplerinde taş ve tuğlalarla gider. “Bunu biz ödedik” diye kızgınlıktan ağlayanlar, bileğini kesip heykeli kana bulayanlar olur. Bugün elleri hala kırmızı olan bu heykel Londra’dadır.

(Not: Şair Sissay’ın şiirinden etkilenen besteci Hannah Kendall’ın orkestra bestesini dinlemek için: http://5against4.com/2017/09/01/proms-2017-hannah-kendall-the-spark-catchers-world-premiere/)

İlgili haberler
Mutfak elemanı olarak girdiği atölyede parmakların...

Klima atölyesinde mutfakta çalışırken, pres makinesine geçirilen ve iki parmağını kaybeden Mevlüde....

Hukukun değil, retweetin üstlünlüğü

Adliyelerde adalet bulamayanlar yahut bulamayacağına inananlar dertlerini bir dilekçeye değil, sosya...

‘Artık yaşamım yalnızca kendime ait’

Ben o gün yaşamın ne olduğunu anladım… Ama boyun eğmedim. Çevremdeki işçi kadınların, Esenyalı Kadın...