Başak Gürkan’ın ardından: ‘Bu davaya ve birbirimize sahip çıkmalıyız’
Ankara’da Başak Gürkan’ın katledilmesinin ardından Gürkan’ın yaşadığı mahalledeki kadınlarla konuştuk.

Ankara'nın Yenimahalle ilçesi Kardelen Mahallesi'nde boşanma aşamasında olan Başak Gürkan, boşanma aşamasındaki eşi ve babası tarafından öldürüldü. Kardelen Mahallesi'nde siteleri kapı kapı dolaşarak kadınlara neler düşündüklerini sormuş ve Evrensel gazetesine haber yapmıştık. Yaptığımız haberi mahalledeki kadınlara götürdük. Çalışmayan ev kadınları ağırlıklı olmak üzere pek çok yaştan kadınla yüz yüze geldik. Konuştuğumuz kadınlar, aynı mahallede bir cinayet yaşanmasından dolayı oldukça etkilenmişti. Kadınların yan yana gelme ihtiyacı, sohbetlerimizde ön plana çıktı. Kadınlar, bu davanın takipçisi olmak gerektiğini ve kadınların birbirine sahip çıkmasının önemli olduğunu düşünüyor. Elif, beş çocuğu olan ev hanımı bir kadın. Çocuklarından en büyüğü ODTÜ Fizik Bölümü'nü bitirmiş, en küçüğü İTÜ’de mühendislik okumuş. Bütün çocuklarının meslek sahibi olması ve hayatlarının kurtulması için mücadele eden Elif, “Cinayeti duyduğumda mühendis olduğunu düşünmedim, eğitimsiz kişilerdir diye düşündüm, çok şaşırdım.” dedi. Cinayeti işleyen kişinin de bilgisayar mühendisi olmasına oldukça şaşırdı. Artık her şeyden korkar olduğunu ifade etti: “Yapacakları evliliklerden endişe duyuyorum. Medenice ayrılırlar diye düşünüyordum ancak öyle de olmuyormuş. İyi bir hayatları olsun diye iyi okullar kazanmaları için çabaladık, şimdi iyi evlilikleri olacak mı diye korkuyorum. Biz karıncayı incitirken rahatsız oluyoruz.”

‘Bir kravat takmayla nasıl biri olduğu anlaşılmaz’

Sevgi, “Tüm gece haber izliyorum, kendimi sıkıyorum sıkıyorum, sabah hastanelik oluyorum.” derken bize kapıyı açan başka bir kadın gözyaşlarıyla o gün orada olduğunu söyledi. Ocağındaki yemeği bırakıp kapıya gelen Işık Hanım, “Hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz.” diyerek söze girdi. Bir arada olmamız gerektiğine katılıp güler yüzlü bir sohbetten sonra bizi uğurladılar. “Aile danışmanlığı” yapan bir kadının ise sözleri şöyle oldu: “Bu işler siyaset felsefesiyle ilgili, politik. Cinayetten canı yanan bir kişi varsa bile devlet bunu affedemez. Bir kravat takmayla o insanın ne olduğunu bilip karar veremezsiniz.” Sosyal medyanın şiddeti artırdığını düşünüyorlar. Eğitimin önemini, çocukların küçük yaştan itibaren bilinçlendirilmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Döne ise çocuklara küçüklükten itibaren belli değerleri aşılamamız gerektiğini söyledi. Ancak, çocuk yetiştirmeyi ve eğitimini tek başına kadınlara yüklemenin de bu sistemin beslediği bir görüş olduğunu unutmamak gerekiyor.

Kadınların yaşam kaygısı her geçen gün artıyor

Tek başına yaşayan bir kadın, kendisini sitedekilerin rahatsız ettiğini söyleyerek yaşadığı sorunları anlattı. Bu durum, kadına şiddet ve tacizin kadınların hayatının her anına nüfuz ettiğini, güvenlikleri için her an bir tehdit oluşturduğunu bir kez daha gözlerimizin önüne serdi. Derya, sorunun temelinde yatan nedenleri sıralarken en başa insanların sosyal medyadan etkilendiğini, bu tür durumların normalmiş gibi karşılandığını ve insanlar tarafından kanıksandığını belirterek tepki gösterdi. 3 çocuğunun olduğunu, onların can güvenliği konusunda da kaygılandığını ve korktuğunu belirtti. Zeliha, yaptırımların çok hafif kaldığını belirterek gerekirse idam cezasının getirilmesini talep ettiğini ya da faillerin daha ağır cezalarla cezalandırılmaları gerektiğini düşündüğünü söyledi. Bir daha bu olayların yaşanmaması gerektiğini vurgulayarak bu durumdan çok etkilendiğini, işine giderken bile kendi özel aracını kullandığını ve toplu taşıma araçlarını kullanmak istemediğini söyledi. Zeliha gibi idam cezası talep eden birçok kadınla karşılaştık görüşmelerimizde. Leyla da onlardan biriydi. Suçun oluştuğu toplumsal koşulları göz ardı ederek yalnızca cezaların şiddetiyle suçu ilişkilendirmek yanıltıcı olabiliyor. Şiddeti önlemek için şiddeti oluşturan toplumsal temelleri değiştirmek gerekiyor. Aksi halde, kadınlar toplumsal olarak eşit olmadıkça şiddet kendini yeniden üretecektir.

Kadınların öfkeleri farklı cümlelere yansıdı

Görüştüğümüz kadınlar arasında umutsuz olanlar da vardı. Yaşanan olaylara sitem eden bir kadın, “Toplanıp yürüsek kim bizi dinler? Yürüdüğümüz de oluyor ama bir şey değişmiyor.” dedi. Kadınlar cinayete oldukça tepkiliydi. Öfkeleri ve tepkileri farklı cümlelere yansıyordu: “Namusu için yaptığını söylemiş. Herkesin namusu kendine, istemezsen git boşan.”, “Canını sen mi verdin ki sen alıyorsun?”, “Sebebi ne olursa olsun kimse öldürülmeyi hak etmez.”, “Yeter artık, boşanıyor diye öldürmesi mi gerekiyor?”, “Yeter artık! Boşanıyor diye öldürmesi mi lazım, anlaşamadıysan cehennem ol git!”, “Bir annenin yarattığı bir evlat bunu yaptı. Bu bir vahşet!”, “Erkekler kadınlarla evlenince onları kendi malı sanıyorlar.”

Daha çok yan yana gelmeliyiz

Fatma ise mahallede kadınların bir araya gelebileceği, birbirini dinleyebileceği bir yerin olmasının iyi olacağını vurgularken “Gerekirse bunu muhtarlıktan talep etmeliyiz.” diye önerdi. Cinayetin işlendiği site içindeki bir kadınla görüşürken çok üzüldüğünü, psikolojisinin bozulduğunu, büfeye ekmek almaya gittiğinde bile gündüz saatinde arkasına dönüp dönüp baktığını söyledi. Kadınlar sohbetlerimizde sokaklarda, hatta dört duvar arasında, kendi evlerinde bile güvende olmadıklarını dile getirdiler. Şiddetin en yakınlarındaki eşi, babası, oğlu ya da dışarıda hiç tanımadığı erkekler tarafından uygulandığını dile getirip bunun cezasızlığın, yaptırımların uygulanmamasının bir sonucu olduğunu söylediler. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına tepkiler vardı ve kadınlar çözüm olarak bizlerin daha sık bir araya gelmesi, yan yana durması, dertlerimizi ve sevinçlerimizi paylaşması gerektiğini, her şeyden önce insan olduğumuzu hatırlamamız gerektiğini düşünüyorlardı.

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Başak Gürkan cinayetinin ardından: İktidara öfke ‘yaşama’ talebinde büyüyor

Kadınların öfkesi, 'yaşamak isteme' talebinden büyüyor. Konuştuğumuz her kadın, iktidarın değişmesi ve bu düzenin kadınlara biçtiği rolleri yıkmak gerektiğini dile getiriyor.

Sic semper tyrannis*: Tiranlara karşı şahitlik

Zorbalara her şey müstahak… Tiranlara ölüm! Şiddeti benimseyen toplumlarda sessiz kalmak da suçtur. Sic semper tyrannis!

Dilara Günana’nın babasından adalet çağrısı: Kızıma yapılanların hesabı sorulsun

Dilara Günana davasında ikinci duruşma yarın Elazığ 4. Ağır Ceza mahkemesinde. Baba Fevzi Günana adalet çağrısı yaptı: 'Gerçek failler ortaya çıkarılsın, adalet sağlansın'


Editörden