Ben otomobil süremez miyim?: Yapabilirsin diye bağırıyor tarih!
Filiz Gür ‘Sen yapamazsın’ dayatmalarının ardından bir ışık huzmesi sunuyor: ‘Kırk iki yaşında, nihayet, bana telkin edilen onca negatife rağmen araba kullanabileceğimi/kullanabildiğimi öğrendim.’

Sevgili hazirun,

Yıllarca ilham öyküleri okuyup “Vayy be” dedikten sonra kaldığı yerden aynen devam eden bir neslin ahvadı olarak ben de Tolstoy’un altmışlarını geçtikten sonra yaşlı kemiklerini kırma pahasına bisiklete binmeyi öğrenmesi hikâyesine özenir ama içimdeki titrek “Sen yapamazsın” kodu anında kanıma karışınca isteğim girişime dönemeden onu “Sen yapamazsın”a kurban ederdim.

Ben bir kız çocuğu olarak değil ama maddi imkânsızlıkların içine doğmuş bir kız çocuğu olarak ne yüzmeyi ne bisiklete binmeyi öğrenediğim gibi aslında bunların eksikliğini hissedebileceğim herhangi bir veriye de maruz kalmamıştım. Denize kıyısı olan bir yere gidene, bisikletiyle özgürce dolaşan kadın arkadaşlarım olana kadar bu böyleydi. Daha fazlasına sahip olabileceğimizi fark edene kadar hepimiz bir tamlık duygusuyla dopdoluyuz. Sanırım sosyal medyamız olduğundan beri hiçbirimiz tam olamıyoruz. Dünya; harika anneler, muhteşem aşçılar, fevkalade güzel insanlarla doluymuş da biz de hasbelkader kıçı kırık evimizdeki dandik mutfağımızda yaşayıp gidiyormuşuz meğer.

Otomobil kullanmayı öğrenmek istemem de böylesi bir eksiklik hissiyle birlikte burada yazamayacağım başka bir haksızlık duygusunun ani bir sonucu olarak ortaya çıktı. Düzenli olarak “Sen yapamazsın”a maruz kalan insanların bundan kurtulabilmeleri de ancak ve ancak aynı istikrarla devam eden yüreklendirmeler ve belki günde üç defa tok karna “Sen yapabilirsin”i duymalarıyla mümkün. İzin verin de bu yazım okuyan herkes için ilk doz olsun. Omzunuza uzanan bir el yoksa diğer dozlar için tekrar okuyun. 42 yaşında, nihayet, bana telkin edilen onca negatife rağmen araba kullanabileceğimi/kullanabildiğimi öğrendim. Önümüzdeki yaz, ölmez de görürsem, çocuklarımı uzaaak bir yere tatile götürmek istiyorum. Bir denizin içinde ayaklarımı kumdan çekip birkaç kulaç da atarım belki, kim bilir?

ERKEK ŞOFÖRLERE KÖTÜ(!) HABER

Bu, “erkek şoförler” için kötü bir haber tabii. Trafikte önlerinde onları yavaşlatan bir “bayan şoför” daha oldu. Araç kullanabilmenin değil kullanırkenki tedirginliğin ve kullanma şeklinin cinsiyetçi söyleme dönüştüğü bir dünyada yaşıyoruz. Yani kadınların trafikte erkekler kadar agresif olmaması, tepelerinde çalan tüm kornaların ağız birliği ederek onları yoldaki “bayan şoförler” olarak etiketleyip, kendi cinslerindeki hatalara küfredip geçerken onlardan bahsederken ağızlarının alaycı bir üstünlük duygusuyla kıvrılıyor olması gerçeğinden bahsediyorum. Kaza istatistiklerine bakarsak o yan yan gülen agresiflerin ölümlü kazalarda ve kırmızı ışık ihlallerinde yüzlerce kat önde olduklarını, trafikte uygun hızda gittikleri için “yavaşlatmakla” suçladıkları kadınlarınsa bizim kocalarından dinlemeye bıktığımız “Bizim hanım arabayı ‘yine’ sürtmüş” basitliğinde istatistiklere konu olduğunu görmek gayet mümkün.

Görsel: Tessa-simpson/Unsplash

‘SEN YAPAMAZSIN’LARIN ARASINDA İKİ KADIN: SAMİYE HANIM VE BERTHA

Bu topraklara otomobil ilk defa 1888 yılında gelmiş, ilk kullanan kişi de Züheyrzade Ahmet Paşa olmuş. Kadınlar arasında ilk kullanan mıdır bilmiyorum ama ehliyet alıp trafiğe çıkan, ardından da rallici olup erkeklerle yarıştığı rallide birinci olduğu için ikinci olan erkek rallici tarafından sadece “kadın olduğu” için sonucuna itiraz edilen yarışı ancak Sulh Mahkemesi’nin kararıyla kazanan ilk kadın Samiye Cahid Morkaya. Yani otomobil bu topraklara geldikten ancak otuz küsur sene sonra bir kadın trafiğe çıkabilmiş. Acaba Samiye Hanım’a da trafikte korna çalınmış mıdır diye düşünmeden edemiyorum.

Bu konuyla ilgili okurken beni epey şaşırtan bir bilgiye de rastladım. Aslında bugünkü otomobillerin ilki sayılan Benz marka otomobili de uzun mesafede kullanan ilk kişi bir kadın: Bertha Benz. Çok da ilham veren bir hikâyesi var. O dönemde aynı anda ilk otomobili üretip patent alma yarışına giren bir sürü mühendis var. Bertha’nın eşi Carl Benz de dünya kadar borca girse de bu patenti almayı başaran ilk mühendis olmuş. Ne var ki saatte 12 kilometre hıza ulaşabilen bu araç, “Eee bunun attan ne farkı var” reddiyesiyle çok da ilgi görmeyince Carl umutsuzluğa kapılmış. Bertha, eşinden habersiz yanına iki çocuğunu da alarak 100 kilometre uzakta oturan annesine, üstelik de birkaç teknik sıkıntıyı kendi imkânlarıyla çözerek, yakıt bitince de bir eczaneden yakıt ikmali yapıp teknik olarak orayı dünyanın ilk benzin istasyonu yaparak hedefine ulaşmayı başarmış. Onun bu yolculuğu, uzun mesafede bu aracın ne kadar kıymetli olduğunu kanıtlayan cesur bir girişim olarak tarihe geçmiş. Bertha, trafikteki tek araç olarak tepesinde korna çalmadan bir yerden bir yere giden ilk kadın olduğunu da bilmiyordu tabii. Üstelik de 12 kilometre hızla! Günümüzde otuz kilometreyle gidilmesi gereken okul yakını bölgelerde dahi otuza korna çalan Homo neanderthalensisler’den yüzyıllar önce ne büyük lüks…

Dünya barış günüyle ilgili yazacaktım aslında ama kendi iç barışımı kurduğum bugünlerde bu dinginliği okuyanlara bulaştıran ve aslında devam ettirdiğimiz yanlış kodlar ve kanılar olmasa kolektif tahammülün artacağı, handiyse iklimin değişip Akdeniz olacağı bir dünyada yaşadığımızı hatırlatmak istedim. Evlerin ve arabaların içi kapalı camlardan bize yansıyan küfürlerle doluyken barıştan bahsetmek ironik olsa da buna katkı sunan sinyal verip sakince sağa çekilip yol açan insanların varlığı, insanı “mümkün”e inandırıyor. “yapabiliriz”, diye fısıldıyor bize tarih.

Görsel: William Krause/Unsplash

İlgili haberler
Daha acısını bulanla kapışırız biberi!

Eyy bugüne kadar ‘acıların çocuğuyum’ diye dolaşan Adanalı, Antepli, Maraşlılar! Meğer dünyanın en a...

Eller aya, biz yaya…

Antik Yunan’da Olimpiyat Oyunlarına kadınlar seyirci olarak dahi girememişler. Yetkililerin gözünden...

Niye Ceyda’nın Şeyma’nın, Hülya’nın hayatının peşi...

Çeşit çeşit diyet, değişik değişik instagram filtreleri, hepimizin üstünde bir “daha zayıf, daha güz...