Biz Bir’den büyüğüz...
Çağrımız; hayatlarımızı tek adamın eline bırakmama çağrısıdır. Biz bir’den büyüğüz. Birleşirsek birden bize dönüşürüz...

Her birimiz kendimiz, sevdiklerimiz, geleceğimiz için iyi olanın ne olduğuna karar vereceğiz 24 Haziran’da.

Ama aklın yolu bir değil.

Çünkü doğru bildiklerimiz kadar bilemediklerimiz, inandırıldıklarımız, korkutulduklarımız, çelişkiye düştüklerimiz, kaygılarımız var.

“Böyle gelmiş böyle gider, ben bir başıma ne yapabilirim ki...” diyenlerimiz var.

“Benim bir oyum çok önemli, her şeyi değiştirebilir” diyenlerimiz var.

Tarih bize ne öğretiyor biliyor musunuz?

Ne zaman ki bir tehdit algısı yaratılsa, insanlar varolana daha çok inanıyorlar, daha az seçenekle düşünmek zorunda kalıyorlar, daha çok korkuyor, korktukça geri değerlere daha çok sarılıyorlar. Bazı şeyleri yapmak istemeseler de yapmak zorunda kalıyorlar. Ve kendilerini tehdit altında hissettikçe yapmaya mecbur hissettiklerinden başka çıkar yol yok diye düşünüyorlar.

Ama tarih bir tek bunu öğretmiyor bize.

İktidarların, yarattıkları tehditle başa çıkabilecekleri, buna güçlerinin yeteceğine dair bir inanç da oluşturmak zorunda olduklarını, ama bunu sürgit yapamayacaklarını, çünkü gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir “alışkanlığı” olduğunu öğretiyor...

Halkı denetimi altında tutmak, bir tek adamın ağzının içine bakar kılmak için, evet tam da bu nedenle iktidar sahipleri asla ve asla yoksullukla, eğitimsizlikle, eşitsizlikle ilgilenmezler. Bu sorunları gerçekten çözecek hiçbir şey yapmazlar.

Ve bizi en çok yoksulluk, eşitsizlik, eğitimsizlik cesaretsiz bırakır.

Yoksul, eşitsiz ve cahil kaldıkça hayatımız hakkında yazılan senaryoların figüranı haline getiriliriz. Öyle senaryolar yazarlar ki siyasal iradelerimizin hiçbir işe yaramadığını düşünürüz. Bizim beklentilerimiz, isteklerimiz, umutlarımız vardır var olmasına da, biz neyizdir ki bunları gerçekleştirelim? Biz kimizdir ki dileğimiz yerine gelsin?

Hep bizim hayatımızdan önemli şeyler vardır. Hep “üst akıllar, gören gözler, duyan kulaklar, bizden iyi bilenler” vardır. Ve komplolar o kadar karmaşıktır ki, kendi hayatlarımız hakkında elimizden hiçbir şey gelemeyeceğine inanmamız istenir. O “büyülü” ve bilinmez senaryolar, aynı zamanda sıradan insanlar olarak kendi hayatımız hakkında elimizden hiç bir şey gelemeyeceği inancını yaratır. Bize kaderimize ağlaşmaktan başka seçeneğimiz olmadığını vazeder.

Arada mırıltı halinde soranlar oluyor: Neden bu üst-akıl hep bizimle uğraşıyor? Çünkü biz stratejik öneme sahip bir konumda bulunuyoruz, aşırı gelişiyoruz, tek büyüyen biziz, ilk 3’e girdik gireceğiz.. Kimse bu gümbürtüde fark edemiyor; cezaevlerindeki gençlerin, emzikli kadınların, bakıma muhtaç yaşlı insanların sayıları artıyor; iş kazalarında ölen, sayıları bile sayılmayan işçiler, her gün öldürülen kadınlar, işsizlik, yoksulluk… Artıyor.

7 Haziran’dan sonra yaşayarak öğrendiğimiz ve bu kez başka formlarda ortaya çıkan söylemler, şehir efsaneleri bize bu olan bitenin ne yaparsak yapalım değişmeyeceği izlenimini yaratmaya çalışıyor. Bize çaresizlik aşılanıyor. Geleceğe ilişkin belirsizlik senaryoları, hayatları hakkında seçme haklarını kullanmak isteyenleri pasifize etmeye yarıyor. Ama unutmamamız gereken bir şey var; bu kadar korku, bu kadar komplo teorisi, bu kadar şehir efsanesi yaratılmasının ve hızla yayılmasının nedeni iktidarın seçimleri kaybetme ihtimalinin ciddi alametlerinin olması.

Dergimizin bu sayısı, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olan 24 Haziran seçimlerine günler kala elinize ulaşacak.

Birbirimizi duyma, birbirimizin ne düşündüğünü öğrenme, farklılıklarımız kadar ortaklıklarımızı da görme olanaklarımızın neredeyse tümüyle elimizden alındığı bu memleket tablosunda kadınların ne düşündüğünü, niye öyle düşündüğünü anlamak bakımından çok değerli veriler sunan bir tartışma platformuna dönüştü dergimiz bu sayıda. Alametlerin neler olduğunu bizzat kadınların hayatlarından, deneyimlerinden ve fikirlerinden öğrenmemiz için bir “buluşma noktası” oldu.

Aramıza çekilen tüm dikenli tellere rağmen ellerimizi buluşturduğumuzda aslında aynı dertleri yaşadığımızı anlayıp, aynı sorunlara çözüm bulunmasını talep ettiğimizi görüyoruz.

Ekmek ve Gül’ün tarihi seçimler öncesinde yayımlanan bu sayısı; sesi kısılan kadınların birbirlerine ses verdikleri “tarihi” bir sayı oldu. 

Yalnızca bir memleket tablosu ortaya koymadık, bu tablonun karanlık ve aydınlık yönlerine de ışık tutmaya çalışarak, bizleri birer “veri” olarak gören manipülatif seçim anketlerinin dışına çıkarak, hayalleri ve umutlarıyla canlı kanlı varlıklar olarak, iradeleri ve güçleri olan vatandaşlar olarak kadınların bu seçime giderken neler düşündüklerini ve niye öyle düşündüklerini ortaya koymaya çalıştık. Ve elbette tüm kadınları, özellikle de dikenli tellerin ayrı yanlarına konumlandırılmış olsalar da aynı zorlukların ve dertlerin yaşayanı işçi-emekçi kadınları bir “seçime” davet ettik.

Bizim seçimimiz eşitlikten ve özgürlükten yana...

Bizim seçimimiz barış ve huzurdan yana...

Bizim seçimimiz insanca yaşanacak bir hayattan ve güvenli bir gelecekten yana...

Hep yoksul olmaya, ezilmeye, yok sayılmaya, şiddet görmeye, kaygı duymaya, korkmaya, hesap kitap yapmaya, umutsuz olmaya itiraz eden herkesin, hepimizin, bu ülkenin bütün yurttaşlarının temsil edileceği bir yönetim için, inancını ve gelecek hayalini hiç kaybetmeden elinden geleni yapması ve siyasal iradelerinin gücüne güvenmesi gerekiyor.

Biz kadınların elinden geleni ardına koymamalarına, siyasal iradelerinin gücüne güveniyoruz.

Çağrımız; hayatlarımızı tek adamın eline bırakmama çağrısıdır.

Biz bir’den büyüğüz. Birleşirsek birden bize dönüşürüz...

İlgili haberler
#KadınlarınSeçimi onurlu bir gelecek

Milyonlarca kadına dayatılan seçenek bu ikisi arasında; Ölüm mü, sıtma mı? Seçim manifestolarında ve...

KADIN EMEĞİ PAZARINDA SEÇİM ATMOSFERİ: Bıkkınlık,...

Standının başında duran türbanlı bir kadın “Bütün kapalı bayanlar AKP’liymiş gibi bir algı var, bu ç...

#BenimSeçimim #BenimManifestom

Halkın gerçek iradesinin her adımda kendini gösterebilmesi, bu iradenin ülkenin yönetiminin her kade...