Bizim büyük çaremiz: Birlikteliğimiz
Görünen o ki 2019 bize daha fazla oranda iktidarın yarattığı o toz ve gaz bulutunu dağıtma, gerçekleri gösterme sorumluluğu yüklüyor...

Karamsarlığın karıncaların ekmek kırıntısını sardığı gibi içimizi sardığı bir yıla başladık. Tevekkeli değil, yılbaşı sofraları biraz tenhalaştı, ikramlar sanki biraz tavsadı bu yıl, beklentiler de dilekler de biraz fakirleşti gibi. Yarın işten atılmamaya dua, öbür gün çocuğun servis parasını ödemeye çaba, günlük ihtiyaçlar listesinden bir şey daha eksiltmeye gayret, giderek artan ve boğazı sıkar hale gelen boğulmuşluk hissiyle cebelleşme... Malum; kriz, yalnızca bir “gündem” değil, etkileri yeni yıldan beklentilerimizi bile belirleyen, gündelik hayatımıza çoktan yansımış bir “zor” aynı zamanda.

Öyle bir dönem ki, kişisel olan ne varsa onun bir o kadar toplumsal ve siyasal olduğu daha bir seriliyor orta yere... Kaçmak mümkünatsız; yalnız evin dört duvarı arasında değil, içinin dört duvarı arasında yaşadığın da yalnızca senin derdin değil... Bize benzer herkesin derdi aynı.

Bu; hem çaresizliğin hem de çarenin aynı kaynaktan beslendiğini gösteren ortaklığımız aslında.

Çaresizlik ortaklığı; korku ikliminin ayazı sertleşirken insanın insana düşman edildiği, en yakınındakine bile güvenmemenin salık verildiği, herkesin herkesten kuşkuya düştüğü memlekette birlikte hareket etme zorunluluğunu anlamanın “Eee nasıl olacak şimdi”si...

Çare ortaklığı; çünkü tek başına ne yaparsak yapalım kaçamayacağımız bu toplumsal gerçeklik aynı zamanda kiminle aynı gemide olduğumuzu da daha iyi gördüğümüz ve bunun için tüm önyargılardan sıyrılıp birlikte yola düşmekten başka çaremizin olmadığını anladığımız o sınır noktası.

BİZ KADINLAR NE YAPACAĞIZ?
Bu krizin ortasında iktidarın “her şeyin fevkalade yolunda” olduğunu göstermeye çabaladığı bir seçim sürecinin sath-ı mailine de girmiş durumdayız. Yerel seçimlerin “halkın günlük ihtiyaçlarının, insani yaşam koşullarının sağlanması” gibi meseleleri tartışarak değil, hep “büyük resmi görmek” zorunda bırakan koşullarda yapıldığı ülkemizde; önümüzdeki seçimlerin ana meselesi de ağırlaşacak olan krizin faturasının kime nasıl ödetileceği olacak.

O zamana kadar iktidar bir yandan “her şey güllük gülistanlık” algısı yaratmak bir yandan da kitleleri kendi etrafında yedeklemek için “yedi düvelin saldırısı, milli bekanın önemi, yerli ve milli hedeflere dönük saldırılar” söylemine sığınmak zorunda. Bir yandan her şeyi ne kadar da iyi hal yoluna koyduklarını anlatırken, diğer yandan da kötüye giden her şeyin müsebbibinin kendi çıkar çevresi dışındaki herkes olduğuna “herkesi” inandırma derdine düşecek. İktidarın bu çelişkisinin halka yansıması ise bir yandan hiçbir şeyin yolunda gitmediği bilgisini her an somut olarak yaşarken, yaşananların gerçek nedenlerinin ne olduğuna ilişkin yaratılan algı yanılmasının ortasında zihin bulanıklığı olacak.

Görünen o ki 2019 bize daha fazla oranda iktidarın yarattığı o toz ve gaz bulutunu dağıtma, gerçekleri gösterme sorumluluğu yüklüyor. Çaresizlik duygusunu çarenin biz olduğumuz bilgisiyle değiştirme sorumluluğu... Ve gerçekleri söylemenin giderek daha zorlaştığı, giderek daha fazla bedel ödettiği bu memleket koşullarında daha fazla cesaret, daha fazla birliktelik yaratma zorundalığı...

Cesaretin istediği takatten, vaat ettiği ümitten mahrum olunan zamanlarda ne büyük bir söz; daha fazla cesaret, daha fazla birliktelik yaratma zorundalığı! Sözü sadece inada ve hamasete emanet etmeyip, hayatın gerçeğiyle doldurmak lazım elbette... Mesela; çok iyi biliyoruz ki gerçeği söylemek kişisel bir cesaret meselesi değildir. Gerçek denilen şey ne kadar toplumsalsa, gerçeğin yaygınlaşması ve doğru yerini bulması da o kadar toplumsala, toplumsallaşmaya ihtiyaç duyar. Demek ki üzerimize düşen temel şeylerden biri de, gerçeği birlikte söyleyebileceğimiz kişilerin sayısını artırmak.

Bu, hiçbir zaman kolay olmadı, ve şimdi daha zor. Çünkü her şeyin siyasallaştığı ve hiçbir sözün siyaset yapmaktan azade olmadığı bu koşullarda siyasetin kendisi yasak.

“Peki ne yapacağız?” sorusu tarihi bir soru olarak karşımızda duruyor. Biz kadınlar ne yapacağız?

Yanıtı zor bir soru. İnsanların sosyal medya hesaplarında bir şey yazmasının bile cezaevi tehdidiyle sınandığı, gündelik hayat zorlaştıkça insanların daha da içe kapandığı, kimsenin kimseye güveninin kalmadığı, düşmanlıkların arttığı, bilinçlerin ve hafızaların daha dün olanı bile özümseyemeyecek derecede gündelik değişimlerle istila edildiği bu kriz çağında “Ne yapacağız?” sorusu yalnızca bireysel değil, kolektif bir soru olduğu için, cevabı epey zor...

Ama unutmayalım ki bu sorunun cevabını örneğin Fransa’da sokaklara çıkan Sarı Yelekliler hareketine dahil olan bir Fransız kadın da bilmiyordu daha düne kadar. Ya da Macaristan’da zorunlu yıllık fazla mesai süresinin 250’den 400 saate çıkarılmasına tepkisini yüzbinlerce insan arasına katılarak gösteren Macar kadın da... Ancak öfke bir yangın ateşine dönüşürken, o ateşin aynı zamanda bir şeyler pişirdiğini de bilmek gerek. Bu kadim bilgi, kadınların hafızalarında gizli.

ÇOK OLANI BİRLEŞTİRMEK İÇİN ÇOK ÇALIŞACAĞIZ
2019, kadınlar arasında belki hiç görünmeyen, belki de popüler mecraların akarına hiç girmeyecek olan, sessiz ama bir o kadar da derin ve kararlı bir çalışmanın yılı olacak. 2019, zamanı geldiğinde sarsa sarsa, gümleye gümleye bir araya gelecek kadınlar arasında güç biriktirme, derinleşme, özgüven geliştirme yılı olmak zorunda bizim için. Zoru aşmanın yollarını birlikte bulabilme zeminini yaratmak için her türden sorunun cevabını birlikte aradığımız, konuştuğumuz, sorduğumuz, cevapladığımız ikna olmadıysak bir daha sorup cevapladığımız bir “güvenilirlik” oluşturmaya ihtiyacımız var. Ne, neden, nasıl sorularına popüler olanın, görünme kaygısı taşıyanın dilinden değil, ihtiyacın dilinden, gerçek hayatın derdinden cevaplar bulmak için harcayacağız enerjimizi...

Yüksünmeyeceğiz uğraşıp uğraşıp az gitmiş olmaktan, biriktirdiklerimize bakacağız. Çok konuşup anca atalet dağıtanlar adımızı lisanına almıyor diye üzülmeyeceğiz, geniş kadın kesimlerinin gündelik dertlerinin dilinden konuşacağız, dilimizi buradan zenginleştireceğiz, kıvancımızı buradan edineceğiz... Biz, Ekmek ve Gül olarak, herkesin adına konuştuğu, herkesin adıyla konuştuğu emekçi kadınların arasında, “biz” olarak, daha çok “biz” olmak için çok çalışacağız bu yıl.

Çünkü çok olanı birleştirmekten başka çaremiz, birliğimizi kuvvetlendirmekten başka çıkarımız yok... Bu yazıyı okuyan kız kardeşim, biliyoruz senin de çok ihtiyacın var buna. Gel, bizim büyük çaremiz, birlikteliğimiz seninle güç kazansın!


İlgili haberler
2018 kadınlar için nasıl bir yıl oldu?

2018 yılı kadınlar için nasıl geçti? Kadınların kazanımları, hak kayıpları ve mücadeleleri açısından...

Kadınların saldırılara sessiz kalmadığı bir yıldı

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan: Her gün öldürülüyorsak, şiddet, tecavüz, cinayet hız kesm...

‘Dilediğin kadar değil, direndiğin kadar...’

Sevda Karaca yazdı: Aslolanın ‘direnmek’ ve ‘mücadele etmek’ olduğunu Flormar işçilerinden öğrenmeye...