Çocukları kurban eden sunak: sermaye
Eğitimi aşama aşama sanayinin ve sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendiren hamleler çocuk emeğini sömürü çarklarına her gün biraz daha fazla sürüklüyor.

Birleşmiş Milletler çocuk hakları sözleşmesi 0-18 yaş arasını çocukluk dönemi olarak tanımlar. Bu yaş grubu için kreş, okul öncesi eğitim, zorunlu eğitim planlamasının yapılması beklenir. Ne var ki son yirmi yıldır ülkemizde yap boz tahtasına çevrilen eğitim sistemi önce 4+4+4 uygulamasıyla uluslararası kabul görmüş olan çocukluk yaşı geriye çekilmiş ve erkek çocukların erkenden çalışma hayatına atılmasına, arka arkaya çıkarılan yasalarla da kız çocuklarına da okul sıralarında nişanlanma, küçük yaşta evlenme yolu açılmıştır. Dahası tecavüz eden kişi ile evlenmek koşuluyla faili suçlanmaktan koruyan yasa tasarıları ile kız çocuğuna ömür boyu istismar ve acının yolunu açılmaya çalışılmıştır.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in son açıklamalarına göre ise bu sistemin 4+4+3 olarak düzenleneceği anlaşılıyor. Gerekçe şöyle açıklanıyor: “Bundan 15 yıl önce bilgiye erişim şimdiki ile aynı değil. Şimdi çok daha rahat ve hızlı, bilgiye erişiyorlar, öğreniyorlar…” Bu, televizyondan, yandaş ve sosyal medya trollerinden edinilecek bilgiyi sistematik okul bilgisinin yerine geçiren aklın önceliği yine Yusuf Tekin’in sözleriyle sanayinin ihtiyaçlarıdır.

İhtiyaçların kalkış noktası sermayenin çıkarları olarak belirlendiğinde asgari ücretin bir aileyi neden geçindiremediği, enflasyonun neden geriye çekilemediği, yoksul ailelerin çocuklarının neden işgücü piyasasına sürüldüğü gayet iyi anlaşılır. Okullarda bir öğün yemek talebine kulakların neden tıkandığını da.

TÜİK raporları ve Çalışma Bakanlığı bürokratları artık genç isçi ve işsiz sayısı hakkında bilgi verirken 15-32 yaş arasını esas alıyorlar. Dört gün işe, bir gün okula yaklaşımıyla kurulan MESEM denilen uygulamayla çok sayıda çocuk iş piyasasına çekildi ve her yıl bu sayı artıyor. 1.5 milyon çocuk okulda değil, MESEM’lere kayıtlı çocuk sayısı 2022’de 1 milyon 33 bin; bunların yüzde 30’unu kız öğrenciler oluşturuyor. Bu sayının 2025’te katlandığını tahmin etmek zor değil.

Ortaokuldan sonra staj veya çıraklığa alınan çocukların aldığı ücret asgari ücretin yarısının altında. Bir dizi işkoluna dağıtılan çocuklarla ilgili iş cinayetlerinde ölüm sayısında ise giderek hızlanan bir yükseliş var.

Çocukların eğitimi organize sanayi bölgelerine bırakıldı

Bunlar yetmiyormuş gibi “sağdan soldan nasıl olsa lazım olan bilgileri öğreniyorlar” denilen çocukların eğitimini bundan böyle organize sanayi bölgelerinin üstleneceğini bizzat Cumhurbaşkanı duyurdu. Organize Sanayi Bölgelerinde Mesleki Eğitim Merkezi Açılış Töreni’nde Erdoğan “OSB'lerimiz eğitim alanında sorumluluk üstleniyor. Öğretmenlerimiz ve iş dünyamız için hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.

Eğitimi aşama aşama sanayinin ve sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendiren hamleler çocuk emeğini sömürü çarklarına her gün biraz daha fazla sürüklüyor.

Neden çocuk emeği?

Bu sorunun ilk yanıtı çocuk emeğinin ucuz olmasıdır. Öte yandan çocuklar yasalardaki haklarının bilincinde olmadıkları gibi sendika, grev, toplu sözleşme hakkındaki kanuni düzenlemelerden, kısacası dahil oldukları işçi sınıfının mücadele birikiminden habersizdirler. Yoğurulabilir, denetlenebilir nitelikteki bu ucuz emeğin sanayiye çekilmesi ailelerin içine düştükleri yoksulluk nedeniyle de kolaydır. Asgari ücretin ortalama ücret haline getirildiği, sosyal ücretin tırpanlandığı günümüz koşullarında ailenin üzerindeki yük çocuklara paylaştırılır. Bu ucuz, güvencesiz ve pazarlık yapamaz haldeki acemi emek gücü sahipleri yoğurulabilen bir hammadde gibi sanayiye sürülebilir. Çünkü sermayenin ucuzun da ucuzu işgücüne ihtiyacı vardır.

Öte yandan emekçi sınıfların aileleri ve çocukları için eğitim görerek yükselme kanalları tıkanmıştır. İlkokulda başlayan eleme sistemleri, sınav maratonlarına takati kalmayan, diplomanın değil iktidar partisine yakınlığın önemli hale geldiği; diploma alabilenlerin de asgari ücretten hallice bir paraya talim ettiği koşullarda kolay yoldan “meslek öğrenmek” ve hayata atılmak cazip görünür. Bu ham işgücü böylece sermaye canavarının kollarına sistem tarafından itilir.

MESEM’lerde kız çocukları şimdilik erkek çocuklara nazaran beslenme, bakım, kuaförlük gibi daha kadınsı mesleklere yöneltilmektedir. Ancak 19. yüzyıl sanayi devriminde daha sekiz yaşından başlayarak fabrikalarda getir götür işleri için istihdam edilen, birkaç kuruş cep haçlığı karşılığında yetişkinlerin dokuma sanayisinde kalın parmaklarıyla yapamadıkları ince işleri yapmaya sevk edilen yoksul kızları bekleyen hastalıklar, solunum ve omurga sorunları, raşitik bedenler, istismar büyüyüp anne olduklarında bakamadıkları çocukları afyon ile uyutup, 15-16 saat çalıştıkları işe gitmek zorunda kalan kadınlara dönüşürler. Bu tablo çok uzakta görünmüyor.

Bir çocuk işçinin makatına kompresörle hava basılarak öldürüldüğü bir cinayete daha yeni şahit olmuşken, eğitimsiz işçi kuşağı arasında etik değerlerin, dayanışmanın, sınıf birliğinin erozyona uğratıldığı bir süreçten geçildiği söylenebilir.

İşçi sınıfının çocukları geçmişte ana babalarıyla birlikte sayısız isyana teşebbüs ettiler. Önce 10 saatlik sonra 8 saatlik işgünü mücadelesi verdiler. Mitinglerde, gösterilerde, grev ve toplu sözleşme mücadelesinde çocuk işçiler hep vardı; Fransız devriminde, 1871 Komün günlerinde barikatlarda yer aldılar.

Bugün çocuklar ağır bir bedel ödüyor ve derinleşen bir yoksulluk nedeniyle sermayenin çarklarında öğütülüyorlarsa bu kazanımların birer birer, zaman içinde geri alınmasından ve buna karşı mücadele ateşinin de yeterince güçlü yanmamasından kaynaklanıyor. Kapitalizm emekçileri kendi başına ayakta durmaya zorluyor. Bunun için de işçilere daha fazla çalışmak, daha fazla sömürülmeye rıza göstermek ve gözbebeği kız ve erkek çocuklarını sermayenin kollarına atmaya rıza göstermekten başka bir şans tanımıyor.

Ancak işçi sınıfının saflarına yeni katılan bu ham ve birikiminden yoksul işgücü sadece “sermayenin okulları”ndan ya da sosyal medya trollerinden öğrenmeyecek. Sınıf içgüdüsü eninde sonunda çocukluğu kuşatan sermaye ahtapotuna karşı yumruklarını birleştirmeyi de öğretecek, çocukluğun kurban edildiği sunağı yıkacaktır. Hep böyle olmuştur ve olacaktır da. 

Fotoğraf: Ekmek ve Gül


Editörden