DEVRİMİN KADINLARINA BİR İADE-İ İTİBAR ÇALIŞMASI: Kadınlar Hep Vardı
Tarih boyu kadına yüklenen “annelik” rolünü reddeden, eril iktidarın sunduğu “kadınlık” hallerini ellerinin tersiyle iten on “güzel” kadının hikâyesini bulacağınız bir çalışma: Kadınlar Hep Vardı.

Sosyalist mücadele tarihine damgasını vurmuş, farklı geleneklerden gelen ve başka başka zamanlarda yaşamış 10 kadının kimlik ve yaşam mücadelesini anlatan ve gelecek kuşaklara, herhangi bir erkeğin eşi, annesi ya da kardeşi olmayı reddederek tarihe iz bırakmış kadınların, “kadınlık” hikâyelerinin aktarıldığı, oldukça zengin bir arşiv çalışması niteliğinde, bir biyografi kitabı; “Kadınlar Hep Vardı / Türkiye Solundan Kadın Portreleri.”
Kitabın, sunuş yazısının ilk cümlesi; “Yaşadıklarımızı paylaşmak, birbirimize içimizi dökmek, karşılıklı konuşmak, sabırla ve merakla birbirimizi dinlemek, hikâyelerimizi bir araya getirip çoğaltmak, ortak bir bellek oluşturulabilmesi için çok önemli.” İşte bu önemin farkındalığı ve bilinci ile yaşam hikâyeleri yan yana getirilmiş on kadının mücadelesini okuyoruz kitap boyunca. Kitaba dair bir röportajda da söylendiği gibi, “devrimin kadınlarına bir iade-i itibar çalışması” aynı zamanda sayfalarını çevirdiğimiz.
“Tanıklık ve hafızanın” temsilcisi, 1915 Ermeni sürgününde tutuklanan aydın, sanatçı, gazeteci ve yazarlar arasında ismi geçen tek kadın olan Zabel Yesayan’dan, yaşamı boyunca, içine doğduğu “ayrıcalıklı” toplumsal sınıfa rağmen, yaptığı haber ve röportajlar ile yoksul ve kimsesizlerin, her daim ezilenlerin sesi olmaya kendini adamış Suat Derviş’e... Bugüne dek çoğunlukla erkek deneyim ve gözlemlerinden aktarılmış, bir dönemin devrimci mücadelesine, eş ve anne olmanın yanında bir kadın olarak da omuz vermeyi hayatı boyunca görev edinmiş Şirin Cemgil’e... Yaşamı boyunca çekmek zorunda bırakıldığı acılar ve yaşadığı derin yoksulluğa rağmen “hayatta kalmanın” hikayesini yazan, “ıstırabın şairi” Yaşar Nezihe’ye... “Başkalarının ıstırap çektiği yerde, tek insanın mutlu olamayacağı” inancı ile ömrünü ezilenlerin mücadelesine adamış Sabiha Sertel’e... Ve elbette, “bir işçi kadının cüretiyle hikayenin değiştiğini” tüm yaşam ve mücadele deneyimi ile gelecek kuşakların fikrine kazıyan komünist bir işçi kadın Zehra Kosova’ya...

KENDİ PAYIMIZA DÜŞEN
Tarih boyunca, kadına yüklenen “annelik” rolünü reddeden, eril iktidarın rol model olarak önümüze sunduğu “kadınlık” hallerini ellerinin tersi ile iten on “güzel” kadının hikâyesi, kitap boyunca tanık olduğumuz.
Kitap bittiğinde, aynı zamanda hikâyesine ortak olduğumuz bu on kadının yaşam deneyimi üstünden kendi payımıza düşeni alıyoruz elbette. Ve yine hikâyelerimizin, birbirimize anlatmakla daha da çoğalacağına, emek ve mücadeleden yana kadınların yan yana gelmesi ile yaşanılası bir dünyanın örgüsünün ilmek ilmek örüleceğine dair umudumuzu tazeliyoruz.
Ne de olsa, bundan sonra da hep olacağı gibi “Kadınlar hep vardı.”


Kitabın Yazarları: Anna Vakali, Aynur Soydan-Erdemir, Beyhan Uygun-Aytemiz, Canan Özcan, Esen Özdemir, Feryal Saygılıgil, Hazal Halavut, Kayuş Çalıkman Gavrilof, Melike Koçak, Nacide Berber, Narin Bağdatlı, Necla Akgökçe, Sevda Karaca, Ürün Şen-Sönmez

VAR OLMAYA DEVAM EDECEKLER
Kadınlar, dergiler çıkardılar, kız çocuklarını eğittiler. Avrupalı kadın tarihçi kız kardeşleri gibi onlar da “tarihin kadınları pek sevmediğini” eserleriyle dile getirip hayatlarıyla tarihe not düştüler.
Kıyımlara tanıklık ettiler, kıyımlardan kıl payı kurtuldular bazen. “Yıkıntılar Arasında” dolaşırken, kıyım sonrasında, yaşanan her insani ayrıntıyı yazılarına nakşettiler.
Her şeye rağmen, geleceğe, insanlığa karşı umutlarını yitirmediler, kadınlığı ve barışı savundular. “Kadın hangi millete veya hangi sınıfa mensup olursa olsun barıştan yanadır” diye haykırdılar.
Athina hemşiremiz kadınlık davası için İşçi (Ergatris) gazetesinde “Biz kadınlar olarak bağımsız ve sorumluluk sahibi olmak istiyoruz. Modelimiz, özgürleşmiş, bağımsız yarının kadını olmalı” derken, geleceğin kadının portresini çiziyordu. Torunlarının torunları olarak bizler de hala aynı ideallerin peşindeyiz.
Kadınlar işçi oldular, hayatta kalma mücadelesi verirken bir yandan Yaşar Nezihe gibi sınıf için “En güzel 1 Mayıs İşçi Bayramı” şiirini yazdılar, hayatları yoksulluk içinde geçti, sevdiklerini kaybettiler, unutuluşun kollarına terk edildiler. İşçi oldular, tütün fabrikalarında, tütün dizerken bir yandan dönemin Komünist Partilerine üye oldular.
Sınıfı savundular, sınıf mücadelesi için gazeteler çıkardılar, sınıfın muharriri, sınıfın örgütçüsü, sınıfın sendikacısı oldular, hapse girdiler. Fatma Nudiye, Zehra Kosova, Sabiha Sertel, Suat Derviş, Sevim Belli... Yolları ya partiyle olan ilişkileri ya hapishane arkadaşlığı ya da unutamadıkları Tan gazetesi yangını üzerinden kesişti.
Birbirlerinin izlerinden gittiler adeta. Sosyalist mücadele içinde kendi birikimleri, kendi kimlikleri, kendi seçimleriyle var oldular. Ama çoğu kez ünlü sosyalistlerin karıları olarak geçtiler erkekler tarafından yazılan resmi tarihe ve alternatif olma iddiasındaki tarih kitaplarına.
Ve bir gün geldi kadınlar “Emeğimiz, kimliğimiz, bedenimiz bizimdir” diye sokaklara dökülerek, kadın kurtuluş hareketinin bayrağını çektiler göndere. Bilimi, tıbbı, bilimsel yöntemleri, objektifliği en önemlisi de tarihi sorgulamaya başladılar. Tarihe feminist açıdan baktıklarında resmi ve gayri resmi tarihlerin, alternatif tarihlerin kadın deneyimlerinin üzerini nasıl ve hangi araçlarla örttüğünü gördüler.
Kendimizden, geçmişimizden, geleceğimizden ümitli olmak için gerekli birikime, bilince, pratiğe daha çok sahibiz artık. Çünkü biliyoruz ve bildiriyoruz ki kadınlar gerçekten de hep vardı ve var olmayan devam edecekler.
* Kitabın yazarlarının yaptığı ortak açıklamadan alınmıştır.


İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Sinança

Bugün Şirin Cemgil’in doğum günü. O sadece 'Sinan Cemgil'in eşi' olarak anılamayacak kadar kuşağının...

Bir ömre ne kadar acı sığar? Ne kadar mücadele?

Yaşar Nezihe edebiyat tarihimizde ilk 1 Mayıs şiiri yazan kadın şair... Hayatı boyunca çile çekmiş,...

Söyleyecek sözüm var!

İşçi kadınların sendikal mücadelesine adanan bir hayat: Clara Lemlich Shavelson.