Düşünsenize, bütün işçiler bir hafta iş bırakmış...
“Neden olmasın” diyorum, “Bizle başlar sonrası gelir belki.” “Senle benle olacak iş değil. Bizi hemen atarlar” diyor, “Bak kıdem de kalkıyormuş.” “Orası belli olmaz” diyorum, “Biz bi birleşelim de!”

Merhaba Ekmek ve Gül okurları,
Ben bir otomotiv yan sanayi fabrikasında çalışmaktayım. Sendikasız bir fabrika bizimki ve genelde 30 yaş üstü kadınların çalıştığı, oldukça tempolu bir fabrika. Sizlerle bir günümü paylaşmak istedim bu mektupta.
Her bir insanın derdi farklı diyorlar ya aslında biz işçi kadınların dertleri -yazılan mektupları okuyunca- bir o kadar ortak, bir o kadar aynı.
Referandumdan 5 gün sonrası... Yine fabrikaya gidiyorum. Aynı servis, aynı yol, aynı ağaç, hatta aynı denizi görmekten bunaldığım uzunca bir yol. Hani derler ya git git bitmiyor. Bitmesini de istiyor muyum? Onu da bilmiyorum. Çünkü sonrası daha kötü. 8 saat aynı iş, ayaklarım ve el bileklerimdeki hep aynı ağrı. Zaman zaman dayanılmaz seviyeye ulaşan ağrılar. Hatta acı...
Tüm bunları düşünüp dışarıyı seyrederken bir mesaj geliyor. İşyerinden bir abla. (Siz onu bu mektupta Ayşe abla olarak bilin) Hükümet taraflı bir gazetenin haberi ‘kıdem tazminatının’ kalktığını müjdeliyormuş, onu yollamış bana. Haberin altına yorum yazmış Ayşe abla “Yeni Türkiye işçilerden başladı” diye. Vurun semeri vurun diye sitemli, kızgın ve oldukça öfkeli. Durmadan yazıyor. Nereye kadar böyle gidecek, diye...

ASLINDA HERKES FARKINDA
Fabrikaya giriyoruz. Herkes bir telaş. Yok, bayram telaşı değil bu. Mecburi telaşlardan. Hemen giyineyim üstümü de bari bir çay içeyim temalı olanından. Koştur koştur giyiniyoruz. Çay ocağında bir çay içip biraz olsun laflamak için. E bir de mevzumuz derin; ‘Kıdem tazminatı kalkıyor.’
Çay ocağına vardığımda Ayşe abla yanındakileri de sohbete katmış kıdemi konuşuyorlar. Herkes öfkeli. Şimdi ‘evet’ diyenler düşünsün diyor Ayşe abla. ‘Bence hepimiz düşünelim’ diyorum. Aramızdan bir işçi ‘E ben evet dedim’ diyor, ‘Allah biliyor ya elim gitmedi, ama alışkanlık işte...’
Birbirimize kızmanın hiçbir şeyi düzeltmeyeceğinin öyle farkındayız ki... Evet, aslında yazılan çizilen çoğu şeyin farkındayız. Çünkü her gün yaşıyoruz. Her gün sömürülüyor, her gün yoruluyoruz ve hiçbir ay aldığımız para yetmiyor. Farkında olamadığımız şey ise bunun politikadan ayrı olmayışı. Onu da sağ olsun hükümet bize öğretmeye başladı(!) Referandum sonrasında öne sürdükleri bu ‘müjdeli proje’nin tesadüf olmadığının herkes farkında. Evet diyeni de, hayır diyeni de...

İŞÇİLER NEDEN HIZLI KONUŞUYOR
Herkes kıdem tazminatına ilişkin bildiklerini anlatıyor. Bir arkadaş hepimize bakıp “Ne kadar hızlı konuştuğumuzun farkında mısınız?” diyor. Hakikaten de öyle, 10 dakikaya sıkıştırmak için ne denli hızlı konuşuyoruz. Bu işe başladıktan sonra birkaç kişi bana hızlı konuşuyorsun demişti. Onu hatırlıyorum o an. Gülüyorum.
Ayşe abla ise kıdeme öyle öfkelenmiş ki... Çok güzel bir öneri getiriyor aslında. “Düşünsenize” diyor, “Bir hafta bütün işçilerin iş bıraktığını, bir hafta bile değil ya iki gün bile nasıl gözlerini korkutur...” Bu öneri beni öyle heyecanlandırıyor ki. “Tabi ya” diyorum “Neden olmasın, bizimle başlar, sonrası gelir belki”... “Senle benle olacak iş değil” diyor. “Niye olmasın” diyorum. “Hemen atarlar bizi de o yüzden” diyor bir işçi, “Bak kıdem de kalkıyormuş”... “Orası hiç belli olmaz” diyorum, “Biz bi birleşelim de!” Hepsi gözünde umut ve korkuyla karışık bana bakıyor.
Sonrasında o umutla çay ocağından Ayşe ablanın yalısına (karşı fabrikaya) bakıp hayaller kurmaya başlıyoruz: En çok da bizim patronun korkusu keyiflendiriyor bizi...
Zil çalışıyor. Tabi bizim hayaller yarım kalıyor. Yalı şimdi tadilatta, havalar biraz daha güzelleşsin çaya çağırıyor bizi Ayşe abla. 10 dakikalık molada ne konuşabilirmişiz ki? Orada denize nazır uzun uzadıya konuşurmuşuz.
Dakikamız bitmiş olabilir, ama hala tartışıyoruz. Lakin müjde haberleri öyle baskın ki ‘Bizi etkilemiyormuş, an itibariyle işe başlayanları etkiliyormuş’ diyen de var, ‘1 gün çalışıp alacakmışız tazminatımızı’ diyen de. Bütün bir medyanın onlarda olduğunu düşününce bize çok görev düşüyor. İşyerlerimizde daha çok anlatmalı, daha çok tartışmalıyız.

KADINLAR ELBET HESAP SORAR
Kıdem tazminatı işçilerin geleceğe dair umudu ve ellerinde patrona karşı bir kozları! Buna dokunmaya çalışan hükümet işçilerin üretimden gelen gücünü göz ardı ediyor. Belki şu an değil ama omuzlarında bu kadar yük olmasına rağmen bunları konuşmaya başlayan kadınlar elbet birleşecek, elbet hesabını soracak çalınan umutlarının da, geleceklerinin de.
* Ayşe abla yılların işçisi. Kocasının iflasının yükünü omuzlarında taşıyan, çocuğunu göremediği için hat başında çalışırken ağlayan binlerce işçi kadından biri.


İlgili haberler
Kadınların üzerinde koca koca fabrikalar yükseliyo...

Patronlar işçileri iki kat çalışmaya ikna etmek için neler yapıyor neler... Bursalı tekstil işçisi k...

Türkiye'den Amerika'ya işçilikten sendika başkanlı...

Alice Peurala, Türkiye’den Amerika’ya göçe mecbur bırakılmış Ermeni bir ailenin kızı. 14 yaşında çal...

İŞÇİ KADINLARIN ORTAK ÇİLESİ: Gece çalış, gündüz...

Kadınların öne çıkan ve acil çözüm istedikleri sorunların başında; gece vardiyası, esnek çalışma, dü...