Flormar’da 297 gün direnen işçilerden Sultan Kılıç: Bütün işçiler direnirse memleket güzelleşir
Her türlü zor koşula, engele ve baskıya rağmen 297 gün ısrarla devam eden bir kararlılıktı bu. Hem ulusal hem uluslararası alana yayılan, işçilere, emekçilere, kadınlara umut olan bir kararlılık...

“Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”
Nazım Hikmet

Geçen yıl mayıs ayının ortasındaydı; Gebze’nin yakmaya başlayan ve sanayinin vücutta bıraktığı yorgunlukla beraber, yıkansan da temiz hissedemediğin sıcakları başlamıştı. Güneşin en tepede olduğu saatte görmüştüm onu. Onu ve diğerlerini. Endişeli, öfkeli, meraklı, en çokta kararlı...
Her türlü zor koşula, engele ve baskıya rağmen 297 gün ısrarla devam eden bir kararlılıktı bu. 297 gün boyunca hem ulusal hem uluslararası alana yayılan, işçilere, emekçilere, kadınlara umut olan bir kararlılık...

İşte ben o ilk gün, 15 Mayıs 2018’de, Flormar’da tanıdım onu; Sultan Kılıç’ı...

İlk günden son güne dek ağız dolusu gülmeyi, en güçlü, en yüksek sesiyle sloganlara katılmayı hiç bırakmadı Sultan.

GÜLMEK DE Mİ YASAK?

Aynı direnç gülümsemesiyle sıcacık evinde karşılıyor bizi. Martın en sert rüzgarlarını estirdiği bir günde o gülümseme ve çay eşliğinde ısınırken, sohbet ediyoruz.
Flormar’a iş başvurusu yaptığı günü anlatıyor. Kendisiyle görüşen görevlinin çalışma şartlarını anlatırken “Gülmek yok, konuşmak yok” demesi üzerine, dönüp kapıya doğru yürümüş. Görevli durdurmuş onu, nereye diye. ”Ben gülmeden, konuşmadan çalışamam. Kukla mıyım ben, robot muyum? Ben en iyi rahat olursam çalışırım” demiş, tabii yine gülerek. Sonra işbaşı yapmış Flormar’da ve tam 9 yıl çalışmış.

AH KEŞKE DAHA ÖNCE OLSAYDI

9 yılın ardından gelen bu direnişte neler yaşadığını, neler hissettiğini, öğrendiklerinin neleri değiştirdiğini anlatıyor: “10 ay oradaydık. Hiç kolay değildi tabii; baskısı, kışı, sıcağı... Ama vazgeçmedik. İlk günden itibaren benim için çok şey değişti. Çok dostluklar kazandık, bize destek olan insanlar, çok iyi insanlar tanıdık. Tabi ki şaşırdığımız çok şey oldu. Çünkü sendika ile alakalı dışarı çıkana kadar hiçbir şey bilmiyorduk. Dışarı çıkınca öğrendik, işçinin nasıl ezildiğini, haklarının nasıl yendiğini, nasıl gasp edildiğini... Direnişte, grevde olan işçileri işe giderken görüyorduk. Bunlar gidip başka yerde iş bulsunlar, diyorduk. Yedi ay boyunca bir fabrikada direnmişlerdi, görmüştüm. Ama dışarıdan bakıldığı gibi değilmiş, dışarı çıkınca anladım. 9 yıl çalıştım Flormar da, ama diyorum ki ‘ah keşke daha önce yapsaydım, daha önce sendika mücadelesi verseydim.’ Belki o zaman daha farklı olurdu.”

”Daha önce neden olmadı? Denediniz mi?” diye soruyorum. “Daha önce imza toplandı sendika için ama çok kişi değildi, 70 kişi vardı o zaman. Öncülük yapanları çıkardılar. Öyle olunca geri çekildi insanlar. Bu sefer vazgeçmedik. Herkes ‘artık yeter’ dedi. Çünkü her sene boş bir vaat veriyorlardı. Değişecek, güzel şeyler olacak diye, ama bir şey olmadı” diye yanıtlıyor.
Sultan ilk atılanlardan değilmiş. “İlk 12 kişi atıldı, ama onların sendikadan dolayı
atıldığını söylemediler. Sonra zaten sendikaya üye olanlar artmaya devam etti. Bakanlıktan yetki onayımız da geldi. Onay geldikten sonra işveren işten çıkartmaya başladı. Önce tek tek çıkarmaya başladılar sonra gece vardiyası dahil vazgeçirmek için toplantılar yaptılar. Hatta tek tek toplantı yaptılar. Hepimiz karalıydık...” diye devam ediyor.

AYNI ŞEYİ YİNE YAPARIM

Peki, şimdi? Bundan sonra nasıl olur yeni bir yerde çalışmak?

”Artık sendikasız bir yere girmem” diyor, “Tabii bilmiyorum nasıl olur. Sendikasız bir yere girersem yine aynı şeyi yaparım onu biliyorum. Bu sefer tecrübeliyim tabii, farklı yaparım, herkesi içerden sessizce örgütlerim. En azından kimse zarar görmemiş olur.”

Aslında herkesin sendikalı olarak içeri girmesini istediklerini, ama bir şekilde patronu dize getirdiklerini söylüyor: “Üzüldük ama bizim için bu da bir zaferdir. Flormar yönetimini, patronunu dize getirdik. Her hakkımızı vermeyebilirdi. Demek ki öyle bir şey yapmışız ki kazandık. Herkes bunu yapmalı, susmamalı. Önünde sonunda işçi kazanıyor. Mahkemede de olsa direnişte de olsa işçi kazanıyor.”


NE KADAR DEĞERLİYMİŞİM

Sultan’ın 21 ve 12 yaşlarında iki oğlu var. Onlar da destek vermiş sonuna kadar. “Küçük oğlum sabah kalkıp direnişe gidip gelince ‘Anne işten geldin mi’ diyordu. O da alıştı sonra... Ailemden herkes destekledi. Kimisinin ailesi desteklemedi mesela tepki gösterdi. Ben bunu yaşasaydım da devam ederdim, bırakmazdım direnişi. O benim hakkım çünkü, emek veren benim” diyor.

”Direnişten anılar” diyorum... “Ooo, anlatsam kitap olur” diyerek gülüyor ve ekliyor: “Çok şey öğrendim ben bu direnişten. Dostluğu, arkadaşlığı... İnsanların ne kadar duyarlı olduğunu... Görmediğim, tanımadığım insanlar, bilmediğim partiler geldi oraya. Düşünsene 2-3 üniversite öğrencisi duyuyor, cebinde 10 lira ile geliyor destek olmaya. Ne kadar iyi bir şey! Ne kadar değerliymişim dedim. Bir de şunu gördüm, bu dayanışma, bu direnişler büyürse, herkes yaparsa yaşadığımız her şey, memleket bile daha güzel olur.”

BELEDİYE BAŞKANI OLSAYDIM...
Söz elbette seçimlere geliyor. “Mahallede kreş, bakım evi şiddet merkezi isterim. Bizden olan birini yönetimde isterim” diye konuşuyor.
Peki, Sultan belediye başkanı olsaydı, ilk işi ne olurdu?
”İlk işim kadınlar için olurdu. Onlar için iş sağlardım. Evde, dışarıda onları korurdum.
Çünkü kadınlar her yerde çok eziliyor. İlk işim onlar olurdu o yüzden...”
Son olarak “Şu anda direnişte olan işçilere ne söylemek istersin?” diye soruyorum. Yanıtı net;
”Şimdi diyorlardır Flormar işçisi kaybetti diye. Ama biz kazandık. Biz bir tarih yazdık. Onlarsa muhakkak hiç vazgeçmesinler. Sonunda o işçilerin kazanımı olacak; hakların alınması, sendikanın girmesi veya içeri dönüş. Mutlaka olacak...”
‘ÜLKEMİN BÜTÜN KADINLARI GİBİ’

Sohbetimizi “Flormar değil direniş güzelleştirir” diyerek ve ağız dolusu gülerek bitiriyoruz. Onun direnci, mücadeleye ve geleceğe olan inancı Sennur Sezer’in şu şiirini hatırlatıyor bana:

”Elim ateşten korkmuyor,
Ülkemin bütün kadınları gibi tırnaklarım küt
Ateşten sıcak bir tencereyi yanmadan alabilirim
Köz basarım yüreğime.
Yüreğim nasırlarıyla umudu koruyor,
Bir küçük ışıltıyla baharı bekleyen
Çekirdek ateşten korkmuyor.”
Saat ilerleyince ayrılıyorum o sıcacık evden. Dışarısı soğuk, bense adımlarımı ılık bir bahar akşamında yürüyormuşçasına atıyorum, aklımda Sultan’ın o ta içten gülümsemesi...

İlgili haberler
Devleşen Flormar’da çoğunluğu kadın 83 işçi işten...

Flormar’ın reklamlarında ‘Biz kızlar istersek her şeyi yaparız’ deniyor ancak mevzu işçi kadınların...

FLORMAR İŞÇİSİ SELDA KUŞÇU: İşçiden yana olmayana...

AKP üyesi Flormar işçisi: Onlar işverene bu kadar destek çıkmasalardı patronlar işçiyi bu kadar ezem...

EMEP: Flormar işçileri moral veren bir mücadeleye...

EMEP, Flormar direnişine ilişkin açıklama yaptı: ‘Grev, yürüyüş yasakları, işten atma, gözaltı ve tu...