“Engin bir tarlanın yanı başındayız şimdi... İçimden haykırmak geliyor kendisine; Bak işte, hepimiz duyabiliyoruz rüzgarın iniltisini. Fısıldıyor bize Gülbeyaz’ın onurlu yaşam mücadelesini.”

Merhaba kadınlar... Şimdi, saatin kaç olduğuna bakmadan, ılık bir yaz sabahında olduğunuzu hayal etmenizi isteyeceğim sizden. Kocaman bir tarlanın kenarında, yalın ayak yürüdüğünüzü düşleyiniz. Altın sarısı başakları yalayıp gelen ılık rüzgarın, avuçlarınızı doldururken çıkardığı iniltiyi duydunuz mu? Gülbeyaz’ın hikayesini, işte bu sesin tınısından daha etkili anlatacak hiçbir kelime bulamadığımı itiraf etmeliyim.
Sivas’ın köylerinden birinin kızıdır Gülbeyaz. Hani şu ‘milletin efendisi’ olan köylülerinden birinin kızı... Annesi, genç yaşta şeker hastalığına yakalanıyor. Daha sekiz senedir evli. Üç kızı var bu evlilikten. Büyük kızı, fakirlik ve bakımsızlıktan mıdır nedir; küçük yaşta göçüp gitmiştir bu dünyadan. Çok geçmeden annesinin sağlığı da kötüye gitmeye başlamıştır. “Serçe parmağında yara gibi bir şey çıkmışıdı. Ağrısı sızısı durmayınca önce hocaya sonra da doktura götürdüler anamı. Hiç unutamam gözü gözümde kalmışıdı giderken” diye anlatıyor. Hafiften terlemiş pembe yanaklarına, çocuksu bir itirazın çizgilerini serpiştiriyor aniden; “Bir salı sabahıydı. Kontrola gidecekken hastahaneye, peşinden koştum ben de. Öyle de bir hıznan hemi de kurşun atsan inan ki yetişmez. Ölüm vaktiymiş meğer ne bilelim...” Gülbeyaz’ın anasının kangrene dönüşen yarası, ‘müdahaleye geç kalındığı’ için ölüm sebebi olarak geçiyor kayıtlara.

KİM EL, KİM KARDEŞ?

Civar köylerde çobanlık yapan babası, biri üç, diğeri altı yaşında iki yetimiyle, kalıyor biçare... Ne acıdır ki anne tarafında tüm kadınları da, babaanneyi de daha otuzuna varmadan kaybetmişlerdir. Şimdi ise babaları, küçük kızların aklının henüz ermediği hesaplar içindedir. Düşünür taşınır, onları çobanlık yaptığı köyegötürmeyi uygun bulmaz elbette. Fakat başka çaresi de yok gibidir. “Ezendere derler. Babamın çobanlık ettiği köyde kaldık bir vakit. Evin sahibi yaşlı bir kadındı. Çok severdi bizi. Ebem derdim ona. Çok ağır bir ateşli hastalığa tutulmuşum orda. Kızamık demişler bana. Bir ay yatakta kalmışım.”
Artık böyle devam edemeyeceğini anlayan baba, büyük şehirde çaresini aramaya karar verir. Kız çocuklarını ‘el kapısında’ bırakacağına, kardeşinin evine teslim edecektir. “Unumuzu, bulgurumuzu, her bi ihtiyacımızı temin edip amcamın evine teslim etti bizi” derken, ağzından bir çırpıda döktü cümlesini. Tıpkı odanın ortasına saçtığı soru işaretleriyle dolu sert bakışları gibi.
Henüz yedi yaşında Gülbeyaz. Hayata merhaba diyecekken, artık okullu olacağı çağa gelmişken, hâlâ sıcak bir ana kucağı aramakta kendisine. Kendi evine hiç benzemez burası. Babasının aksine, baskı ve şiddetin arkasına saklanacak kadar küçükmüş bu evin erkekleri. Doğal olarak da hırçın ve asabiymiş kadınları. Bir sabah uyandığı yataktan çıkamaz küçük kız. Altına kaçırmış, çok utanmıştır bu yüzden. Üstüne bir de maşa ile dayak tehdidi gelince kaçmaya karar verir aniden. Yollara vurur kendini. Tozlu köy yolunda bıraktığı küçücük ayak izlerinde tek tek yazmaktadır çektiği acıları; itirazlarını, geri istediği sıcacık anasını, ocağını, hatta kafasında bir türlü tanımlayamadığı umutlarını...
Yolda köyün çobanı rastlamıştır Gülbeyaz’a. Nereye gittiğini sorduğunda, “Ebemin yanına” cevabı gelir. “Bugün yaşasaydı sırtımda taşırdım” dediği, sevgi dolu, erdemli, emektar ‘kadın’ın yanına. “Varamazsın oraya” der çoban. “Yolda kurtlar çıkar karşına” diye de ekler üstüne. Korkuyu baktığı her yerde gören Gülbeyaz, iyi kalpli çobanın götürdüğü köyde babasını bekler. Çok geçmeden kızlarını yanına alan baba, şehir merkezindeki Sümerbank’ta çalışmaya başlar.

TEREDDÜTSÜZ BİR ‘HAYIR’

Tam burada karşılıklı derin bir nefes almayı umacakken, sesi değişir Gülbeyaz’ın. Bakışlarına mağrur bir ifade katarak, dikeltir başını. “Dürüst adamı çekerler mi Hocam? Çekemezler elbet.” Hakkında işten ihraç edilme kararı çıkan işçi baba itiraz yoluna gider. Fakat işe dönmeyi başaramaz. Bu konu nedeniyle mi bilinmez, bir şekilde Sivas valisi ile kesişir yolları. Vali, kız kardeşleri evlat edinme teklifinde bulunur. Tereddütsüz teklifi reddederler, ‘Hayır’ cevabını verir kızlar da babaları da. Şartlar ne olursa olsun, hayatları boyunca kendi emeğinden başka hiçbir şeye minnet etmemişler, ‘evet’ dememişlerdi çünkü. Köye geri döndüklerinde ise onları yine zor koşullar beklemektedir. Aç kaldıkları da olur, kafalarının bitlendiği de... Birlikte olmanın yarattığı güvenle sarılırlar birbirlerine...
Zorlu geçen bunca yıldan sonra, kız kardeşler büyümüş, elleri iş tutacak duruma gelmişti artık. Ufukta Tarsus yolu gözükmekteydi. Gülbeyaz, ‘çocuk bakıcılığına’ başlamıştı o kış. Çalıştığı evi anlatıken gözleri sevinçle doluyor, “Bana çok iyi davranıyorlardı” cümlesini defalarca tekrarlıyordu. “Düşünün Meltem Hocam, bana yeni elbise hediye ederlerdi” derken, insana layık görmek konusunda ders veriyordu adeta...

RÜZGARIN SESİ

On beşine geldiğinde, akraba çevresinin ‘karşı konmaz’ dedikleri baskısı karşısında halasının oğlu ile evlendirilmiş Gülbeyaz. Adının ne ‘Gül’ünün, ne de ‘Beyaz’ının masumiyetini bozmamak adına evlendiği günden bu yana hiç fevri olmamış. Kalabalık ailenin gençlerine anne emeğini adamış, yaşlılarına evlat hürmetini. Doğumu yaklaşmış gebeyken, tarlada pancar çapaladığı da olmuş; şuurunu yitirene dek şiddet gördüğü de. Bugün kendisinden af dileyenleri sıralıyor sonra. İyilikten daha büyük bir gücün yeryüzüne henüz gelmediğini anlatıyor tek tek sırayla.
Tedavi seansı bitip de ayağa kalktığında, buğulu gözlerle süzüyor etrafı. Engin bir tarlanın yanı başındayız şimdi... İçimden haykırmak geliyor kendisine; Bak işte, hepimiz duyabiliyoruz rüzgarın iniltisini. Fısıldıyor bize Gülbeyaz’ın onurlu yaşam mücadelesini.

İlgili haberler
Hayatın tüm yükünü bizimle çeken dizler ve MENİSKÜ...

Hayatın tüm yükünü çekerken vücudumuzun da yükünü çeken dizlerimiz. Bazen iflas ettiklerini düşünebi...

Bu damızlık kızın öyküsü çok tanıdık!

Sıkıyönetim ilan ediliyor; anayasa askıya alınıyor, gazeteler kapatılıyor. Kadınların okuması, eğlen...

Sahi kadınlar sağlık hizmeti alabiliyor mu?

Sağlığa zam geldi! Sağlık hizmetlerinden yararlanmak için ödemek zorunda olduğumuz katkı payları art...