Hukukun değil, retweetin üstlünlüğü
Adliyelerde adalet bulamayanlar yahut bulamayacağına inananlar dertlerini bir dilekçeye değil, sosyal medyaya yazarak derman bulmaya çalışıyor. Peki nereye kadar?

Türkiye’nin yargı işleyişi, tarihi boyunca adalete çok yaklaşmasa da bilhassa son birkaç yıla bakınca üzerine tek iyi laf edilemeyecek halde. Siyasetin yargı üzerindeki etkisi her zamankinden daha fazla mıdır, bilinmez fakat daha aleni olduğu tartışmasız. Özellikle siyasi davalardaki “gizli” talimatlar, artık herkesin paylaştığı bir sır! Hal böyle olunca, toplumca yargıya olan güven ve beklenti çoğunlukla “amaaaan” nidasıyla özetleniyor.

Yargı işleyişini değiştirmek tek başına mümkün değil elbette. Köklü bir devlet sisteminin en işlevli çarklarından biri olduğu da göz önüne alınınca, bütün bir sistem değişmedikçe tam olarak düzelmesi olanaklı değil. Fakat bu, bir “amaaaan” daha olarak değerlendirilmemeli. Zira çarkın bazen doğru dönmesini sağlayan şeyler de oluyor. “Adalet var be!” dedirtmiyor belki ama en azından ilk adım için dahi olsa bir parça cesaret veriyor.

ADALET İÇİN ÇIKILAN UZUN VE ÇETİN YOLLAR…
Türkiye’de her gün kadınlar öldürülüyor, ölümden dönüyor ya da ölümle tehdit ediliyor. Şiddetin her türlüsüyle sınanan kadınların çok az kısmı yargı korumasından faydalanabiliyor. Yargıya başvurup sonuç alamayanlar bir yana, bir sonuç alamayacağını düşünerek harekete geçmeyenlerin de sayısı oldukça fazla. Böyle oluşunun sebebi de bu derginin sayfalarında ve kadın mücadelesinin tarihinde yazıyor esasen. Polis karakollarından geri çevrilen, duruşma salonlarında suçlanan, adliye kapılarında öldürülen kadınlara karşı haksız tahrik ve iyi hal indirimleriyle ödüllendirilen erkekler memleketin suç ve ceza portresi olarak karşımızda duruyor. Dolayısıyla istenen sonucu alabilmek için çıkılan yol, kadınlar için yeni ve çetin bir mücadele döneminin başlangıcına dönüşebiliyor. Böylesi dönemler dayanışmanın da en çok arandığı dönemler oluyor.

DERTLER DİLEKÇEYE DEĞİL TWITTER’A YAZILIRKEN…
Özellikle kadın cinayetlerinde, davaların takibi ve sahiplenilmesinin, adil bir sonuç elde etmek için ne kadar etkili olduğu aşikâr. Duruşma salonlarının doldurulduğu, kadınların öldürülen hemcinslerinin çığlığı olmaya devam ettiği davalardan sonuç alınmasını çok defa deneyimledik. Bu ve bunun gibi deneyimler, kadın mücadelesindeki farklı dayanışma kanallarının da önünü açmış oldu. Bu dönemin etkili araçlarından biri ise hepimizin elinin altında: Sosyal medya. Adliyelerde adalet bulamayanlar yahut bulamayacağına inananlar dertlerini bir dilekçeye değil, bir tweet silsilesi halinde sosyal medyaya yazarak derman bulmaya çalışıyor. Şiddete, tacize, tecavüze uğrayan kadınlar; kendi hikayelerine ses bulma çabasındalar. Çünkü sosyal medyadan bulunan ses, bazen yargıya da uzanıyor. Böylece sosyal medya, daha çok tercih edilen bir yönteme dönüşüyor.

SANAL KORİDORLARDA ADALET KOVALAMACASI
Son birkaç ay içinde böyle çok fazla örneğe şahit olduk. Metrobüste tacize uğrayan bir kadının sosyal medyada bir video paylaşması ve o paylaşımın sahiplenilmesi, tacizcinin tutuklanmasını sağladı. Şiddete uğrayan ve neredeyse her gün ölümle tehdit edilmesine rağmen faili hakkında hiçbir şey yapılmayan bir başka olayda da kadının sosyal medya paylaşımlarından sonra yargı harekete geçti ve belki de kadının öldürülmesinin önüne geçildi. Israrlı takibe ve tacize uğrayan, ölüm tehditlerine maruz kalan başka bir kadının yazdıkları sonrasında açılan davanın görünür kılınması sonucunda adam indirimsiz ceza aldı… Özetle; aslında olması gereken sonuçlar, ancak tweet atıldıktan sonra elde edilince sosyal medya hızla kadınların mücadele ve dayanışma araçlarından birine dönüşür oldu. Kadınların sesinin sahiplenildiği ve yargıya görevinin hatırlatıldığı bu sanal koridorlarda, her gün başka bir kadın adalet kovalamaya başladı.

YARGIDAN MEDET UMMAYI KESMENİN GÖSTERGESİ
Buradan bakınca olumlu gibi görünen bu tablo, aslında yaşadığımız vahametin net bir fotoğrafından başka bir şey değil oysa. Adil ve eşit olmayacağı herkesçe kanıksanmış, kişilere ve topluma güven vermeyen, terazisi erkekten yana basan bir yargı sisteminden medet ummayı çoktan kesmiş olmanın bir göstergesi. Bunun yanında yalnızca internette görünür olabilenin hayatta kalmak için şans bulabildiği yahut yaşadığı taciz neticesinde sonuç alabilmek için yine toplum yargılamasından “temiz” olarak geçmek zorunda kaldığı bir yeni sistem.

Pek çok örnekte mücadelenin bugün için kullanışlı bir aracı olarak görünen sosyal medyanın ne kadar süre ve kaç kadın için olumlu sonuç çıkaracağı muamma. Belki kadınlar cephesine katkı sağlar gibi dursa da yargının ebediyen retweetle işlemeyeceği de malum. Her şeyin yerli yerine oturması için her şeyden önce kadınlar için eşit bir dünyanın kurulması zorunlu. Fakat bugünün koşullarında ise ilk olarak yargıya, hukuka ve adalete güven duyulan; bütün kadınlar için ulaşılabilir ve eşit bir sisteme ihtiyaç var. Bu da tek tek yargıçların sosyal medyadan ikna edilmesiyle değil, bir bütün olarak güvenli koridorların oluşturulmasıyla mümkün.

Bu demek değil ki yazmaktan geri duralım. Elbette hiçbir dayanışma aracını bırakmayalım. Sosyal medyayı da sesimizi duyurduğumuz hiçbir mecrayı da kullanmaktan vazgeçmeyelim. Fakat bu sistemin ve sistemin yargısının bir bütün olarak değişmesi gerekmez mi? Kendi kendine değişmeyeceğini bildiğimiz bu düzende, kadınların uğruna mücadele etmeden bir kazanım elde edemeyeceğini de çok iyi biliyoruz. Sanal mücadelenin ortaya çıkarabildiği o birkaç olumlu sonucu cebimize koyarak bir de gerçek dünyada bir araya gelip yan yana mücadele etmeyi deneyimlemek hepimiz için bir sonuç olarak hanemize yazılacak. Kadınların sokağa çıkmalarından bu kadar korkmaları boşuna değil. Hesteglerimizle birlikte ellerimizi de birleştirerek daha hızlı başarabiliriz.

İlgili haberler
Öfkemizi değiştirici bir güce dönüştürmek elimizde...

Emeğimizi, bedenimizi, haklarımızı, geleceğimizi kendi çıkarlarına dayanak haline getirmeye çalışanl...

Şiddete çözüm bulunmuyor, işsizlik büyük sorun...

Kadınlardan aldığı destekle muhtar seçilen Sevgi Akyıldız mahallenin dertlerini anlattı; 'Kadınlar g...

Şiddetten kaçmanın bedeli çocukların geleceği mi?

Gülcan’a dayatılan kırk katır mı, kırk satır mı misali: Ya çocuklarını okula göndermeyecek ya da şid...