İşçi kadınların derdi: Çocuğum eğitimden geri kaldı
İşçi kadınların çocukları bu eşitsiz eğitim sisteminde kaderlerine terk ediliyor. İşçi kadınların çocukları zenginlerin çocukları karşısında aslında “sınıf” olarak geri kaldı.

Salgın sürecinde uzaktan eğitimin de uzağında kalan işçi ve emekçi çocukları 6 Eylül itibariyle birçok sorunla yeni eğitim dönemine başladı. Okullar açılmadan önce Ekmek ve Gül dergisinde hükümete “Önlem alın, okulları açın” diye birçok çağrı yapıldı, okulların açık kalabilmesi için alınması gereken önlemler sıralandı. Ekmek ve Gül dergisinde yer alan talepleri mahallelerde işçi duraklarına duvar gazetesi olarak asarak yaygınlaştırdık. Bu çağrılar aracılığıyla birçok işçi kadınla sohbet etme imkânımız oldu. Okulların bu haliyle açılmasının çocuklarımız için riskli olduğunu, okulların açık kalmasının önemli olduğunu, daha fazla tedbir alınması için mücadele etmemiz gerektiğini söylediğimizde kadınlardan ilk duyduğumuz şey “çocukların eğitimden çok geri kaldığı “olmuştu. İşçi kadınların çocukları zengin ailelerin çocuklarından sınıf olarak geri kaldı.

İŞTEN GELİP GECE YARILARINA KADAR EĞİTİM

Fatma, bir metal fabrikasında çalışıyor. “Bu yıl çocuğum 3. sınıfa gidiyor ve daha okuma yazmayı bilmiyor. Bu geri kalmak değilse nedir?” diye soruyor. “Ben salgın boyunca çalıştım, çocuk okuma yazma bilmeyen babaannesiyle kaldı. Bir gün dahi o interneti kullanamadılar. Kendime bir tuşlu telefon buldum ve kendi telefonumu çocuğa bıraktım ama yine de giremediler. Ben işten gelip gece yarılarına kadar alfabeyi öğretmeye çalıştım.”

Okullardaki önlemleri yetersiz bulduğunu söyleyen Fatma; “Korona başladığında milletten para toplayanlar keşke o parayla her mahalleye okul yapsalardı da şimdi biz 40 kişilik sınıfa çocuğumuzu göndermek zorunda kalmasaydık” diye ekliyor.

MÜDÜR ÇOCUĞU-İŞÇİ ÇOCUĞU

Tekstil işçisi Fadime, çocuklarının ortaokul öğrencisi olduğunu, evdeki bir tabletle sırasıyla EBA’ya bağlandıklarını söylüyor. “EBA’da her ders 20 dakika sürüyordu. 10 dakika boyunca tüm çocuklar ve öğretmen bağlanmak için uğraşıyordu, geriye kalan sürede ne kadar ders yapabildiler ki? Çocuklarım tüm temel derslerden geri kaldı. Bazı günler hiç bağlanamadılar. Bu çocuklara ne oldu diye ne arayan ne de soran oldu. Dershaneye versem çok para istiyorlar, ilerde bu çocuklar düzgün bir liseye gidemeyecekler diye çok üzülüyorum” diyor. Fadime ilkokulu bile bitirememiş ve çok erken yaşta işçiliğe başlamış. “Çocuklarım benim gibi sürünmesin istiyorum ama nasıl olacak böyle bilmiyorum. Hastalıktan çok korkuyorum, hepimiz fabrikada hastalandık ve ömrümden ömür gitti ama buna rağmen okullar kapanacak diye korkmuyor değilim” diyor.

Fadime’yle sohbet koyulaştıkça yıllığı 40 -50 bin lirayı bulan özel okullarda eğitim alan zenginlerin çocuklarının hiçbir şeyden geri kalmadıklarını, günlük sıkı denetimli 10 saate varan eğitimleri online yaptıklarından bahsediyoruz. “İşçi kadınların çocukları nelerden geri kaldı?” diye sorduğumuzda Fadime’nin gözleri doluyor, bir ah çekerek başlıyor anlatmaya “Fabrikanın müdürü de kadın. Onun çocukları en lüks özel okula gidiyor, bir tanesi başarı belgesi almış. Online satranç eğitimi bile almışlar ama bize gelince ders başına 20 dakikalık süreler. İş yerinde telefon kullanmak yasak olduğu için iş saatleri arasında arayıp çocuklarımı denetleyemiyordum” diyor.

ÖZEL OKUL FARKI

Günde 8 saatten fazla mesai yapan ve eline geçen asgari ücretle çocuk okutmaya çalışan kadınlar, bu adaletsizliğe isyan ediyor. Bir özel okulda temizlik görevlisi olarak çalışan ve bir çocuğu olan Buket, eğitimdeki adaletsizliği, eşitsizliği yaşadıkları üzerinden anlatıyor. “Okulların açıldığı gün benim de özel okulda ilk iş günümdü. Evime yarım saat uzakta olan işime yetişmek için çocuğuma sabah doğru dürüst bir kahvaltı bile yaptıramadan apar topar okula bıraktım” diyor ve eşitsizliği çalıştığı özel okul üzerinden anlatmaya başlıyor: “Yıllığı 50 bin olan bu okula çocuklar en mükemmel koşullarda geliyor. Servisler yarı kapasite ile öğrenci taşıyor. Zaten çocukların çoğunu aileleri altındaki lüks arabalarla okula getiriyor. Çocuklar tek tek tüm kontrolleri yapılarak alınıyor. Yemek sırasında 5 çocuktan fazlası olmuyor. 3 sandalye mesafesinde yemek yeniliyor. Sınıflar 10 kişilik ve her saat başı denetim yapan öğretmenler maske değişimi için çocuklara yardım ediyor. Sınıfta her ders özenle uygulanıyor. Teneffüsler de yine çok kontrollü. Çocukların birbirine değmemesi için büyük çaba harcanıyor. İşim bittiğinde canım çıkmış bir şekilde çocuğumu okuldan almaya gidiyorum. Okulun kapısının önü hınca hınç dolu. 40 kişilik sınıftan çocuğumu zar zor bulup alıyorum, maskesini oracıkta ben değiştiriyorum. Ne kadar uyarsam da çocuk çok küçük ve unutuyor değiştirmeyi. Okulun kapasitesinin 3 katı üstünde öğrenci var ve hepsi teneffüse aynı anda çıkıyor. Her gün pozitif vaka çıkıyor ama okul karantinaya alınmıyor. Yani zenginlerin çocukları her koşulda eğitime erişiyor ama bizim gibilerin çocukları ölümüne eğitim almaya çalışıyor”

‘SINIF’ OLARAK GERİ KALMAK

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından derslik sayısının yetersiz olduğu bilinmesine rağmen neden bir buçuk yıl boyunca bir tek okul bile yapılmadı? O kadar atanamayan öğretmen olmasına rağmen yeni atama yapılmadan dar kadrolarla ve yetersiz önlemlerle neden okullar açıldı? Bu soruların cevapları aslında işçi kadınların anlattıklarında gizli… Eşitsizlik, yoksulluk ve adaletsizlik.

Bu ülkeyi yönetenler biz yoksul emekçileri ve çocuklarını bu sistemde ezmeye devam ediyor. Fadime’nin, Fatma’nın, Buket’in ve diğer işçi kadınların çocukları bu eşitsiz eğitim sisteminde kendi kaderlerine terk ediliyor. İşçi kadınların çocukları zenginlerin çocukları karşısında aslında “sınıf” olarak geri kaldı.

Çocukların eğitimden geri kalmaları yetmezmiş gibi bir de sınavlarda başarı kazanmaları isteniyor. Bu dünya servetlerine servet katmak için kadın işçileri hastalıkta sağlıkta ve her koşulda asgari ücretle çalıştıran patronlara ve onların çocuklarına güzel…

Fotoğraf: DHA

İlgili haberler
Diyanet’in cesameti, kadınların hayatı, bizim seçe...

Sömürünün hükmü sürsün diye baskı arttıkça, yoksullar daha barınaksız, eğitimsiz, güvencesiz, gelece...

Öğrencilerimizin çoğu okula dönemedi: Ya işçi oldu...

Siyasi hesaplara göre şekillenmeyen, bilimsel, laik, ana dilinde ve parasız bir eğitim anlayışı haya...

Görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz!

Dergimizde kadınların her bir cümlesiyle, büyüttüğümüz umudun ve değiştirme azminin zerresini oluştu...