Kadına düşman, mülteciye düşman!
İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınıp 1 ay boyunca cezaevi koşullarındaki geri gönderme merkezinde tutulan, sonra farklı illere sürgün edilen 3 İranlının yaşadıkları…

İktidarın, doğaya, bilime, gençliğe, düşünceye, işçiye düşmanlıklarının yanına sıralanabilecek onlarcası daha vardır. Nazım Hikmet de sevgiliye seslendiği şiirinde ümide de düşman olduklarını belirtir. Tek adam rejiminin düşman oldukları arasında kadınlar oldukça öne çıkıyor. Kadın düşmanlığı tek adam rejimine gelinen süreçte ana omurgalarından biri oldu AKP siyasetinin. Bir de mülteci düşmanlığı elbette… Burjuvazinin sömürü çarkına itilen milyonlarca kayıt dışı mülteci. Statü yok, hak yok, hukuk; yerine göre! Aslında tekrar düşünce hukuk, yerine göre bile yok.

Düşmanlıklar kümeleri arasından bir bileşkenin somut örneğini Denizli’de yaşadık. AKP mülteci düşmanlığı ile kadın düşmanlığının bileşkesini, İstanbul Sözleşmesi eylemine katılan İranlı mültecilerde gördük. Eylemden 15 gün sonra gözaltına alınan mülteciler Esmaeil Fattahi, Zeinab Sahafi, Leili Faraji ve Mohammad Pourakbari Kermani 1 ay kadar Aydın Geri Gönderme Merkezi’nde haksız yere idari gözetim altında tutuldu. Cezaevinden farkı yok. Üstelik Mohammad eyleme katılmamıştı bile. İnsan hakları, adalet, hukuk, özgürlük… Mülteciler için zaten yoktu, hele de kadın haklarını savunan mülteciler için zinhar olamazdı. Bir aylık hapis hayatının ardından eyleme katılan 3 mülteci için farklı illere sürgün kararı çıktı. Sınır dışı davaları halen devam eden mülteciler, Afyon, Samsun ve Sivas’a sürüldü.

İktidar hukuksuzluğuna göre kadın haklarını savunmanın zinhar yasak olduğu mültecilerin bir arada yaşamaları da tehlikeli görüldü. Çarlık Rusyasını anlatan romanlardan okuduğumuz ‘Sürgün’ kararını 2021 Türkiye’sinde yaşadık. Bir fark vardı ki artık gazeteler at sırtında taşınmıyordu. Basına yansıdı, yansıdığı an milyonlara ulaştı. Onca hukuksuzluğun, hak ihlallerinin, düşmanlığın arasına bunu da ekledi okuyanlar. TBMM’de soru önergesi olarak da sunuldu Meclis’e; “Sürgün kararının gerekçesi ne?”, “Seçilen illerin tercih sebebi ne?” Ne mantıksal ne de hukuksal bir açıklaması yoktur elbette fakat cevapsız kalınması da bir cevaptır aslında. Kabullenmektir suçunu. Eyleme katılmak suç değildir ama suçtur insanları haksız yere 1 ay tutmak içeride. Suçtur gerekçesiz sürgün edilmesi insanların sebepsiz yere.

Türkiye’nin dört bir yanından Ekmek ve Gül okurları bu hukuksuzluğu da koydu cebine artık. Antep’te bir tekstil fabrikasında sendikalaşmayı tartışırken cebinde. İkizdere’de taş ocağına karşı direnirken cebinde. Boğaziçi’nde kayyum rektöre karşı yürütülen demokratik üniversite mücadelesinde cebinde. OSTİM’de meslek liseli bir çırakla çay molasındayken cebinde. İşçi tulumuyla yürürken hürriyete ve birleşince ümidin düşmanlarına karşı bir gelecekte, dökeceğiz cebimizdeki taşları birer birer. Nazım’la başladığımızı Cemal Süreya ile bitirelim; “…ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını/ işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Yokuşu birlikte çıkacak olan bizleriz

Dergimizde bu yokuş yukarı kürekleri çektiğimiz mücadelenin yollarını arıyor kadınlar, sesleniyor bi...

Bizi yakan ateşi küle çevirelim!

Haklarımıza bugün de saldırıyorlar, yarın da saldıracaklar ve bizim beklemeye tahammülümüz yok! Bir...

‘Çocuk yaşta evlilik insan hakkı’ sözüne yanıt: Se...

Eda ve Başak, çocuk yaşta zorla evlendirilen iki kadın. Hayal ettikleri değil, kendilerine zorla kab...