Kendi emeğiyle güçlenen HASİBE
Yıllarca yaşadığı bütün zorluklara ve şiddete rağmen mücadele etmekten vazgeçmeyen, kızlarıyla birlikte yeni bir yaşam kuran, kendi ayakları üzerinde duran Hasibe’nin hikayesi...

“Birinin eline bakmaktansa çalışıp kendi emeğinle bir şeyler yapmak çok güzel. Kendin kazanıyorsun nereye harcayacağını biliyorsun. Eskiden tek başıma hareket edemezdim, dışarıya çıkamazdım, şimdi istediğim yere gidiyorum” diyor Hasibe.

Aslında uzun yıllardır aynı mahallede, hatta aynı okullarda okusak da Zeynep’le arkadaşlığımıza Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği vesile oldu. Çay eşliğinde yaptığımız bir sohbet sırasında Zeynep’ten dinledim annesinin hikayesini. Yaşadıklarını bir de Hasibe’den dinlemek ve sohbet etmek için evlerine gittim.

‘ÇOCUĞUM YAŞIYOR MU’ DİYE BİLE SORAMADIM
Diyarbakır’da başlıyor Hasibe’nin hikayesi. 1961 Diyarbakır doğumlu, dört çocuk annesi. 30 yıl önce gelmiş İstanbul’a. Henüz 17 yaşında bir çocukken halasının oğluyla görücü usulüyle evlendirilmiş. “Benim söz hakkım yoktu. Babam öyle istedi, evlendim. Yeni gelinsin, kaynanan halan da olsa konuşma imkanın yok. Bir şey soramıyorsun. İlk evlendiğimde ev epey kalabalıktı. 11 yıl boyunca kaynanamlarla birlikte yaşadım. Çocuktan tut büyüğüne kadar herkesin işine koşuyordum ama kendi çocuklarımla ilgilenemiyordum” diyor. Ve bir anısını anlatıyor: “Bizim oralarda eskiden kar çok yağardı, kış zor geçerdi. Büyük oğlum hastalandı. Çocuğu doktora götürmemiz lazım, eşim İstanbul’da çalışıyor. Kar diz boyu. Kayınbabam önde, ben arkada, sırtımda çocukla bata çıka köyden ilçeye yürüdük. Kayınbabam önümde yürüyor ben gelinlik yapıyorum, korkumdan soramıyorum ‘çocuğun durumu nasıl, yaşıyor mu, öldü mü, bir bakar mısın’ diye bile.”

KÖYDE DE AYNI DERT ŞEHİRDE DE
11 yıl boyunca eşi İstanbul’da, Hasibe çocuklarıyla köyde yaşamış. “Adam hiçbir çocuğun doğumunda yoktu. Küçük kızım olduğunda bize yakın bir köydeydi ama gelip görmedi bile” diyor.
Hasibe hayatında ilk defa babasına çocukları için karşı geldiğini söylüyor: “Bir gün babam köye beni görmeye geldi. Kaynanamlarla ve eşimle yaşadığım sorunları biliyordu. Bana ‘Çocuklarını bırak gel. Seni eve götüreyim’ dedi. Şimdi bile düşündüğümde kendime şaşırıyorum. En küçük oğlum 2 yaşındaydı, hâlâ emziriyordum. ‘Çocuklarımı bırakırsam burada besleme gibi yaşarlar, onları bırakmam’ dedim.”
Babasının onu götürmek istediğini öğrenen kaynanası oğluna eşini de alıp İstanbul’a götürmesini söylemiş.

İstanbul’a geldiklerinde de değişen bir şey olmamış. Bir ay bir akrabalarının yanında kalmışlar, sonra ev tutmuşlar. Hem yokluk hem şiddet devam etmiş. Eve bakmak yine Hasibe’ye kalmış. Şöyle anlatıyor o günlerini: “Ev üç oda bir salondu ama bizim hiç eşyamız yoktu. Köyden ayrıldığımızda kaynanam sadece 4 tane yorgan verdi. Kap kacak hiçbir şey yoktu. Ev sahibi çocuklar için ranza verdi. Çocuklara önlük alacak, onları okula yazdıracak para yoktu. Ben de çocuklarımı okutmak için evde tüccar işi yapmaya başladım. Toka yaptım, komşulara dantel işledim. Bir gün ben evde yokken adam eve gelmiş küçük kızıma paranın yerini sormuş, çocuk işte o da sakladığım yeri göstermiş. Adam biriktirdiğim üç beş kuruşu da alıp kumar oynamış ve kaybetmiş.”
Sesi titriyor, “Ben, köyde okul olmadığı için okuyamadım, çocuklarım İstanbul’da parasızlıktan okuyamadı. Bir gün görmedik” diyor ve derin bir nefes alıyor...

‘O SÖZ ÇOK AĞIRIMA GİTTİ’
Hasibe’ye daha önce neden dışarıda çalışmadığını soruyorum. Ayrıldığı eşinin ‘kadın kısmı dışarıda çalışmaz’ dediğini anlatıyor: “İstanbul’a ilk geldiğimizde bir akrabamız Tekel fabrikasına işçi alacaklarını söyledi ama çocuklar küçüktü, ben cesaret edemedim. Okumam yazmam yok o zaman Türkçe de fazla bilmiyorum. Yapamam diye düşündüm.”
Yaşadıkları bir tartışma sonunda eşinin evden ayrılırken söylediği ağır bir söz Hasibe’nin hayatında yeni bir sayfa açmasına sebep olmuş. “Onun savurganlığına rağmen biriktirdiklerimizle bir ev almıştık. Bir tartışma sırasında ‘Eşyanı al git’ dedim. O da ‘Ev senin değil’ dedi. Bana el kaldırdı ve evi terk etti. O sırada söylediği söz çok ağırıma gitti. Ben de çalışmaya karar verdim. Bir akrabamın yanında fabrikada çalışmaya başladım. İşe başladığımda 52 yaşındaydım. Önceden onu dinlemeyip çalışsaydım şimdi belki emekli olmuştum” diyor.
Çalışmak hayatında neleri değiştirdi diye sorduğumda ise; eskiden cesareti olmadığını, artık kendine güvendiğini söylüyor: “Adam çalışır, üç kuruş harçlık verirdi. Para istediğinde ‘Sana para verdim ya ne yaptın’ diye sorardı.”

Ama o şimdi çalışıyor; erkek eline bakmaktansa kendi kazancıyla ayakları üstünde durmayı başarıyor. Yıllarca, yaşadığı bütün zorluklara ve şiddete rağmen mücadele etmekten vazgeçmeyen, kızlarıyla birlikte yeni bir yaşam kuran Hasibe’nin hikayesi böyle işte.

İlgili haberler
Kanla sulanmış bir coğrafyanın 13 Gül’ü...

Şen kahkahaları, şarkıları, dansları eksik olmuyor. Sevgileri ve muziplikleriyle Ventas hapishanesin...

Nataşa Bolşevikova, bir kadın örgütçü

İşçi sınıfı ırmağının yönünü belirleyen, her koldan onu besleyerek gürül gürül akmasını sağlayan o “...

Kızıl Meydan’ın sosyalist dengbeji: Sûsika Simo

Ayağındaki prangaları kopardı, sesini tüm Sovyet ülkesine duyurdu, Lenin’e yazdığı kılamlarla anıldı...