Mahalleye bak, memleketi gör!
Bir mahallede bir yılda yaşananlar ülkenin aynası gibi; kadın cinayeti, çocuk istismarı, kıyafeti gerekçesiyle şiddete uğrayan kadınlar, çalışamayan kadınlar, çalışsa da haklarını alamayanlar...

Geçtiğimiz 8 Mart’tan bu yana bir yılda İstanbul’un en büyük ilçesinin en büyük mahallelerinden birinde, Pendik’in Esenyalı mahallesinde yaşadıklarımızı özetlemeye çalışacağım size. Niyetim; ülke tablosuna bir tek mahalleden bile bakıldığında, kadınların gündemine çok büyük dertler girdiğini, kadınların önemli deneyimler biriktirdiğini göstermek.

Bir buçuk yıldır OHAL’le yönetilen ülkede kadınların yaşamının kötüye gittiği bilinen bir gerçek. Birçok kız kardeşimiz erkek şiddetine kurban gitti ve kadınlar yine adalet bulamadılar. Çocuklar ve özellikle kız çocukları istismar edildi. Mahallemizde öz babasının tecavüzüne uğrayan kız çocuğu için açılan davada, mahkeme babaya “ev hapsi” verdi! Ancak biz bu adaletsizliğe karşı dayanışma gösterince babaya ceza verdiler. Ama aynı şey derneğimize gelen Nilay için söz konusu olamadı. Çünkü onu istismar eden dayısı çok ‘güçlüydü’ ve bütün delilleri karartmıştı. Nilay’ı siz tanımazsınız, çünkü o “Aman sus, bunu kimse duymasın” diye tembih edilenlerden, henüz “Ne olursa olsun yaşadıklarımı anlatacağım” gücünü bulamayanlardan.

Nurhan’ı bilirsiniz ama, hayatında yok yok. Her defasında evliliği kurtuluş olarak görmüş ama hepsinde de şiddet, tecavüz, yoksulluk yaşamış bir kadındı o. Çocukları için devlet yardımı verilecekti güya, ama ne hikmetse o destek bir türlü sağlanmıyordu. Yaşadıkları ne zaman görünür oldu peki? Tabii ki kadın dayanışmasıyla kamuoyu oluştuğunda...

Arkadaşımız işçi Saadet’in, gül gibi baktığı ama büyüdüğünü göremediği 17 yaşındaki Helin’in okul çıkışında, uzun zamandır kendisini taciz eden erkek tarafından katledilmesi hepimizi derinden yaraladı. Helin nezdinde kendi yaşamlarımızı savunmak için yine sokakları doldurduk. Polis bize “Durun! Yürümeyin! Slogan atmayın!” dedikçe bizler haykırdık, “Kadınlar el ele sokağa” diye. Bizim yaşadığımız şiddet olağanüstüyken, OHAL dinleyecek halimiz kalmamıştı. Okul arkadaşları, mahalleden kadınlar hep bir ağızdan “Artık yeter” dedi.

Melisa şort giymesi bahane edilerek şiddete uğradı. Tabii ki kadınlar buna da sessiz kalmadı ve “Siz bizim ne giyeceğimize karışamazsınız” dedik. Melisa’nın davasında suçlu hak ettiği cezayı almamış olsa da kadınların dayanışması kazandı.

Melisa, Helin, Nurhan’ın yaşadıkları bizim yaşadığımız Pendik ilçesinden ülkenin gündemine girmiş olaylar. Ülke gündemine girmese de aslında kadınların ve çocukların nasıl bir cendereye itilmiş olduğunu her gün görüyoruz, yaşıyoruz, dayanışmamızla direnç noktaları oluşturmaya çalışıyoruz.

SAVAŞ, YAŞAMLARI DA PLANLARI DA BOZAR
Biz geçen yıldan bu yana neler yaşadık, neler yaptık diye böyle bir döküm çıkarınca “Peki, bu 8 Mart’ta kadınlara bu yaşananları değiştirme gücü verecek neler yapabiliriz?” diye tartıştık. Pek çok şey planladık. Şiddeti, adaletsizliği, ağırlaşan yaşam koşullarını, giderek kötüleşen çalışma koşullarını, gece vardiyalarının sırtımıza bindirdiği yükü ortaya serecek çalışmalar yapacağız.

Biz planlarımızı yaparken hükümet de kendi planlarını devreye sokuyordu. Afrin operasyonuyla savaş tüm gündemlerin tepesine oturdu. Kadınlar hayatlarını etkileyen pek çok meselede ortaklaşabiliyorken söz konusu savaş olduğunda ciddi bir bölünme baş gösteriyordu. Bunda kadınların bu savaşın önündeki arkasındaki gerçeklere ulaşamaması da etkili. Oysa savaşın zaten ağır olan yaşam koşullarımızı daha da ağırlaştıracağını bilmiyor değiliz.

Bunları daha çok tartışmamız gereken bir 8 Mart süreci yaşayacağız. Çünkü kadınlar, savaş politikalarının yarattığı bölünmeden kurtulmadan ve yol açacağı sonuçları tartışmadan birlikte hareket edemezler. Bu nedenle barış, bu 8 Mart’ta en çok konuşacağımız konu olacak.

ÇALIŞAMAYANLAR, ÇALIŞIP DA YAŞAYAMAYANLAR
Şiddetin dışında bir de yoksulluk, işsizlik, çaresizlik var. 40 yaşın üzerinde olduğu için, kocası ‘kıskanç’ olduğu için, çocuklara bakacak kimse olmadığı için, bütün evin yükü sırtında olduğu için hayatı boyunca hiçbir işte çalışamamış kadınların gerçekleri var. Artık asgari ücret ile evin geçimi sağlanamadığından, ya da eşleri işten atıldığı için ya da çocuğunu İmam Hatip’e göndermek istemediği için özel okula vermek zorunda kalan kadınlar, “İşe ihtiyacım var” diye, her gün derneğimizin kapısını çalıyorlar.
Bir de çalışan kadınlar var. Bir işleri olduğu için kendilerini şanslı hisseden, ama aslında çok mutsuz ve çok yorgun olan kadınlar... Çünkü işleri gerçekten çok yorucu ve ağır. İki ya da üç vardiya çalışıyorlar. Mesai yapmazlarsa evi geçindiremiyorlar. “Mesailer çok uzun; bir kalmaya başladın mı senden hep kalmanı istiyorlar. İzin yok. Hastaneye gitmek ya da hastalanmak yok” diyorlar. Evli ve çocuklu kadınlar için hayat daha zor; onlara uyku bile yok! Eşiyle aynı koşullarda çalışan bir işçi kadın, “İkimiz de vardiyalı çalışıyoruz. O her koşulda uyuyor, ben ise evdeki işleri bitirmeden oturamıyorum bile” diyor. Bütün bu zor koşullara rağmen iş güvencesi yok, kadınlar her an işten atılma korkusuyla karşı karşıya. Bu da yetmezmiş gibi bir de işyerinde uğradıkları taciz ve mobbing var.

İYİ ŞEYLER, DİRENÇLİ ŞEYLER
Elbette bu yıl iyi şeyler de oldu. Mesela; bir fabrikada sendikalarının kendilerinden habersiz yaptığı sözleşmeye itiraz edip iş durduran işçilerin yarısının kadın işçiler olması gibi. “Ben en sessiz işçiydim ama artık hak nasıl aranır bunu öğrendim” diyen işçi kadının artık hiçbir haksızlığa boyun eğmeyeceğini gösteren kararlı duruşu dikkat çekiciydi. Sendikalaşan bir kadın işçi, “Bir dakika bile makinenin başından ayrılamazken o koca makineyi üç gün durdurduk ve birlik olunca kimse kılımıza bile dokunamadı” diyor.

Kadınların bu direngen tutumuna ve yaşadıkları pek çok hayati soruna rağmen 8 Mart geçen yıl kimi sendikaların gündeminde dahi yoktu. Kimi sendikalar kadınları salonlarda bir araya getirirken kimisi işçi kadınlara karanfil ya da şal dağıtmakla yetinmişti. Hepsinin ortak özelliği ise hiçbirinin kadınları sokağa ya da işyerinde bir eyleme çağırmaması idi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü anlamından koparan işlerle kadınların taleplerini görmezden geldiler. Kadın işçiler bu sene “Bizi keke böreğe mahkum etmeyin, yaşadıklarımızı gündem edecek işler yapalım” demek için daha cesaretlilerdi. Ama savaşın yarattığı bulanık hava belli ki bunu da zorlaştıracak.

İlgili haberler
Ayşegül adalet istiyor!

11 yaşındaki kızını istismar eden kocasını şikayet etti, adam serbest bırakıldı. Ayşegül’ü 4 kurşunl...

Minibüste saldırıya uğrayan Melisa: Kadınlar peşin...

Minibüste ‘Ramazan’da mini etek giydiği’ gerekçesiyle saldırıya uğrayan Melisa Sağlam Ekmek ve Gül’e...

Yoksulluk, şiddet, istismar üçgeninde kadınlar ve...

Esenyalı’da ikisi bebek yedi kişinin yaşadığı bir evdeyiz. İstismarın, yoksulluğun, şiddetin, cehale...