Mücadeleyi yükseltme zamanı!
Kadınlar, sırf giyim kuşamları, oturuş kalkışları nedeniyle şiddete maruz kaldıkları bir dönemde bu taslağın ardındaki niyete ve gerici anlayışa geçit vermeyecek.

Küresel ısınmanın, kentlerdeki aşırı yapılaşmanın sonuçlarını son haftalarda bizzat yaşayarak tecrübe ettik. Öyle görünüyor ki etmeye de devam edeceğiz. Böyle anormal hava olaylarına ‘alışmamız’ gerektiği, normalimizin artık bu olacağı söyleniyor. Yani, boğucu her sıcak dalgasının ardından, yine yıkım getiren bir fırtınalı yağışın yaşanması, ceviz büyüklüğünde dolu tanelerinin mermi gibi tepemize inmesi çok muhtemel.
Hava durumuyla memleketin havası arasındaki benzerlikse hakikaten trajikomik.
Havalar boğucu sıcak ama tüylerimiz hep diken diken. Soğuktan değil, dehşetten, soluksuz kaldığımızdan... Her gün ‘Yok artık’ dedirten bir sürü olay, bir sürü pervasız söylem, bir sürü hak ihlali iniyor tepemize. “Allah’ın lütfu” olarak görülen darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL, uzadıkça uzuyor. Ülkenin tepesindeki rant ve çıkar çevrelerinin kirli dövüşünün gölgesinde OHAL uzarken, hayatımıza, sahip olduğumuz anayasal/yasal hak ve güvencelerimize, birlikte yaşam koşullarımıza indirilen darbelerin sonu gelmiyor.
Demokrasi yoksulu, hak-hukuk-adalet mahrumu, eşitlik yoksunu bu ülkede yaşananlar, uluslararası rant ve çıkar çevrelerinin fütursuzlukla, kâr hırsıyla, on yıllardır bilim insanlarının uyarılarına kulak tıkamasının küresel sonuçları gibi aynen. Özellikle de kadınlar açısından. Yeri geldiğinde bir takım ‘protokoller’, ‘sözleşmeler’ imzalanır ama önlemler kaplumbağa hızıyla alınır, yalnızca kağıtta kalır ya da açıktan ihlal edilir. En sonu, güvence altına alınmış her şey tartışılır hale getirilir. Apaçık bir olgu iken, Trump’ın öncülüğünde tartışılmıyor mu küresel ısınmanın abartıldığı, hatta bir uydurma olduğu? Elimizde bir ‘İstanbul Sözleşmesi’ var ve kadınların tüm uyarılarına rağmen kadınlara yönelik saldırıların boyutu apaçık bir olgu iken, Erdoğan’ın öncülüğünde her fırsatta tartışılmıyor mu kadın cinayetlerinin abartıldığı, cinsiyet eşitliğinin bir safsata olduğu?

İSTİKAMET: SOSYAL VE KÜLTÜREL İKTİDAR
Elbette sorun ne sadece fıtrat anlayışı ne salt kadın düşmanlığı sorunu. 15 yıllık AKP iktidarının nasıl bir Türkiye, nasıl bir toplum ufkuyla iş gördüğü hepimizin malumu. Fakat kadınların toplumsal konumuna ve haklarına yönelik saldırıların, bu idealin inşa edilmesinde hayati bir önemi var.
Erdoğan’ın, şaibeli referandumun ardından yeniden partisinin başına geçtiğinde bulunduğu saptama ve işaret ettiği sorun, 15 yıllık iktidarın yeni istikametini de belirlemiş oldu. Bu, siyasal iktidarın, sosyal ve kültürel alanda ‘sıkıntılı’ bulduğu konumunu, sağlamlaştırıp güçlendirmek, ‘iktidar’ kurmak üzere yeni hamlelerde bulunacağı anlamına geliyordu kuşkusuz. Bu konuda ne kadar ciddi olunduğunun bir diğer göstergesi de partililere savrulan tehdit oluşturdu: Yoruldum diyen çeksin gitsin!
Ve vakit kaybedilmeksizin harekete geçildiğinin işaretleri peş peşe gelmeye başladı. Milli Eğitim Bakanlığı yeni müfredatı açıkladı. Zaten son derece güdük olan Evrim Teorisi’nin çıkarılması, cihat kavramının da eklenmesiyle bilimsel ve eleştirel düşünme gücüne sahip kişiler yetiştirme hedefinden tamamen uzaklaşıp, dindar ve kindar bir nesil yetiştirme hedefine odaklanıldığı açıkça ortaya kondu. Bakanlık, çocuk istismarıyla akıllara kazınan Ensar Vakfı ile protokol imzalamak suretiyle, tüm eğitim kurumlarında vakfa kucak açtı.

TOPLUM YAŞAMINA DİNİ ŞEKİLLENDİRME
Nitekim Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklik tasarısının Meclise sunulmasıyla da yıllardır adımları atılmaya çalışılan, birçok kez kadınların mücadelesiyle geri çektirilen hamlelerden biri daha yapıldı. Tasarı, il ve ilçe müftülerine resmi nikâh kıyma yetkisi tanırken, daha da fecisi, sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildiriminin nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılmasını olanaklı kılıyor. Yani ‘kız çocuklarının’ yaptığı doğumların bildirimine ilişkin zorunluluğun ortadan kalkmasını öngörüyor. Böylece kız çocuklarını hamile bırakan istismarcılar tespit edilip dava açılamayacak. İstismarcılar devlet eliyle ödüllendirilirken, istismara uğrayan kız çocukları bir de doğumda sağlık hizmetinden mahrum edilecek.
Toplumun yapısı ve geleneklerini koçbaşı olarak kullanagelip sosyal hizmetlerin her alanına din görevlileri yerleştirmiş bulunan AKP iktidarı, şimdi de aynı gerekçeyle medeni hukuka dini saikler yerleştirmenin, meşrulaştırmanın yolunu döşemeye girişiyor. Hükümet sözcülerinin dini nikâh ve çocuk yaşta evliliklerin “sosyolojik gerçeğimiz” olduğu, taslağı da “kadınlar ve kız çocukları daha fazla mağdur olmasın” diye hazırladıkları yolundaki açıklamaları, ikiyüzlülüklerini açığa vuruyor. Zira, eşitsizliklerin kaynağındaki toplumsal algıları meşrulaştıran yasalar, uygulama ve yönetmelikler, kadınların haklarını korumak bir yana onları ancak daha mağdur eder. 

KADINLAR İZİN VERMEYECEK
Bu arada hem resmi hem de dini nikâhı olanların oranının yüzde 97,1 olarak tespit edildiğini TÜİK’in ocak ayında açıkladığı “Aile Yapısı Araştırması”ndan öğreniyoruz. Yani, sadece resmi nikâh yapanların oranı yüzde 1,8’ken, sadece dini nikâh yapanların oranı ise yüzde 1,1 olduğu görülmüş. Bu veriyi göz önünde tutarak ne yapılmaya çalışıldığını anlamakta fayda var.
Mesele kadınları ve çocukları korumak mı, yoksa eşitsiz fıtratı esas alan dini saikleri ve hukuku, toplum ve aile yaşamını düzenleyen, cinsiyet eşitliğini esas alan Medeni Kanuna yerleştirmek mi? Dini hukuk, kız çocuğu evlilikleri için 12 yaşı öngörüyorsa, anne olmalarında sakınca görmüyorsa; ceza hukuku ve medeni hukuk sistemini buna doğru yönlendirecek adımların atılmasını gündeme getirmek mi yoksa?
Kadınlar, sırf giyim kuşamları, oturuş kalkışları nedeniyle şiddete maruz kaldıkları, dayak yemeden şort giyebilmek için mücadele bayrakları açıp sokaklara çıkmak zorunda kaldıkları bir dönemde bu taslağın ardındaki niyete ve gerici anlayışa anında tepki verdi. Ve bu tepki büyüyecek. Kadınlar bu taslağın geçmesine izin vermeyecek. Tıpkı kürtaj yasasına, tıpkı istismar yasasına, tıpkı boşanma yasasına izin vermedikleri gibi...

İlgili haberler
Bizim dengemizi bozmayınız

Bizi birbirimizden ayıranın, bizi birbirimize bağlayanın ne olduğunu tüm çarpıcılığı ile anlatan gün...

Kız çocuklarının hayatını karartmaya kimsenin hakk...

13 yaşında zorla, kendinden çok büyük biriyle evlendirilen Gülseren Bahadır, müftülere nikah yetkisi...

Başka şansımız var mı?

Suçluyla mağduru aynı binaya koyan zihniyete karşı mücadeleden başka şansımız var mı diye soruyor Av...