Özgürlüğünün peşinden giden bir kadından mektup
Bedel suratıma inen yumruklar, layık olmadığım hakaretler ve çocuklarımdan ayrı kalmak olsa da yine de pes etmedim. Hiçbir acı, hiçbir sıkıntı sonsuza dek sürmez...

Ben iki valizimi elime alırken, iki çocuğumu bırakıp gitmiştim ardımda. Ne gariptir hep bir umut, hep bir yaşam sevinci varken valizimin ön gözünde, arka tarafta ise hep özlemlerim, hasretlerim varken yola düşmüştüm. 35 yaşının verdiği emin adımlarla, bir üniversitenin öğrenci işlerinde bulmuştum kendimi.

Kolay mı? Elbette değildi. Onca şeyden vazgeçerek, yalnızca özgürlüğün peşinden gitmekti belki de benimkisi. Ben anneydim. Güçlüydüm ve güçlü kalmam gerekiyordu. Düşündüğümde belki bir yatak odası takımım olmayacak ya da günlere ne ikramlık hazırlayayım derdi, akşam olunca hangi kanalda, hangi dizi?

Ben bir anneydim, gündüzleri çalıştığım işyerinde kazakları özenle raflarda düzenleyen, geceleri altını yine ıslatmış, saçını yan tarafa savurarak ürkek gözlerle yanına gelen çocuğun annesiydim. İstediğim hayat bu muydu? Hep düşünürken belki de harekete geçiren o gün olmuştu beni. Müşterim Müberra Hanım, yine aldığı kıyafeti ertesi gün getirmiş, içine sinmediği için değiştirmişti. Düşündüm. Kazak bile içine sinmiyorsa, değiştiriyorsan, yaşadığı hayatı neden değiştirmez insan? Ben de bendeki hayatı iade edip, yenisini istedim. Belki elimde satış fişi yoktu fakat benim gücüm vardı, cesaretim vardı.

Sonra ne mi oldu? Gökten üç elma daha düşmedi elbette. İşten kovuldum okuma niyetim anlaşılınca. Kadın dediğimiz o güçlü varlığa iş olmaz mı? Vardı elbette. Bir baktım matbaadayım. Kendime kartvizit bastırıyorum. Evde pasta, börek vs. yapıp satacağım. Bir gecelik muhasebeyle karar verdiysem de okul harçlığım ve diğer masraflarımı karşılayacağını düşündüğüm iş, evi geçindirmeye başlamış. Dedim ya anne dediğimiz varlık, bambaşka bir şey. Üç saatlik uyku yetiyordu ve biraz artıyordu bile. Durmak, yılmak yoktu artık benim için. Tadını alamadığım uzaktan eğitime bizzat dokunarak ve yaşayarak devam etmeliydim. Ve artık yalnızdım. Tek başıma, dul bir kadındım.

Yine gökten üç elmanın biri dahi düşmezken, bir bakmışım örgün ve en ön sırada oturan benim. Kendime dediğim ve kendimi teselli ettiğim cümleler ve ben kalmışım bir KYK yurdunun dört kişilik odasında. “İnsan kendini nerede görmek istiyorsa oradadır.” Bu sıralarda oturmak için hayatımdan on dört yılımı verdiysem de, ne kadar acılı, ne kadar sancılı bir dönem geçirmiş olsam da güzel olan her şeye sahip olmak için bedel ödemek gerekmez miydi? Bu bedel suratıma inen yumruklar, layık olmadığım hakaretler ve çocuklarımdan ayrı kalmak olsa da yine de pes etmedim. Ben her gördüğüm fiziksel şiddetten sonra ağlar, sonrasında susar ve açar kitabımı bir ünite daha bitirir, sanki hiçbir şey olmamış gibi kalkıp çocuklarıma yemek yapardım. Kolay mıydı? Elbette çok zordu. Fakat sonucunu hep hayal ederek, kendimi güçlü kılmayı başarıyordum. Şimdi bu yazdıklarımı bir okulun müdür yardımcısı odasından yazmanın gururuyla sizlerle paylaşmak istedim.

Hiçbir acı, hiçbir sıkıntı sonsuza dek sürmez. Yeter ki insan kendini sevsin ve kendine güvensin.

İlgili haberler
Puslu bir yola girmeyi tercih ettim

Önümdeki yol puslu ve zor bir yoldu. Nafaka talep etmemiştim, kızlarımın velayeti bana verilmişti am...

Taciz, hiçe sayılma, mutsuzken mutlu görünme zorun...

‘Çağrı merkezinde ne gibi bir dert olabilir’ diye sorabilirsiniz. Ama say say bitmez dertleri var. K...

Saniye Çelik inadına ayakta!

‘Hayallerimi gerçekleştirme zamanı gelmişti. Erkeklere de kadınlara da mesaj vermek için muhtar olma...


Sıradaki haber
Uzlaşma yok!