Umutla, kararlılıkla ve haklılığımızı bilerek hep birlikte direneceğiz
Öğretmenliğe, öğrencilerine aşkla bağlı bir eğitimci KHK ile ihraç edilerek koparıldı en sevdiği şeylerden. Ama yine de umudun, yılgınlığın zamanı olmadığını anlatıyor bizlere.

7 Şubat’ta güne yine öğretmen olarak başlamıştım. Derslere girerek ertesi günün planlamasını öğrencilerimle birlikte yapmıştım. Ertesi gün kurul toplantısı olduğundan dolayı üç ders yapılacak diye öğrencilerime yanlarına sadece kalem ve boyalarını almalarını söylemiştim. ‘Etkinlikler yapıp oyunlar oynarız’ diye... Günü öğrencilerimin sevinç çığlıkları ile yine bir öğretmen olarak tamamlamıştım... 8 Şubat 2017’de ise ne gidecek okulum ne de ders anlatacak öğretmenlerim vardı. İhraç edilmiştim... 686 sayılı KHK ile tüm haklarım hiçbir savunma hakkı verilmeden elimden alındı. Sanırım o günü yaşamım boyunca unutamayacak ve birkaç saat içinde evimin nasıl dolup taştığını, gelen dostların yüzündeki üzüntü, şaşkınlık ve endişeyi yüreğimin bir tarafında tutacağım.

ÖRGÜTLÜ OLMANIN ÖNEMİNİ GÖRDÜM
Beni işimden, aşk ile yaptığım öğretmenlik mesleğinden ihraç etmiş olabilirlerdi ama biriktirdiğim dostlarımdan, bir şekilde hayatına dokunduğum insanların gönüllerinden ihraç etmeyi başaramadılar. Aksine daha kuvvetli bağlar ördük aramıza, sımsıkı kenetlendik birbirimize. Örgütlü olmanın önemini gördüm; arkanızda size maddi ve manevi her türlü desteği veren bir sendikanızın olması bu süreçte ayakta kalabilmenizin belki de en önemli dayanağıydı. Zaman geçtikçe bunu çok daha iyi anladım. Yalnız değildik. Bu öylesine önemli bir şey ki bu süreçte...

SÖYLEMESİ KOLAY, YAŞANMASI ZOR ŞEYLER...
Öyle bir süreç ki bu yaşanılan ne olduğunu bilen kimse yok. Hakkımdaki suçlamayı ve neden ihraç edildiğimi öğrenmek istiyorum, muhatap yok. İç hukuk yollarını ‘komisyon kuracağız’ diye kapatmışlar. Sadece ‘bekle’ diyorlar, bu insanların nasıl geçineceklerini ne yiyip ne içeceklerini hesaplamadan. Sadece bekle... Yurt dışına çıkmanı engelleyerek, başka bir yerde çalışmanı da müfettiş ya da zabıta tacizleri ile zorlaştırarak bekle. Yani ülkede kal, sürün ve öl. Söylemesi ne kadar kolay yaşanması nasıl da zor.

HİÇ ‘ÜMİTSİZ’ OLMADIM
Mesleğimin elimden alınmasının üzerinden yaklaşık elli gün geçti. Pek çok olumsuz duyguyu tattım bu elli günde. Üzüntü, öfke, hayal kırıklığı, mutsuzluk... Ancak tek biri yanıma yaklaşamadı hiç; o da ümitsizlik. Haklı olduğumu o kadar iyi biliyor ve buna inanıyorum ki en kötü anlarımda bile ümitsizliğe düşmedim hiç. Bunda elbette ailemin, eşimin, can dostlarımın ve sendikamın katkısı yadsınamaz. Bir gün işimi geri alacağımı ve bana bunu yaşatanlarla hesaplaşacağımı biliyorum. Ve o güne kadar dimdik ayakta kalıp, sonuna kadar hukuk mücadelemi sürdüreceğim.

BİZLER ÇOCUKLARI, HAYALLERİ, UMUTLARI OLAN İNSANLARIZ
Sadece sayılardan oluşmuyoruz biz... İnsanız. Çocukları, hayalleri, umutları olan; hayatın tam da ortasında bulunan, “Önce Allah’a sonra size emanet hocam” diye en kıymetlilerinizi teslim ettiğiniz, okula eşyalarımı toplamak için gittiğimde koşarak kucağıma “Öğretmenim!” çığlığıyla atılan, kendi çocuklarımın yüzünde gördüğüm ve yüreğimden hiç çıkmayacak olan aynı duygu ile ağlamaktan şişmiş gözleri, minicik elleri ve kocaman yürekleriyle bana sarılan, öpen koklayan ve “Direneceğiz öğretmenim” diyen öğrencilerimin öğretmeniyiz biz. Evet, çok doğru... Umutla, kararlılıkla ve haklılığımızı bilerek hep birlikte “DİRENECEĞİZ!”