
Geçtiğimiz dönem üniversiteli genç kadınlar için hareketli bir dönemdi. Ayşenur ve İkbal’in ölümünün ardından birçok kampüste üniversiteli kadınların öncülüğünde protestolar düzenlendi. 19 Mart sürecinde de kadınlar demokrasi talebiyle sokaktaydı. Sizlerin üniversitelerinde genç kadınlar ve topluluklarınız geçtiğimiz seneyi nasıl geçirdi?
İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Komisyonu’ndan Nazlıcan Çelik: İkbal ve Ayşenur için bizim üniversitemizde de protestolar düzenledi, oldukça kalabalık da geçti. Bu süreçte Kadın Çalışmaları Komisyonu, kadınlar açısından kendilerini güvende hissettikleri, burada sorunlarını ve dertlerini aktarabildikleri bir yerdeydi. 19 Mart’ta da kadınlar bu toplulukta birbirleriyle haberleşerek, birlikte eylemlerin parçası oldular. Toplulukta bu süreci değerlendirirken konuştuğumuz şey kadınların örgütlülüğünün ne kadar önemli olduğuydu ve komisyon da burada önemli bir yer tutuyordu.
Geçtiğimiz yıl İstanbul Üniversitesi için öne çıkan bir başka gündem de aile yılıydı. Aile yılı politikaları üniversitemize çokça yansıdı. Birçok etkinliği ve uygulamayı aile adı altında yaptılar. Örneğin, okulumuzda bir Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi var. Burasının adını “Kadın ve Aile” olarak değiştirmeye çalışıyorlar, kadın ve aile çalıştayları gibi etkinliklere yer veriyorlar. Durum böyle olunca okuldaki kadınlar da bunu daha çok konuşur hale geldi. Komisyon olarak bir araya geldiğimizde de aile yılını konuşur olduk. Bu konuda kadınların neler bildikleri, neler tartıştıkları önemliydi. Kadınlar aile yılını en çok “Bizi eve kapatıyorlar” diyerek ya da doğurganlık tartışmaları üzerinden değerlendiriyordu. Aslında aile yılı sadece böyle bir şey değil, kendi aramızda yürüttüğümüz tartışmalarda bu politikaların ekonomik boyutlarını da konuşmaya çalışıyorduk. Ama okul yönetimi etkinliklerimiz için bize yer vermiyor, hatta etkinliklerimize sivil polis bile göndererek sabote etmeye çalışıyordu. Ama biz her ne kadar okulda etkinlik yapmamız engellenmeye çalışılsa da birkaç etkinlik yaparak bu tartışmaları sürdürebildik.
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nden Amine Doğan: Kulübümüz okulumuzda öğrenci mücadelesinin de ileriden bir parçası olan bir kulüp. Örneğin geçtiğimiz eğitim yılı başladığında öğrenim ücretlerine zam yapılmıştı. Bu durumun sancılarını kadınlar daha derinden hissediyordu. Üniversite zaten bir vakıf üniversitesi, çalışan üniversiteli kadın sayısı da çok fazla. Dolayısıyla bu zam kararına da ilk elden kadınlar tepki gösterdi. Okul ücretlerine yapılan zammın geri çekilmesi için düzenlenen eylemleri yoğunlukla kadınlar yürüttü. İkbal ve Ayşenur cinayetinin ardından da böyleydi. 19 Mart sürecinde de kulübümüzdeki kadınlar demokrasi talebiyle tepki göstermişti ve kurulan dayanışma ağlarında da yer almışlardı. Kadınlar bir noktada birlikte hareket edebilmeyi başarmıştı.
‘Kadınlar kadın kulüplerine düne göre daha çok geliyorlar’
Dokuz Eylül Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Emek Su Saydam: Bizim topluluğumuz fiilen faaliyet gösteriyor yani resmi bir öğrenci topluluğu değil. Topluluğumuzu iki sene önce kurduk ve her dönem başladığında resmi bir topluluk olmak için okul yönetimine başvuruyoruz ama şaşırtıcı olmayan bir şekilde, çeşitli bahanelerle başvurularımız reddediliyor. Okulda resmi bir kadın topluluğu var ve bu topluluk okul yönetimi eliyle örgütleniyor. Bahsettiğim topluluğun etkinliklerinden bazıları “Kur’anı Kerim’de kadının yeri” gibi etkinliklerden oluşuyor. Onun dışında da üniversitedeki kadınların dayanışma ve bir araya gelme ihtiyacını karşılamıyor, aktif bir topluluk değil. Durum böyle olunca Kadın Çalışmaları Topluluğu’nun resmiyete kavuşmuyor oluşu hem üyelerimiz hem de kadınlar tarafından tepkiyle karşılanıyor.
Resmi olmamamız üye kazanma konusunda sorunlar yaratsa da örneğin geçtiğimiz sene Ayşenur ve İkbal için yaptığımız kitlesel yürüyüş sonrasında kadınlar topluluğa daha yoğun bir şekilde gelmeye başladı. Ardından üniversitemizin Eğitim Fakültesi’nde bir akademisyenin taciz faili olduğu ortaya çıktığında ve topluluk olarak bunun üzerine Cinsel Tacizi Önleme Birimi (CİTÖB) talebini ortaya koyduğumuzda hem bu akademisyen okuldan gönderildi hem de kadınlar topluluk içinde daha da aktif olmaya başladılar.
‘Etkinlikler iptal edildi, CİTÖB’ler etkisizleştirildi’
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu’ndan Sılasu Gevher: Ayşenur ve İkbal döneminden başlayacak olursak bizim üniversitemizde aslında onlar için yapılan eylemleri öğrenciler hep birlikte örgütlediler. Bu süreçte yalnızca eylemler örgütlenmedi. ODTÜ’de kadın duvarı dediğimiz bir duvar var, Matematik bölümüne ait. Bu duvara “kadın, yaşam, özgürlük” ve “jin, jiyan, azadi” sloganlarını yazmaya karar verdik kadınlarla. Bu süreç kadın mücadelesinin hareketlendiği bir dönemdi ama aynı zamanda milliyetçiliğin de etkisi vardı. Kadın duvarına yazdıklarımızın üstü iki üç kez boyandı, okulda maskeli gezen insanlar tarafından kadınlar tehdit edildi, gerçekten güvensiz hissettirilen bir ortam oldu.
Bizim topluluğumuz resmi bir topluluk. Topluluğumuz iktidarın pek de hazzetmediği bir isim taşıyor. Yanlış hatırlamıyorsam Aile Bakanlığı bazı kurumlara “toplumsal cinsiyet ibaresini kullanmayın” gibi bir yazı göndermişti. Ve biz şimdi topluluğumuza ne olacak, nasıl bir yol izlemeliyiz diye düşünüyoruz. Aslında topluluğumuz resmi bir şekilde açılırken de Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu ismini taşıyordu ancak üniversite yönetimi “kadın” ibaresini topluluk isminden kaldırmıştı.
19 Mart sürecinde okulumuzdaki öğrenciler aktif olarak mücadelenin içindeydi. Ama bu süreç bizim de kadınlarla daha çok konuştuğumuz, birbirimize kenetlendiğimiz, üniversitedeki kadınların “Nasıl yardım edebiliriz, ne yapabiliriz?” diye sorduğu bir sürece evrilmişti.
Geçtiğimiz dönem okulda uzun süredir bulunan Cinsel Tacizi Önleme Biriminin (CİTÖB) etkin işletilmesi için bir kampanya başlatmıştık. Yanlış değilsem 500 imza topladık ancak rektörlük bize hâlâ yanıt vermedi.
Tüm bunların yanı sıra resmi bir topluluk olsak da etkinliklerimizin iptal edildiği de çokça oldu geçtiğimiz sene. Etkinlik iptalleri yalnızca bizim için geçerli değildi, başka toplulukların da etkinlikleri iptal edildi. Ama özellikle konuklu etkinlikler yaptığımızda, LGBTİ’lere dönük ya da kadın cinayetlerine ilişkin etkinlikler yapmak istediğimizde bunların iptal edildiği oldu.
‘Kulüpte kadınların talepleri tartışılmaya başlanınca kulüp kapatıldı’
Uludağ Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Ebrar Gül: Uludağ Üniversitesinde İkbal ve Ayşenur için bir yürüyüş gerçekleştirildi ve bu, seneler sonra kampüste gerçekleştirilen ilk yürüyüş ve basın açıklamasıydı, çok da kalabalıktı. Bizim topluluğumuzun durumu da Dokuz Eylül Üniversitesindeki duruma benziyor. Rektörlüğün tehdit mekanizmalarını kullanarak toplulukları kapatması çok yaygın. Bu yüzden topluluklar birlikte etkinlik düzenlemek, bildiri yayımlamak gibi işler yapamıyordu. Hatta bir sene öncesine kadar okulda bir Gençlik Festivali düzenleniyordu ki bu resmi bir festivaldi. Ama bir anda rektör “Kızlı, erkekli eğlence istemiyorum ben” diyerek toplulukları tehdit etti ve festivali iptal etti. Ayşenur ve İkbal döneminde birkaç toplulukla iletişimdeydik ve bir protesto yapılabilir mi diye konuşuyorduk. Bu sırada üniversite yönetimi kendisine yakın olarak topluluklar ve çeşitli gruplarla bir eylem örgütledi aslında. Bu eylemde de şöyle bir şey öne çıkmıştı: Açıklama metni, erkek bir öğrenciye okutulmaya çalışıldı. Ancak kadınlar tepki gösterdiği için bu gerçekleşmedi. Rektörlüğün eylemi dağıldıktan sonra kadınlar kendi pankart ve dövizleriyle eylemi devam ettirdi. O sırada da kadın çalışmaları üzerine bir topluluğun ihtiyacını tartışarak fark ettik.
Üniversitemiz bir kampüs üniversitesi. Yurtlar, fakülteler ve hastane aynı kampüs içinde. Aslında şehirle bağlıyız. Giriş çıkışların çok kolay olduğu, ışıklandırma ve güvenlik önlemlerinin çok az olduğu bir durum var ve taciz, şiddet çok kronikleşmiş bir sorun. Kadınlar kaygıyla kampüs içinde dolaşıyor, yurtlarına gidiyor. Bunları güncel olarak tartışıyorduk ancak yan yana geleceğimiz alanlarımız olmadığından bu tartışmaları organize edememiştik ama topluluk tartışmamız o zaman da vardı.
19 Mart’ta da ortaya çıkan şey üniversitedeki kadınların güvenli ve demokratik bir üniversite talebi, ışıklandırmanın artırılması, tacize karşı önleyici mekanizmaların kurulmasıydı.
Senelerdir resmi bir topluluk kurmak üzerine çeşitli dilekçeler toplayıp rektörlüğe başvurduğumuzda bize üniversite içindeki KADEM ya da farklı topluluklar örnek gösterilerek “Benzer topluluk kuramazsınız” denilerek reddedildik. Geçtiğimiz sene ise Kadın ve Aile Çalışmaları Topluluğu isimli bir topluluk kurulduğunu öğrendik. Buraya katılmaya karar verdiğimizde yapılan etkinliklerin ebeveyn eğitimi, evlilik öncesi eğitim gibi etkinlikler olduğunu gördük. Daha sonra yönetim kuruluna aday olduk ve topluluğu devraldık. Ancak etkinlik yapmak istediğimizde net bir şekilde tehdit edildik. Bize bu topluluğun Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından doğru kurulmuş bir topluluk olduğunu, taleplerimizi ve sorunlarımızı burada tartışamayacağımızı söylediler. Belli bir süre sonra da topluluğumuzun kapatıldığını öğrendik. Şimdi yeniden resmi bir topluluk kurma sürecindeyiz.
İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Komisyonu’ndan Nazlıcan Çelik: Ben küçük bir şey eklemek istiyorum. Bizim okulumuzda da CİTÖB var ancak yönergesi okul yönetimince bizden habersiz bir şekilde değiştirildi ve işlevsiz hale getirildi. CİTÖB’ün ne raporlarına erişebiliyoruz ne burada görev yapan psikologla iletişime geçebiliyoruz. Buraya gelen vaka sayısına ilişkin hiçbir bilgimiz yok. Aslında okulda yaşanan şiddet bizden gizlenmeye çalışılıyor. Cezasızlık politikaları üniversiteleri de kuşatmış durumda. Üniversitelerde şiddete uğrayan kadınlar gidecek bir yer bulamıyorlar, CİTÖB onlara çok uzakta bir hayalmiş gibi geliyor. Bu yüzden kadın topluluklarıyla bağlarını güçlendirip burada dayanışmayı büyütebilmek için topluluklara yöneliyorlar. Biz en azından bunu gördük okulumuzda.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu’ndan Sılasu Gevher: Ben de ufak bir şey eklemek istiyorum. Okulda CİTÖB’ün eksikliği ve okul yönetiminin şiddet faillerini korumasından dolayı kadınlar kadın topluluklarına yönelmeye başlıyor. Aslında topluluklardan yardım ve sorunlarını çözmelerini bekliyorlar. Örneğin bu dönem bize, yaşadığı şiddete karşı hukuki destek almak istediği için yazan birçok kadın oldu. Biz gerekli yerlere yönlendirmeye çalışıyoruz ama yeterli olmuyor.
‘Genç kadınlar okuyabilmek için çalışmak zorunda’
Üniversiteler açıldı, birçok üniversitede de öğrenci oryantasyonları gerçekleştirildi. Siz bu süreç içinde kadınlarla buluşabildiniz mi? Yeni eğitim yılında kadınlar sizinle ne gibi sorunlarını ya da taleplerini paylaştılar?
İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Komisyonu’ndan Nazlıcan Çelik: Okulumuz henüz yeni açıldı ama şimdiden okula yeni gelen birçok kadın komisyonun gruplarına katıldı. Tanışma toplantımız iki hafta sonra ancak bu hafta içinde fakültelerdeki kadın gruplarıyla, topluluklarıyla yan yana geliyoruz. Kadınlar en çok barınma krizi üzerinde duruyor şu an. Yurtlara gelen zamlar ve özellikle yurtlarda yaşananlar kadınların gündeminde. İstanbul Üniversitesinde okuyan kadınların birçoğu Cevizlibağ KYK Yurdunda kalıyor. Orada kadınların eşyalarının alındığı, odalarına girildiği ve kadınların tacize uğradıklarını biliyoruz. En çok konuşulan şeyler bunlar. Giderek yoksullaşan kadınlardan “Barınamıyoruz” gibi söylemleri sıkça duyuyoruz. Bunun yanı sıra okul içinde yaşanan tacizlerin de cezasız bırakıldığı bir durum söz konusu. Durum böyle olunca kadınların üniversiteye geldiğinde ilk uğrak yeri kadın kulüpleri oluyor.
Gözlemlediğim bir şeyi de paylaşmak istiyorum. Kendi fakülteme dönüp baktığımda kadınların bir kısmının derslere gelmektense işe gittiğini hatta ders programını işine göre ayarladığını fark ettim. Üniversitelerde başlayan bir İŞKUR programı da var biliyorsunuz. Kadınların bir kısmı da buna katılıyor zaten kampüsün içinde işe alınıyorlar. Ama çalışacak kişiler kura ile seçildiğinden bir kesinliği yok. Okulda yemekhane personeli, kütüphane personeli işten çıkartılıyor, yerine öğrenciler işe alınıyor.
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nden Amine Doğan: Okulumuzun vakıf üniversitesi olduğunu söylemiştim. Gerçekten her yıl öğrenim ücretlerine resmi enflasyonun üzerinde zam yapılıyor ve genç kadınlar her geçen gün daha fazla çalışmak zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Kulübümüzden bir arkadaşımız baristalık yaparken gece güvenli bir şekilde evine dönemediğini, iş çıkış saatinde birinin ona durduk yere silah doğrulttuğunu anlatmıştı. Gerçekten çalışırken de güvende olmadığımız bir durum da var. Bunun dışında bir zam süreci eylemi bu yıl da gerçekleşti, buraya katılan bir kadın yemekhaneden yediği yemekten zehirlendiğini ve okul yönetiminin kendisini şikayetini geri çekmesi üzerine aradığını söylemişti.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu’ndan Sılasu Gevher: Ankara’daki KYK yurtları neredeyse Ankara’nın dışında diyebileceğimiz yerlerde ve Ankara’da bir yerden bir yere gitmek için mutlaka önce Kızılay’a uğramanız gerekiyor. Böylelikle yurttan okula giden yol bir, bir buçuk saati aşıyor. Bunun yanı sıra KYK’da kalan arkadaşlarımız, yurdun balkonunda dahi tacize uğradıklarını anlatıyorlar. Bu yıl yine birçok kişinin ODTÜ’de bulunan yurtlara yerleşemediğini biliyoruz. Hazırlığa başlayan öğrencilerin birçoğu ya özel yurda gitmek ya da KYK’da kalacaklarını söylüyorlar.
Cevizlibağ’daki olaydan sonra ODTÜ’de de iki kadın yurdunda taciz olmuştu bir personel tarafından. Bunun üzerine kadınlar tepki gösterip yurt müdürleriyle konuştular. Biz topluluk olarak o zaman yurtta kalan kadınlarla toplantı aldık, bunun üzerine taleplerimizi ifade eden bir basın açıklaması çıkartmıştık. Taleplerimiz yurt personellerinin, kantin personellerinin herhangi bir şekilde taciz gerçekleştirdiyse işten çıkartılması, yurtlardaki tadilatların bir an önce bitmesi ve tadilat yapan işçilerin de bir yönetim görevlisi eşliğinde çalışması ve CİTÖB’ün aktifleştirilmesi gibi taleplerdi.
Çevremizde çok fazla iş arayan, özel ders kovalayan, kafeleri gezen kadınlar var. Geçtiğimiz günlerde tanıştığımız birkaç hazırlık öğrencisi kadın da gelir gelmez bir barda işe başlamışlar. Bu işleri azıcık da olsa harçlık olsun diye arıyorlar bir noktada. “Bir gün yemek yiyebileyim, cebime 500 lira girse iyi olur” diye iş arayan çok kadın var.
‘Kadınlar çalışılabilecek güvenli kafe-bar listeleri paylaşıyorlar birbirleriyle’
Uludağ Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Ebrar Gül: Bu sene bizim yurtlarda da kontenjan çok dolu olduğu için misafir öğrenciler çıkartıldı. Özel yurtlar da Bursa’da genellikle cemaatlere ait. Durum böyle olunca apart gibi çok yüksek kiralı ve çok küçük alanı olan evlerde yaşamak zorunda kalıyor kadınlar. Bu yüzden birçok öğrenci kafe ve bar çalışanı olarak öğrencilik hayatına devam ediyor. Bu alanlarda da şöyle bir sorun var. Kadınlar patronunun kim olduğunu seçmek ya da işletmede çalışan erkeklerin profillerini incelemek zorunda kalıyor. Üniversite kampüsüne yakın olan Görükle semtinde kadınlar birbirleriyle, çalışabilmek için güvenli kafe ve bar listeleri paylaşıyor.
Bir yandan da üniversitemizde bir hızlı geçiş sistemi kuruldu. Bu sistem otoparkların ücretli hale gelmesi üzerine denetimi artırmak için kuruldu. Genç kadınlar neredeyse tüm sınıf gruplarında şunu tartışmaya başladı: Madem kampüse girişler denetlenebilir bir noktadaydı neden yalnızca otoparklardan para almak söz konusu olduğunda bu denetime başlandı?
‘Yurda giden karanlık yolları birlikte yürüyorlar’
İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Komisyonu’ndan Nazlıcan Çelik: Bu arada Cevizlibağ KYK Yurdundaki kadınlar dayanışma için bir grup açtılar bu süreçte. Hatta ortak bir forum alıp yurt sorunlarını konuşmak üzere de planları var. Ama bu grup aynı zamanda Ebrar’ın anlattığı gibi, “Nerede oturabiliriz?”, “Nerede çalışabiliriz?” gibi soruların da tartışıldığı bir grup. Hatta kadınlar bu grup vasıtasıyla son süreçte beraber buluşup, beraber yurda dönüyorlar güvende hissetmek için.
Dokuz Eylül Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Emek Su Saydam: Üniversitemizin önündeki KYK yurdunun girişi aslında çok tenha bir yoldaydı. O yurtta kalan kadınlar yolu biraz uzatarak başka bir yolu kullanıp yurda gidiyorlardı. Yurda giden karanlık yolun aydınlatılması gibi talepler dile getirilmişti geçen dönem. Bir diğer yandan kampüse giriş çıkışların denetimsiz olması da tartışılıyor. Bu durum kadınlar açısından tehlike oluşturabiliyor ama buna dair ne yapılacağına ilişkin bir ortak fikre varılmıyor çünkü üniversitelerin halka açık olmasının olumlu ve olumsuz tarafları var.
Geçtiğimiz günlerde az önce bahsettiğimiz taciz faili akademisyenin rektörlük tarafından korunduğunu öğrendik. Bu da önümüzdeki dönemde özellikle Eğitim Fakültesinde tartışılacak bir konu olacak.
Bunun dışında KYK yurtlarının yetersizliği, bir odada altı kadının yaşamak zorunda kalması gibi konular da önümüzdeki dönemde tartışılacak şeyler olacaktır. Bu yurtlarda özellikle ortak banyo ve tuvalet kullanımı kadınları oldukça rahatsız ediyor, zaten çok kalabalık yurtlar. Vakit geçirmek ve çalışmak için ortak alanlar yok. Üstüne üstlük geçtiğimiz dönemlerde yurt yönetimlerinin çeşitli dini eğitimler verdiği ve bunları zorunlu tuttuğunu da duymuştuk KYK yurtlarında, psikolojik destek adı altında dini danışmanlık gibi çeşitli uygulamalarda vardı.
‘Neler yapılabilir?’
Peki önümüzdeki dönem üniversiteli genç kadınlar tüm bu yaşadığı sorunlara karşı ve talepleri için neler yapabilir? Kadın topluluklarının bu noktada rolü ne olmalı, neler yapmalı?
İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Komisyonu’ndan Nazlıcan Çelik: Komisyonumuzdaki kadınlar, özellikle de aktif şekilde çalışan kadınların kendi aralarında kurdukları ilişki doğal olarak büyük bir dayanışma içeriyor. Birbirimizin yaşadığı ufak sorunları dahi birlikte çözmeye çalışıyoruz. 15 Ekim’de İstanbul Üniversitesindeki kadınlarla bir büyük kadın buluşması yapacağız. Yeni dönemde bizi nelerin beklediğini ve neler yapabileceğimizi asıl orada konuşacağız.
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nden Amine Doğan: Okuldaki çeşitli sorunlara ilk elden tepki verdiğimizi söylemiştim. Ama bir yanıyla da bu dönem bizi zorlayacaklar gibi görünüyor. Örneğin bu yıl oryantasyonda stant kurmamıza izin vermediler. Önümüzdeki dönem daha sert müdahaleler olacak.
Uludağ Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Ebrar Gül: “Güvenli kampüs” dediğimiz noktada, yıllardır konuştuğumuz ve hâlâ ciddi bir ihtiyaç olan ışıklandırma meselesi, geçtiğimiz yıl forum ve tartışma biçiminde yaptığımız etkinliklerde en çok öne çıkan konulardan biriydi. Şu anda bir topluluk kapatılmış olsa da önümüzdeki süreçte bir topluluğu resmi olarak faaliyete geçirme talebiyle hareket ederken, ihtiyaçlarımızı dile getirdiğimiz eylemsellikle aynı zamanda o topluluğu da talep edeceğimiz bir sürecin bizi beklediğini öngörüyoruz.
Önümüzdeki süreçte ilk adım olarak da geniş katılımlı bir “Genç Kadınlar Tartışıyor Forumu” düzenlemeyi hedefliyoruz.
‘Üniversitelere fiili OHAL’
Üniversiteli kadınların bir araya gelmesinin önüne çeşitli engeller konuluyor. Bunlardan bazıları İstanbul Valiliği’nin okullara gönderdiği yazı ile üniversitelerde polis etkinliğinin artırılması, Yıldız Teknik Üniversitesinde toplulukların kapatılması, Kadın Çalışmaları Topluluğu’nun çalışmalarının askıya alınması gibi örnekler. Sizce genç kadınların bir araya gelmesinin önünde başka ne gibi engeller var?
Dokuz Eylül Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Emek Su Saydam: Örneğin eylemlere ya da protestolara katılan kadınların aileleri aranıyor. Bu kadınların mücadeleye katılması ve bir araya gelmesinin önünde büyük bir engel oluşturabiliyor. Kadınlar üniversiteye geliyor, yetişkin oluyorlar ama hâlâ ailelerinin üzerlerinde ciddi bir etkisi var. Bazıları eve döndüklerinde kendi güvenliklerini bile sağlayamayacak durumda oluyor.
Bunun dışında, ileride meslek yaşamlarında sicillerine bir şey işlenir mi, istemedikleri daha büyük bir şeyin parçası olurlar mı gibi kaygılar taşıyorlar. Mücadele aslında onları kurtaracak, yapılması gereken şey olsa da kadınlar bazen bunun yeni sorunlara yol açıp açmayacağından emin olamıyor. Bu nedenle farklı yollar arıyorlar ve çoğu zaman başkalarının onlar için bir şey yapmasını bekliyorlar.
Mücadele sadece basın açıklaması anlamına gelmiyor
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu’ndan Sılasu Gevher: Bazı kadınlar sadece eylem ya da basın açıklaması olduğunda geliyor ve mücadeleyi bu alanla sınırlıyor. Genel olarak ülkede olduğu gibi genç kadınlar arasında da bir umutsuzluk var. Ne yapabileceklerini, nasıl yapabileceklerini bilemiyorlar. Kazanım elde edemediklerinde de nasıl davranmaları gerektiği konusunda kararsız kalıyorlar. Daha önce 19 Mart sürecinde ya da kadın yürüyüşlerinde gördüğümüz gibi, polis kapılara yığıldığında, TOMA’larla kadınları korkutmaya çalıştığında kendini güvende hissetmeyen kadınlar bu ortamlardan uzak duruyor. Dolayısıyla olası bir durumda hep en kötüsünü düşünüyor, buna göre hazırlık yapıyor ve bir araya gelmekten çekiniyorlar.
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nden Amine Doğan: Kadın kulüplerinde daha örgütlü ya da ön planda olan kadınların mücadele yürütmesi, zaman zaman diğer kadın öğrencilerde “Burası marjinal bir alan” algısı yaratabiliyor. Kadın arkadaşlarımıza, bu sorunlardan bizim de azade olmadığımızı ve mücadeleyi birlikte yürütmemiz gerektiğini iyi aktarmamız gerekiyor.
Kulüp standı 5 günden 2 güne indirildi
İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Komisyonu’ndan Nazlıcan Çelik: Üniversitelere gönderilen kararla kulüp stantlarımız bu yıl sadece 8-9 Ekim’de açılabilecek. Normalde 5 gün olan süre 2 güne indirildi. Ayrıca üniversite çevresinde polis yoğunluğunun arttığını görüyoruz; İTÜ’de de benzer bir durum vardı. Sürekli kampüs etrafında polis araçlarının bulunması bize şunu gösteriyor: Özellikle öğrencilerin, özellikle de kadınların kulüplerde ve topluluklarda yan yana gelerek birlikte hareket ettiği bu dönemde alınan kararlar doğrudan bunu hedef alıyor. Kadınlarla yaptığımız tartışmalarda da gördük ki gelecek dönemde daha yoğun saldırıların bizi beklediği konusunda hemfikiriz.
Dayanışmayla güçleneceğiz
Hem Yıldız Teknik Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğuyla hem de Uludağ’da kapatılan kadın topluluğuyla diğer üniversitelerden kadın toplulukları ortak açıklamalarla dayanışma göstermişti. Önümüzdeki dönem belli ki kadınların bir araya geldikleri topluluklara daha fazla saldırı gelecek, burada üniversitelerdeki kadınlar nasıl bir dayanışma örgütlemeli?
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu’ndan Sılasu Gevher: Bizim Ankara’da bulunan diğer kadın çalışmaları topluluklarıyla kurduğumuz bir dayanışma grubumuz var. Aynı zamanda orasıyla birlikte iki üç tane de forum almıştık. Uludağ’daki kadın çalışmaları topluluğu kapandığında da birlikte bir dayanışma örgütlemeye çalışmıştık. Bu grupla aynı zamanda ülkede ya da kampüslerimizde olan olaylara karşı refleksif bir şekilde harekete geçmeye çalışıyoruz.
Uludağ Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Ebrar Gül: Bizde belediyenin gençlik meclisine paydaş olan topluluklar var ve bizim topluluğumuz da bu alana paydaş. Buradaki başkanların kendi gündemlerine getirdiği konu topluluklar forumu açmak. İstanbul’dan Yıldız Tekniğe toplulukların bir bir tehdit altında olduğu bir durum var. Bunu tartışmak ve birlikte hareket etmek üzere bir plan yapıldı ama henüz çağrılarımızı yapamadık ama olanaklarımızı da düşünerek böyle hareket etmeye çalışıyoruz.
İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Komisyonu’ndan Nazlıcan Çelik: Bizim de İstanbul’daki kadın kulüpleri ve topluluklarıyla ortak grubumuz var. Burada da karşılaştığımız saldırılara karşı harekete geçiyoruz. Önümüzdeki dönem bizim ortaya koymamız gereken şey burayı genişletmek olmalı.
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nden Amine Doğan: Biz de Nazlıcan’ın bahsettiği dayanışma ağındayız. Bizim topluluğumuz kapatılmaya çalışıldığında bu dayanışma sayesinde topluluğumuzu geri kazanmıştık.
İlgili haberler
YTÜ’de 11 öğrenci kulübünün kapatılmasına tepki: Kadınların güvenli alanları hedef alınıyor
YTÜ yönetiminin 11 öğrenci topluluğunu kapatmasına öğrenciler “İrademize darbe vurdular, ifade özgürlüğü kapatıldı” diyerek tepki gösterdi.
YTÜ KAÇAT’tan kadınlar: Göz yumulan vahşete karşı yaşayacağız
YTÜ Kadın Çalışmaları Topluluğundan metroda bir erkeğin elinde bıçakla bir kadının üstüne yürümesine tepkilerini dile getirdiler.
Üniversiteli kadınlar: Güvenli kampüsler için yan yana gelelim!
Dönemin başlamasıyla yine kampüslerde yan yana gelen kadınlar birlikte mücadeleyi büyütmeye devam ediyor. Üniversitelerindeki tüm kadınları güvenli bir kampüs talebinde ısrarcı olmaya çağırıyor!
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN