Yukarıya değil, önümüze bakalım!
Taşa değen ayaklarımız, sendelemekten yorulmuş bedenlerimiz, dönen başlarımız kendine gelsin artık. Gelin birbirimize bakalım! Bize dayatılan paranoyalarla değil, hayatın gerçek dertleriyle konuşalım.

Önümüze bakalım ve görelim... Yüz yüze geldiklerimiz bize benzerler... Aynı mahallede yaşadıklarımız, aynı fırından ekmek aldıklarımız, aynı okula çocuklarımızı gönderdiklerimiz, aynı bantta çalıştıklarımız, aynı sokakta yürüdüklerimiz.

Mahallede neşe değil, mutsuzluk kol geziyor. Fırında ekmeğin fiyatı her gün artıyor. Hiçbirimiz çocuğumuzun geleceği için umutvar değiliz. Çalıştığımız bantta hız ha bire artıyor, ellerimiz ha bire hızlanıyor, her gün daha az dermanla varıyoruz eve; ama kazancımız azalıyor. Sokaklar giderek daha tekinsiz hale geliyor.

Önümüze bakalım ve görelim... Aynı soruları soruyor, aynı kaygıları yaşıyoruz. Ekonomi büyürken, zenginlik artarken biz niye sürekli yoksullaşıyoruz? 12 yaşındaki çocukta rıza arayanlar, şiddeti ve istismarı nasıl bitirecek? Barış ve eşitlik olmadan, güvenlik ve huzur nasıl sağlanacak? Her şeye ‘tek adam’ karar verirken irademiz nasıl temsil edilecek?

Önümüze bakalım ve görelim... Bizi yukarıdan salladıkları bir sopayla ayırmaya, birbirimize benzemez kılmaya çalışsalar da birbirimizin yüzüne bakıp, ortak dertleri saymaya başladığımızda bizi birleştiren ne çok şey olduğunu hatırlayalım.

Hatırlayamadıysanız, bir örnekle hatırlatalım: Seçim açıklamasının hemen öncesinde çocuk istismarına ilişkin bir düzenleme yapılması için çalışma başlattığını söylemişti hükümet. Artan istismar olayları karşısındaki tepkiler ve isyandı onu buna iten. Cezaları artıracak yasalar yapacaklarını söylediler. Biz ise dedik ki “Mesele cezayı artırmak değil, bu suçları ortaya çıkaran bataklığı kurutmak...” Bir imza kampanyası yürüttük hep birlikte memleketin dört bir köşesinde. Mahalle mahalle, işyeri işyeri, pazar pazar, okul okul dolaştık... Ne gördük? Kendisini hangi partiden, hangi görüşten, hangi inançtan ifade ederse etsin tüm kadınların böyle somut ve acil bir sorun söz konusu olduğunda ortak bir tutum alabildiğini... Medyasıyla, meclisiyle, eşrafıyla, din adamıyla kim ne söylerse söylesin, hangi yanlış politikaya bu konuyu alet ederse etsin kadınlar gerçeğin, gerçek çözümün ne olduğunu dinlemeye, birbirine anlatmaya açık... İster AKP’li olsun ister CHP’li, ister Türk olsun ister Kürt, ister dindar olsun ister laik... Somut ve ortak bir dert kadınları birleştirdi.

Çocuk istismarında cezaları artırıyoruz, diye ortaya çıkıp 12 yaşına kadar olan istismarlarda suçu işleyen çocuk-büyük demeden cezaları artıran, ama 12 yaş üstündeki istismarlarda bahane üstüne bahane, rıza üstüne rıza üreten bir yasayla karşımıza çıktılar. Ana muhalefet partisi CHP ise yasa komisyonlarda geldiğinde “Katılmadığımız yerler var ama halk cezaların artırılmasını istiyor, ne yapalım rıza yaşını 12’ye düşürmüşlerse, onay vereceğiz” dedi. Yukarıda hayatımıza karar verenler, aşağı gördüklerinin onların söyledikleriyle, anlattıklarıyla yetinmesini beklediler. Öyle olmadı. Kadınlar, oy verdikleri, destekledikleri partiler her ne tutum alıyorsa alsın, doğru olduğunu bildikleri tutumu sergilediler. Kadınlar birbirlerine baktılar. Tartıştılar. Ve onbinlerce imza toplayarak “Böyle bir yasaya rızamız yok” dediler...

Hayatlarımız hakkında kararlar alınırken bize hep yukarıya, kendilerini bizden yukarıya koyanların ağzının içine bakmamız öğütleniyor. Oysa nasıl yaşamak istediğimize biz karar vermeliyiz.

Daha dün “Seçim meçim yok, her şey yolunda” diyenler, bugün karşımıza çıkıp “Ülkenin beka sorunu var, tehditler büyük, hemen seçime gitmeliyiz” diyerek büyüttükleri kaygılarımızı, korkularımızı tek adam rejiminin inşasına dayanak yapmak istiyor.

Daha dün “Her şey güllük gülistanlık” diyenler, bugün gidişatın kötülüğünden dem vurup kurtarıcılık rolüne soyunuyor. Gidişat niye kötü, yıllardır o gidişatın dümeninde siz yok muydunuz diye soranlara ise cezalardan ceza beğeniyorlar.

Daha dün halkın yarısı “tek adam yönetimini desteklemiyoruz” diye kararını açıkça referandum sandıklarında ilan etmişken, elindeki dizginsiz olanaklarla “Mecbur beni seçeceksiniz, başka alternatifiniz yok” diyor. Bir yanda kaygı, korku, bir yanda çaresizlik hissi.

Yukarıya bakınca gördüklerimiz bunlar...

Yukarıya baka baka taşa değen ayaklarımız, sendelemekten yorulmuş bedenlerimiz, dönen başlarımız kendine gelsin artık. Gelin birbirimize bakalım! Bize yukarıdan dayatılan paranoyalarla değil, gerçek hayatın gerçek dertleriyle konuşalım birbirimizle. Kapağımızdaki sorular hepimizin aklında, yüreğinde biliyoruz... Cevap birbirimizde... Cevap bizde...

***
Ekmek ve Gül’ün bu sayısı, soruları da, cevabı da bol bir sayı oldu. Soruları bol; çünkü memleket hali karmakarışık hesaplara, ne olduğu belirsiz kulislere, perde arkası senaryolara her gün bir yenisinin eklendiği bir yumak adeta. Ne oluyor, neden oluyor, bu tartışmaların arkasında ne var, ne yapmalı, nasıl tartışmalı sorularına cevap veren yazılarımız size de iyi gelecek.

Yine pek çok umutlu yazı var bu sayımızda. Kendini yoktan var eden kadınların inat hikayeleri, “Bu karanlık aydınlığa kavuşmaz” diye düşünülen zamanların bugüne bir şey söyleyen tarihi deneyimleri, birbirine bakan kadınların gördükleri, değiştirdikleri... Biraz ferahlık ve cesaret hepimize iyi gelecek.

Siz de yazın sorularınızı ve cevaplarınızı, düşündüklerinizi ve merak ettiklerinizi, gördüklerinizi ve görmek istediklerinizi, bildiklerinizi ve bilmek istediklerinizi... Yazın ki karanlık bir kurgunun içinde yalnızlaşanlardan değil, elbet gelecek aydınlık günlerde birlikte çoğalanlardan olmanın tadına varalım birlikte.

[email protected] adresimiz... Sizi de bekleriz!


İlgili haberler
Seçim- geçim: Çelişkiler daha derin, sohbetler dah...

‘Erkek meselesi’ olarak görülen seçim tartışmalarına kadınların katılımı daha sınırlı. Bunu referand...

24 Haziran’a doğru: İşçi kadınlar ne istiyor, ne t...

8 Mart’tan 1 Mayıs’a kadınlarla yürüttüğümüz tartışmalar kadınların çözümsüz kalan bunca sorun karşı...

Yıkılıyor korkunun kaleleri, yıkılsın!

Ellerinden gelse oy toplamak için Kurban Bayramını seçim öncesine alacaklar, öyle bir telaş. OHAL da...