Zamanı geldi!
Yoksulluk, işsizlik, gelecek kaygısı, gericilik, baskı, şiddet dört bir yanımızda ve birbirlerine çelik iplerle bağlılar. Üstümüze giydirilen yokluk hırkasını çıkarıp atma mevsimi gelmedi mi artık?

Bizi bunaltan sadece havanın nemi, yazın sıcağı değil… O kadar çok şey var ki nefes almamızı zorlaştıran, düşündükçe terleten. Hayat dört bir yandan sıkıştırıyor.

Bu derginin hazırlığı yapılırken asgari ücrete zamın ne kadar yapılacağı açıklandı açıklanacak. Ne kadar yapılırsa yapılsın elektriğe, doğalgaza, mazota, kiralara, gıda malzemelerine, bebek bezlerine, hijyenik pedlere ve daha neler nelere gelecek zamlara yetişebilecek mi? Herhalde bunun yanıtını hepimiz biliyoruz. Artık “Bugün mazota zam geldi” yerine “Bugün mazota zam gelmedi!” cümlesinin haber değeri çok daha fazla. Bu sıcak yaz aylarında bırakın tatil hayali kurmayı, dışarıda yürürken susadığında bir suya 4 TL verip vermemeyi düşünür olduk. Zaten işsizlik belasının ilk hedefinde kalan kadınlar, güvencesizlikle, sözleşme dayatmasıyla asgari ücrete ya da çok daha azına çalışıyorlar. Mesela sözleşmeli çalışan personeller, sözleşmeli öğretmenler gibi… Haklarını aradıklarında, haklarını savunmak için örgütlendiklerinde de işlerinden ediliyorlar, İzmir’de “ne kadar büyük bir gıda devi” olduğuyla övünen Lezita işçileri sendikalaşmak istedikleri için kapının önüne kondular örneğin…

Yaşamak, gerçekten yaşayabilmek, hayatta kalabilmek kadınların en asgari talebi halinde. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının üzerinden 1 yıl geçti ancak kadınlar kazandıkları haklarından vazgeçmedi. Tek adamın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararının iptali istemiyle açılan davalar Haziran ayı boyunca Danıştay’da görüldü. Önümüzdeki günlerde ise Danıştay Ayşe Tuba’nın “Bu devlet beni korumayacak mı?” sorusunun yanıtını verecek. Pınar Gültekin’in katiline verilen haksız tahrik indirimi, cezasızlıkla şiddeti ödüllendirirken, kadınları “makbul”lüğe sıkıştırmayı amaçlıyor. İşsizlikten bunalan, akılalmaz boyutlara ulaşan kiralar yüzünden derdine dert katılan, her an bir şiddet tehdidiyle sınanan kadınların, kendi başına ayakta durmak için bin engeli aşmak zorunda kalan kadınların önünde duvarlar yükseldikçe yükseliyor.

Bir yandan da cinsel istismarı aklayan yargı kararları yığınla artarken, çocuk yaştaki hamilelikler verileri korkutucu bir şekilde büyüyor. Yoksulluk, istismar, şiddet içinde büyüyen, eğitimden kopan çocuklar Kutu Parkların karanlığına itiliyor. Çocukların gelecekleri ellerinden çalınıyor.

Açlık, güvencesizlik, nitelikli eğitimin artık kırıntısının bile kalmaması; kadınları en çok çocukları için endişelendiriyor. Liseden mezun olup üniversiteye geçerken sınav stresini atabileceği bir tatil yapmak değil üniversite için para biriktirmek 18 yaşına bile henüz girmemiş gençlerin sorumluluğu oluyor.

Bir diğer yandan ise kıyafetimizden müziğimize, kahkahamızdan sosyal medyada ne paylaştığımıza, aşkımızdan rengimize kadar her şeyi kendine “ayar çekilecek, kısıtlanacak, yasaklanacak unsurlar” olarak görenlerin, varoluşumuzu yok etmek istercesine saldıranların da cesaretine cesaret katarcasına önünü açıyor iktidar. Onur Yürüyüşü’nde üniversite şenliklerine, konserlerden sosyal medyaya her alanda ümüğümüzü sıkma derdinde...

Şehirlerin tepesinden çekilen uydu fotoğraflarının çirkinliğini yeşil alanların azlığıyla hissediyoruz. O yüzden olanı da korumak için çadırlar kuruluyor, halk ufacık yeşil alanına, nefes alabileceği alanına sahip çıkmak için nöbet tutuyor. Pandemide eve çıkan çocuklarının tek oyun oynayabileceği, rahatça koşturabileceği parkları, tek kendilerinin rahatlayabileceği, sıcağın betondan sıçrayıp yüzlerini yakmayacağı alanı korumak istiyorlar.

Tüm bu yaşadığımız saldırılar o kadar yakıcı ki. Yoksulluk, işsizlik, gelecek kaygısı, gericilik, yasaklar, baskı, şiddet dört bir yanımızda ve birbirlerine çelik iplerle bağlılar.

Bunaldık! Bir deli gömleği gibi üstümüze giydirilen bu yokluk hırkasından daraldık!

Sizce de artık bu yokluk hırkasını çıkarıp atma mevsimi gelmedi mi artık?

Geldi...

Şöyle efil efil esmenin, etekleri zil çaldıran ferahlığın, sereserpe yaşanılacak bir hayatı kazanmanın zamanı çoktan geldi...

Görsel: Rawpixel

İlgili haberler
Saldırıya uğrayan sadece ‘yaşam tarzı’ değil, yaşa...

‘Yapılacak en önemli şey, kadın mücadelesinin temel dinamiğinin bu ülkede yaşam hakları ellerinden a...

Gençleri Kutu Park’a mahkum eden hayat: Evlerin iç...

Hayatı gençler için Kutu Park’tan ibaret kılmaya çalışanlara karşı, bütün hayatı, tüm güzellikleriyl...

Liseliyim, abimin şiddetine dur dedim, değiştirece...

Antep’te yaşayan liseli genç, aile evinde yaşadığı şiddet nedeniyle çocuk yurduna yerleştiriliyor an...