DERGİMİZDEN

Meselenin ‘Köken’ine inen bir eylem kılavuzu

Engels’e göre eşitsizlik, özel mülkiyetin kamusal alana egemen olan erkeğin elinde yoğunlaşması, üretim ile yeniden üretimin, özel-kamusal alanların ayrışması ile bağlantılı olarak biçimlenir.

Emeklilik kalbimizde bir yaradır!

Ankara’dan Filiz ve Serpil, Adana’dan Şenay, Aydan ve Ayşe’nin anlattıkları, kadınlar için emeklilik hakkının nasıl ‘hayal’ haline getirildiğinin somut örnekleri…

‘Emeklilik hakkımız yok, susarsak çocuklarımızın da olmayacak!’

15 yıldır ev işçiliği yapan Elif, kendi gibi yüzlerce kadın tanımış, sadece bir ev işçisi biliyor emekli olabilen. Emeklilik hakkını gasbedecek istihdam paketine tepkisi büyük, bir de çağrısı var.

Yadigar Sokak’ın atölyelerinde anneler, kaldırımlarında çocuklar…

İstanbul’da Zafer Mahallesi’nin arka sokakları bina altlarına sıralanmış atölyelerle, bu atölyeler de parça başına çalışan mahalleli kadınlarla dolu. Atölye önleri de çocuklarla…

İş mi çocuk mu ikilemine çözüm:  Ücretsiz, nitelikli, güvenli kreşler

Biz, ‘İş mi çocuk mu’ ikileminden kurtulup işe gitmek, çocuklarımızı da ücretsiz, nitelikli, güvenli kreşlere göndermek istiyoruz. Tüm kadınlarla kreş talebimizi yükseltelim.

Ekmeğin zor girdiği evden devlet sabun parası istiyor!

İşsizlik, çocuk bakımı, yoksulluk içinde eğitimden yararlanma çabası… Adana’da Fatma ve Esra’nın yaşamı memleket tablosu gibi…

Belediye işçisi Seher:  Kısa çalışma uzatıldıkça yaşam derdi katlanıyor

Seher, iki çocuğuna tek başına bakmaya çalışan bir işçi. Sözde geçirildiği kadroyla ücreti zaten her gün erirken, şimdi de kısa çalışma ödeneğinden dertli.

Nüfus mu planlaması mı ?!

İnsanlık çocuk planlamasına ne zaman geçmiş, artan çocuk nüfusuna karşı ne zaman ‘Dur’ demişti? ‘Her sevişmeden de meyve almayalım’ dedikleri o dönem ne zaman gelmişti? İşte cevabı...

‘Sabah ekmek arası peynir- zeytin, akşam makarnaya talim’

Ödevi için bir kişinin günlük besin kaydını tutması gereken üniversite öğrencisinin aldığı yanıtlar, memleketin halini ortaya seriyor…

Hem ekmek parasına, hem de güvenimize engel!

El Emeği pazarında ürünler satan kadınlar pandemi gerekçesiyle uzak bir yere sürülmüş; sadece bir gün satış yapabilecekleri söylenmiş. Kadınlar dertli; ama sadece ekmek parası yüzünden değil!

‘Öğretmen’ de işçi, hem de en kölesinden!

Özel bir okulda öğretmenlik yapan Mine, patronları kollayan sözleşmelerden, pandemide ağırlaşan koşullardan bahsederken çok değerli bir deneyim de paylaşıyor.

Sözümüz, sesimiz, nefesimiz kesilmesin diye...

Yıllar içerisinde özgüvenimi kaybettim. Bir şeylere adım atmaya çalışırken hep çekindim, ‘Yapamam’ dedim. Neden yapamayayım? Bunlar hep içinde bulunduğumuz baskıların, zorbalıkların yansıması.

Eğitimin yükü bizim omuzlarımızda!

'Üzerimizdeki yükün altında zaten eziliyoruz yıllardır, bu kadar sorunun içinde çocuklarımızın eğitimi de bize devredilmiş durumda.'

Hayatlarımız bize ait!

Hayatın hiçbir noktasında kurtarılmayı bekleyen kadınlar olmamalıyız. Güçlü olmak zorundayız… Sistemin yarattığı kadınlara dönüşmek zorunda değiliz.

Burası kadınlar ülkesi Meksika

Kadınlar Ormanı Melisa Kesmez’in çevirisiyle yayımlanmış bir Jennifer Clement yapıtı. Sonsuz bir yoksulluk ve çaresizlik ortamında böylesi bir yaşama umut olmaya çalışan anne ve kızlarının romanı.

Ekmek ve Gül Ekim 2020 sayısı

Ekim sayımızda, tarikat ve cemaat eliyle hayatları karartılan çocukları, pandemi ile birlikte derinleşen yoksulluğu, uzaktan eğitimi, yurtlarda büyüyen çocukların şimdisini tartışıyoruz...

Bize layık görülene değil, layık olduğumuz eşit yaşama…

Bir domino taşı tarihten beri gelen, sıra sıra birbirini yıkan, yoksulluğu nesilden nesile taşıyan o taşların önüne ayağımızı koymadan, o yıkılan taşların yolu değişmeyecek. Değiştirelim o yolları...

Tarikat, cemaat, AKP ve geleceğimiz

Çocuklarla evlenmenin meşrulaştırılması, taciz ve tecavüzün suç listesinden çıkarılması, kadınların açık pazarlarda meta olarak satıldığı karanlık bir çağ, bu yapılarca el oğuşturarak beklenmektedir.

‘Tarikat şeyhi kızımı istismar eden erkeği affetmemizi istedi’

Esenyalı’dan iki kız çocuğunun yaşadığı örnek tarikat eliyle çocukların hayatlarının nasıl da karartıldığını ortaya koyuyor. Şeyh, çocuğu istismara uğrayan babaya istismarcıyı affetmesini söylüyor.

Yurtta yetişen Lale’yi ölüme mahkûm eden bir düzen!

Yurtta yetişen, devlete emanet edilen çocukların kaderi hep mi aynı olur? Lale de Aleyna da ölmeyebilirdi. Yanı başımızdaki Lale’nin hikayesinden biliyoruz; kurumların da bu cinayetler de payı var.