Ekmek ve Gül dergisi ekim 2017 sayısı
Sonra bir işçi evinin duvarındaki takvim sayfasından gülümseyen yüzünü ve dizelerini görüyorum; ezilen, sömürülen insanı sınıf kardeşleriyle birleşmeye ve mücadeleye çağıran; Sennur Sezer
Bu ay da birçok ilden ve ilçeden kadınlar, sorunları ve soruları, sevinç ve kaygıları, isyan ve dirençleriyle yer buluyor sayfalarımızda.
“Rızamız yok hayatımızın karartılmasına” demeye devam edecek kadınlar. Üzerlerine nasıl bir karanlık çullanırsa çullansın. Çünkü o karanlıkları aşacak gücün soluğu yüz yıldır sönmedi belleklerde.
Yoksul kadınların ortak öyküsünü okuduk ‘Eğreti Yaşamlar’ dosyasıyla. Esenyalı’dan memleketteki tüm kadınların yoksulluk, şiddet, ezilmişlik tablosunu gördük. Bir bağ kurduk Nuran’la, Sinem’le...
Kadınların içinde bulunduğu durumu gözler önüne seren ‘eğreti yaşamlar’ dosyası aslında dernek olarak nelerle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
Yaşadıklarının ağırlığı yüzüne, bedenine, ruhuna yansımış olan Nuran’ın sinir krizi geçirdiği gece ben de yanındaydım. Sanırım o anları ömrümün sonuna kadar unutamayacağım.
Benim dinlediğim kadınların çoğu maruz kaldıkları şiddetten kurtulmak için çözüm bulmaya bile çalışmıyorlar. “Başvursam ne olacak ki?” diyorlar. Çünkü yasaların kadınları korumadığını düşünüyorlar.
Esenyalı ve Sincan’dan kadınların hayat hikayeleri…Çileleri, sorunları, talepleri aynı. Memleketin benzer semtlerinde yaşananlar gibi…
Nevin Yıldırım serbest bırakılmalıdır, suçsuzdur. Kadın davalarında, mahkemeler, erkekleri teşvik eden yasalar, bu hükümet, kadınlardan, müebbet hapis cezası almıştır...
Zeliha’nın babası ‘Sarıkamış şehidi’ olmuş. Kıtlık günleri başlamış sonra. Hele de annesi hastalanıp ölünce, hayatta kalma mücadelesi eklenmiş üstüne.
İran'daki kadın temsilliğini perdeye aktaran 'yasaklı' yönetmen Panahi'nin filmlerinin her sahnesinde İranlı kadınların gerçeklerini görüyoruz. Peki bize ne anlatıyor Panahi?
Devrimden önce çalışan kadınlar sadece evlerde hizmetçi ya da çiftliklerde işçiyken, sağlanan eğitimler ve toplumdaki düzenlemelerle artık kadınların binlercesi öğretmen, doktor, mühendis ve dahasıydı
“Başka anlatılacak ne var ki? Daha güzel bir dünya istiyorum.” Sanırım burada yollarımız birleşiyor seninle. Dediğin gibi “İnsan insanca yaşamak ister sözün kısası.”
Biz insanlığın güzel günlerini yaratmak için çıktık yola. Aramızdan ayrılanlara, asla artık yoklar demiyoruz. Her birimiz, bizden koparılanların da umudunu, özlemini sırtlayarak devam ediyoruz yola.
10 Ekim Ankara Katliamı'nda hayatını kaybeden Uygar Coşgun'un annesi: Buradan 102 can ve oğlum için; adalet, adalet, adalet diyorum...
Bugün fabrikalarda, depolarda ve diğer çalışma yerlerinde bir sürü kız kardeşimiz eşitsizliğe maruz kalıyor. Bu tür olaylara biz susarsak herkes susar. Susmayalım.
Günde 13 saat çalışan genç bir işçi kadın bir gününü anlatıyor ve çalışma temposunun, yaşadıklarının sebep olduğu sorgulamayı: Kim verebilir bacaklarımdaki morlukların, ayağımdaki nasırların hesabını?
Başbakan Binali Yıldırım’ın, daha geçtiğimiz günlerde “Sendikalaşmaktan korkmayın...” çağrısı yaptı. Oysa gerçek Türkiye’de işçiler bir kez daha sendikalaştıkları için işlerini kaybetmekle yüz yüze.
Bunca sıkışmışlığın arasında yine de kadınlarla bir araya gelip iş çıkışı kendimize zaman ayırmaya çalışıyoruz. Çünkü işyerindesohbet etmeye ve birbirimizin derdini dinlemeye zamanımız olamıyor.
Fermuar birleştirmeden, bin parça yaparsa ancak 10 lira kazanabiliyor. Günde 3 bin adet yapabilmek için gecelere kadar çalışan Sakine’nin mesaisi uzadıkça uzuyor...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.