25 Kasım’da meydanlara, alanlara, dayanışmaya
25 Kasım’da dünyanın her yerindeki kadınlarla birlikte ses çıkarmanın zamanı. Üzüntümüzü, derdimizi, isyanımızı, öfkemizi yanımıza alıp sokağa çıkmanın zamanı…

Karanlık gibi görünüyor dünya sanki. Şiddetten oluşmuş bir sarmalın içindeyiz. Dört bir yanımız sıkıntı hakikaten, sıkışmış gibi hissediyoruz kendimizi. Ben şahsen oluyorum öyle. “Ne biçim bir hayat arkadaş, ne yapacağız biz böyle!” derken buluyorum kendimi.

Mutlu değiliz galiba, yaptığımız iş, kazandığımız ya da kazanamadığımız para, çocuklarımızla ilişkilerimiz, evliliğimiz ya da bekarlığımız her şey ama her şey sorun sanki. Şimdi demeyin “Dört başı mamur bir hayat var mı? İnişler olur, çıkışlar olur hayat bu” falan.

Öyle değil mesele, hani üstüne üstüne gelir insanın dünya, onun gibi bir şey. Düşünsenize kadınlarla yıllardır özel olarak uğraşan bir iktidar yönetiyor bu ülkeyi. Daha dün bir üniversite dekanı, “kadının yeri evidir” deyip, yerel seçimlerde kadınlara oy vermeme çağrısı yaptı. Ciddi ciddi yazdı bunları sonra da “aslında hâlâ aynı düşünüyorum ama yanlış anlaşıldım” diyerek çekti paylaşımını. Özrü kabahatinden büyük diye tam olarak buna deniyor bana kalırsa.

Kadınlarla özel olarak uğraşılıyor evet, ısrarla inatla eşit olmadığımız fikri kafamıza sokulmak isteniyor, “aileden ibaret bütün dünyanız daha ötesini hayal bile etmeyin” düşüncesi iliğimize kemiğimize işlenmek isteniyor.

Bütün bunlardan ötürüdür ki, yorgunuz evet, mutsuzuz. Yetersiz hissediyoruz kendimizi sürekli. Her bir şeye yetişmeye çalışıp, süper kadınlar olmaya çabalarken kimseyi mutlu da edemiyoruz. Ama kendimiz harcanıyoruz işte. Mütemadiyen kendisiyle boğuşan, kendisini eleştiren, başına gelen her bir olaydan kendini sorumlu gören, özgüvensiz kadınlar oluyoruz farkında mısınız? Dört yanımız tehlikelerle çevrili iken, tehlikelerin sahiplerini sorumlu görmek yerine kendimizi suçluyoruz ha bire.

Oysa bir hayat var işte önümüzde, kaç yıl yaşarız, ne kadar zamanımız var önümüzde belli değil. Tasasız, kaygısız bir güne uyanmadan, “oh be yaşıyoruz işte ne güzel demeden” göçüp gitmeyelim bu hayattan. Başkaları için değil kendimiz için birkaç dakikamız olsun yaşadığımız ve yaşayacağımız bu kocaman zaman dilimi içinde.

ÖNCE BİR VAZGEÇELİM ‘ÇARESİZLİKTEN’...
Şimdi önce “çaresiziz” duygusunu bıraksak, “tek başımayım, böyle gelmiş böyle gider” demekten vazgeçsek olmaz mı? Bir kere tek başımıza değiliz, her birimiz bu ülkenin değişik noktalarında aynı acıları, aynı duyguları yaşıyoruz. O yüzden yalnız değiliz, üstelik hepimizin içinden “eh be yeter artık” demek geçiyor ama yapamıyoruz.

O halde “eh be yeter artık” demenin bin bir türlü halini gerçekleştirelim işte bir yandan. Hafta sonu 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü. Bundan iyi bir zaman olmaz sanki. Böyle içimizden geçen ne varsa, bizi hayattan bezdiren her ne ise onu bir haykıralım, onunla bir hesaplaşalım. Hayatlarımızdaki şiddete yokmuş gibi davranmanın bir faydası yok çünkü.

DÜNYANIN HER YERİNDEYİZ...
Şiddet var, her yanımızda, biz ona karşı ne yapacağımızı bilemiyoruz sadece. Oysa dünyanın her yerinde mücadele etmiş kadınlar. En ağır koşullarda, en sert siyasal iklimlerde bile hem de. Dominik’te Mirabal Kardeşlerin ağır diktatörlük koşullarındaki mücadelesidir 25 Kasım’ı yaratan. Amerika’da Trump’a karşı mücadele eden kadınlar, İngiltere’de eşit ücret talebiyle sokaktaki işçi kadınlar, Hindistan’da toplu tecavüzlere karşı birleşen kadınlar, her ülke için sayabiliriz.

Pazar günü 25 Kasım kadınlar, dünyanın her yerindeki kadınlarla birlikte ses çıkarmanın zamanıdır. Üzüntümüzü, derdimizi, kederimizi, isyanımızı, acımızı, öfkemizi yanımıza alıp sokağa çıkmanın zamanıdır. Umutlarımızı da elbet, güzel bir gelecek hayallerimizi sonra… Düşünsenize bir, neden bu yaşadıklarımıza mahkum olalım ki, neden ağız dolusu gülebildiğimiz günler gelmesin.

Ne elde ettiyse kadınlar birlikte oldukları için oldu, bunun lamı cimi yok. Oy verme hakkı mücadelesinin tarihinden, boşanma hakkına, mirasta eşit pay almaktan, çalışma özgürlüğüne kadar. Bu erkek egemen düzen kadınlara hiçbir şey bahşetmedi bundan sonra da etmeyecek.

O yüzden çıkalım şu bizi hapsettikleri evlerden, sokaklarda yürüyelim, kız kardeşlerimize sarılalım, şiddete karşı susmayacağımızı ve mücadele edeceğimizi cümle aleme bir gösterelim. 25 Kasım isyanımızın, içimizdekinin döküldüğü gün olsun.

Şu üstümüze üstümüze gelen yönetenlere lafımızı bir edelim. Boşanmayı zorlaştırmak isteyenlere, nafakaya göz dikenlere, şiddet konusundaki yasaları sınırlamaya çalışanlara, çocuk istismarına olanak tanıyacak yasalar yapmaya kalkanlara, şiddetin her bir türünü hayatımızda var edenlere “o kadar uzun boylu değil, bir durun bakalım”diyelim.

Çok keyifli olacak emin olun, binlerce kadının meydanlarda meydan okumasından daha keyifli ne olabilir ki? İçimizi dökelim, bir rahatlayalım yahu. Şiddetsiz bir hayat için sözümüzü hep birlikte söyleyelim. Eşit ve özgür bir yaşam istiyoruz bu kadar basit, yan yana durup sesimizi, sözümü büyüttükçe elbet ulaşacağız o günlere…

İlgili haberler
Nafakaya göz diken devlet!

‘Nafakayı kaldırmak isteyenler! Kadınların eşit olmayan konumu sebebiyle, ailenin içine hapsedilmesi...

25 KASIM’A DOĞRU: Şiddete karşı haklarımızı ve eme...

Krizin etkisiyle haklarımıza saldırılar ve kadına yönelik şiddetteki artış tesadüf değil. 25 Kasım’d...

Bunun adı şiddet: Yutmuyoruz

Medyanın ‘erkekler kadınlara vurabilir, bu sevgiden kaynaklıdır, olağan görülmesi gerekir’ mesajları...