‘Artık beklentilerimiz de aldığımız ücret gibi asgari’
Maddi zorluklar yaşayan üniversite öğrencileri okurken bir yandan da çalışmak zorunda kalıyor. Mezun olanlar ise kendi alanlarında iş bulamıyor. Gelecekten beklentileri ise gittikçe azalıyor.

Ekonomik kriz ve ağırlaşan yaşam koşulları ile her geçen gün daha fazla üniversite öğrencisinin okurken çalışmak zorunda kaldığını gözlemliyoruz. Okumak için çalışan öğrenciler ise mezun olduktan sonra diplomalı işsizler konvoyuna katılıyor. Bu da gençlerin kaygılarını büyütürken gelecekten beklentilerini asgari düzeye düşürüyor. Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrencileri Zehra ve Bilge okumak için çalışanlardan ya da onların deyimiyle işin getirdiği zorunluluklarla öncelikleri değiştiği için çalışırken okuyanlardan. Zehra bir dinlenme tesisinin kafeteryasında, Bilge ise bir giyim mağazasında yarı zamanlı olarak çalışıyor. Yağmur ise dört yıl önce aynı fakülteden mezun, iki üniversite okumuş; zincir bir markette çalışıyor. Bu üç genç kadının yaşamı, gelecekten beklentileri, çalınan hayalleri artan işsizlik ve yoksullukla gençliğin nasıl bir uçuruma itildiğini daha net gözler önüne seriyor.

‘MARKETTE İŞE GİRMEK İÇİN BİLE TANIDIK GEREKİYOR ARTIK’

Dört yıl önce üniversiteden mezun olan Yağmur, bir buçuk yıldır zincir marketin şubesinde çalışıyor. Üniversite okurken ailesinin yanında olduğu için çalışma ihtiyacı hissetmediğini ancak okul masrafları için kredi aldığını söylüyor. Mezun olduktan sonraki süre boyunca zamanı hep iş görüşmelerinde geçmiş: “Çok fazla iş başvurusuna gittim. İş görüşmelerinde bir stajyerlik pozisyonu için 30 kişi başvurmuş oluyordu. İki yıla yakın iş aradım. Bir tanıdığın sayesinde haftalık 100 liraya yarı özel bir istihdam bürosunda çalışmaya başladım. Deneyimim olmadığı ve ucuz olduğum için tercih edildim. İş yükü çoktu, faydalı bir iş yaptığımı düşünmedim, dayanamadım, istifa ettim.”
İşsiz kalmak istemediği için anketçilik de yapmış, özel ders de vermiş, bu sırada Korece öğrenmiş. Belki iş bulmasını kolaylaştırır diye insan kaynakları yönetimi bölümünü okumaya bu süreçte karar vermiş. Her kredi alan mezun genç gibi öğrenim kredisi borcunun geri ödeme tarihi kapıya dayandığında düzenli bir geliri olması gerektiği için bir sürü markete, mağazaya başvuruda bulunmuş. Bir süre bir kahvecide çalıştıktan sonra şimdi çalıştığı markette iş bulmuş. Çalışma koşulları sebebiyle iş değiştirmek istediğini ama mümkün olmadığını şöyle açıklıyor: “Ailem ‘Bırakma, işsizlik var, iş bulamazsın’ dedi. Markette işe girmek için bile tanıdığın olması gereken bir devirdeyiz. Ben de kendi işimi mesleğimi yapmak istiyorum.”

‘KYK BURSU İLE GEÇİMİMİ SAĞLAMAM İMKANSIZ’

Zehra ve Bilge ise son sınıftalar. Bilge okuduğu bölümü işsiz kalacağını bilerek seçtiğini, mesleğine dair bir umudu olmadığını belirtiyor. Zehra ise bölümün içeriğine ilgi duyduğu için gelmiş: “Kaymakam olmayı beklemiyordum ama bu kadar kötü olacağını da düşünmüyordum. Alanımda iş bulup bulamama kaygısı psikolojik olarak insanı yiyip bitiren bir durum.”
Bilge, temmuz ayından beri giyim mağazasında çalışıyor, haftanın iki günü işe gidiyor: “Çok zorlanıyorum, mutlu değilim ama çalışmak zorundayım. 3 kişi kalmamıza rağmen ev masrafı aylık 600 lirayı buluyor. Bursun tamamı ona gidiyor. Kalan ihtiyaçlar için elimde para kalmıyor. Aileme de yük olmak istemiyorum. Onun için çalışıyorum” diyor. Mağazadan önce özel ders vererek, ‘ödev ablalığı’ yaparak geçimini sürdüren yirmili yaşlarındaki Bilge emekliliğini düşünmek zorunda kaldığı için sigortalı bir işe girmeyi tercih etmiş, şimdi çalıştığı mağazada işe girmiş.

‘ÖĞRENCİYKEN ÇALIŞMAMAK GEREKİRKEN VARDİYALI İŞTE ÇALIŞTIM’

Zehra ise liseden beri okurken hep çalışmış: “Yaz tatilleri gelince 17-18 yaşında ‘Yaşasın iş buldum, işim hazır’ diye seviniyordum. Beş on sene sonra bunu düşünmem gerekirken insanlara don atlet sattığım için seviniyordum. Bir insan 19 yaşında ben hangi işte çalışabilirim diye düşünmemeli.” Bir buçuk senedir de şu anda çalıştığı dinlenme tesisinin kafeteryasında vardiyalı olarak çalışıyor. Pandemi ve hafta sonu yasakları ile yarı zamanlı çalıştığı için ilk gözden çıkarılanlardan olmuş, şu anda ücretsiz izinde. Çalışmak zorunda olduğunu söyleyen Zehra, “Havadan para gelmediği için ya çalışacaktım ya çalışacaktım. Mecburdum. İş seçme lüksüm de yoktu, okul yüz yüze olduğu için derse denk gelmediği sürece her iş olurdu. Ailemden ihtiyacım olan miktarda harçlık alamayacaktım çünkü. Öğrenciyken çalışmamak gerekirken ben vardiyalı bir işte çalıştım” diyor. Zehra da Bilge gibi ev tutmuş, öğrenci evinde kalıyor. Şu an ailesinin yanında olsa bile Kocaeli’ye dönüşünü garanti altına almak için evi kapatmamış. Ev arkadaşıyla soğuk öğrenci evinden sıcak aile evine kaçışını şöyle anlatıyor: “Soğuklar geldiği için, doğal gazı açamadık. ‘Biraz daha durursak canımızdan olacağız, aile evine dönelim’ dedik. Şu an kışın geçmesini ve yasakların kalkmasını bekliyoruz. En azından fatura masrafımız olmaz. Artık canımızı düşünerek hareket ediyoruz.”

AZAMİ ÇALIŞMA, ASGARİ ÜCRET

Genç kadınlar çalıştıkları bu işlerde esnek, değişken, uzun çalışma saatleriyle de karşı karşıyalar. Yağmur çalışma koşullarının ağırlığını şöyle anlatıyor: “Markette nerede eleman yoksa oraya yolluyorlar. Vardiya konusunda da sesini çıkarmazsan istedikleri güne yazıyorlar. Bazen izin gününde seni çağırıyorlar. Pandemi döneminde çok fazla ürün geliyordu, onları yerleştirmek lazım, kasada müşteriler var, mağazayı temizlemen lazım. Bazen kemiklerim ağrıyordu ve koronayı kemik ağrısı ile mi geçirdim acaba diye düşünüyorum. Çok zorlandım. İşi bırakmak istedim.” Kişisel işlerini yapamadığını söyleyen Yağmur değişen çalışma saatlerinin aniden değişen vardiyaların sosyal yaşamını da etkilediğinden bahsediyor. Yoğun çalışmanın bazen duş almaya bile vakit bırakmadığını ifade eden Yağmur, “Bazen dişimi bile fırçalamadan işe gidip dönmek istediğim oldu” diyor. Aldığı ücret ise bazen 2 bin 500’ün altına düşüyormuş.

‘FAKİRLİK FAKİRLİĞİ, ZENGİNLİK ZENGİNLİĞİ GETİRİYOR’
Mezun olmasına altı ay varken iş ilanlarına bakan Zehra, en az beş yıl tecrübe aranmasına “Okurken aynı anda çalışsam yine sağlayamıyorum ki bu şartı. Sen bana ne veriyorsun ki benden ne bekliyorsun? İmkanım olsa benim de yabancı dilim gelişirdi ama bırak İngilizceyi işe gitmekten daha okuldaki temel dersleri öğrenmeye vaktim kalmıyor. Eve çıktığımdan beri öğrencilik ikinci bazen üçüncü planda. Ben çalışanım aynı zamanda okuyorum. Öğrenciyim ve çalışıyorum değil. Buna mecbur ediyorlar, kendime bir şey katamıyorum, iş de bulamıyorum” diye tepki gösteriyor. Zehra “CV doldurun”, “Kendinizi geliştirin”, “İşsizlik yok, niteliksiz öğrenci var” diyenler için de şunları söylüyor: “Fakirlik fakirliği, zenginlik zenginliği getiriyor. Bu sistemde paran olması için paran olması lazım. Kendine farklı beceriler katıp, dil öğrenip, etrafındaki insanlar bakan, milletvekili olursa tabii sen de öyle yerde olursun. Benim babam emekli, annem ev hanımı.”
Ne kendini geliştirmeye ne kendine zaman ayırmaya vakti, hali kalan Zehra sosyalleşmeye de ne vakti ne maddi durumu olduğunu anlatıyor: “Ben birçok etkinliğe zaten katılamıyordum. İşten gece 12’de geliyordum, sabah 5’te kalktığım için dayanamıyorum akşama. Her türlü bana kalan hiçbir zaman olmuyor. Yağmur bahsetti kişisel bakımına hali kalmadığından. Ben de öyleyim, hazırlanamıyorsun, hevesin de kalmıyor. Ben artık vazgeçmiş, yıkık, bunalmış bir haldeydim.”
TATİL DE HAYAL HOBİ DE
Bir üniversite öğrencisinin hobilerinin olmasını ise artık lüks haline geldiğinden şikayetçi Zehra: “Bir insanın kalkıp da tiyatroya gitmesi, arkadaşlarıyla gezmesi, sinemaya gitmesi, bir hobi edinmesi bir lükse dönüşmüş durumda. “Devletin bize verdiği sözde yardım ile bizim hem zaruri ihtiyaçlarımızı karşılamamız hem sosyal hayatımızı geçirmemiz, hobiler edinmemiz gerekirken biz daha zaruri ihtiyaçlarımıza bile yettiremiyoruz bu parayı. Çalışmak zorunda kalıyoruz, ek gelirimiz olsun diye. O kazandığımızla da sosyal ihtiyaçlarımıza yetemiyoruz. Yapmak istediği hobilerin bile gerçekçi gelmediğini söylüyor Zehra: “Ben çok isterdim bir dans kursuna gidebilmek, çok da araştırdım. Kalkıp bir haftada, on günde kazandığım parayı bir saatlik bir kursa, etkinliğe de veremem. Keşke verebilsem ama veremem. Bu tabloda ben nasıl kursa gideyim?” Tatil hayallerinin de sadece hayal olduğunu şu örnekle anlatıyor: “Biz 30 liralık bir kampa gidemedik Bilge’yle birlikte. Daha acı bir şey olabilir mi? İnsanlar birkaç arkadaş toplanıp dünyanın öbür ucuna gidiyor. Biz? Kalkıp aynı şehirde otuz liralık kampa gidemedik.”
'HAYALLERİMİN GERÇEKLEŞMESİ OLASILIĞI PİYANGO ÇIKMASIYLA EŞDEĞER'

Geleceğe yönelik hayallerinden de bahsediyor genç kadınlar, tabii gelecekten beklentilerine hayal demekten bile imtina eder hale gelmişler. Yaşamın gerçekliği o kadar sert dayatıyor ki kendini, artık gelecekten beklentileri de kalmamış. Yağmur, markette bir gelecek göremediği için hâlâ iş aradığını söylüyor ama yaşamın güvencesizliğinden çok emin ve “İlerisi için planım yok, çünkü planın gerçekleşmediğinde seni yıkabiliyor” diyor. “Ben evlenmeyi de düşünmüyorum, bir çocuğa bakabileceğimi, evi geçindirebileceğimi düşünmüyorum. Öyle hayalim yok. Bu ayı çıkarayım sonrasına bakarız. İş görüşmelerinde 5 yıllık plan soruyorlar. Ne beş yıllık planı? Sen bana gelecek mi sunuyorsun? Gelecek planım yok. Hesaplarla uğraşıyorum. Onu o taksitle, bunu bu taksitle nasıl kapatırım diye düşünüyorum” diye bugünün kaygısını ne kadar ağır yaşadığını anlatıyor.

Zehra ve Bilge ortak hayallerinin akademide kendilerine yer edinmek olduğunu ancak bunun tam anlamıyla bir hayal olduğunun farkına varıp vazgeçtiklerini ifade ediyorlar. Bilge akademi hayalinden vazgeçme sebebini: “Kadro açılması, ona benim girmem, piyango çıkması ile eş değer. Nasıl piyangoya para vermiyorum buna da vaktimi harcamam diye düşünüyorum” diyerek açıklıyor.

Zehra geleceğe dair beklentisinin KPSS bile olmadığını söylüyor, sebebini şöyle açıklıyor: “Arkadaşlarım günde 12 saat çalışarak yoğun bir şekilde KPSS’ye hazırlanıyorlar, üst düzey bir atama için. Ben aynısını yapabilecek durumda mıyım? Değilim. Ne psikolojik olarak ne de maddi kaynaklar açısından. Buna hazırlanmak için gitmen gereken kurs ücreti, ona ayıracağım zaman… Bir yandan işe devam ettiğimi varsayıyorum, bunların hepsine yetişmem çok zor. Bir sınav için aylarca böyle bir efor sarf edebilme durumunda değilim.”

Tek isteğini “Nerede ne bulabilirsem girip orada o işi öğrenirim. Bu bir banka mı olur, bir şirket mi olur, bir fabrika mı olur bunu bilmiyorum. Tek istediğim bir işim olsun da” diyerek ifade ediyor Zehra. Bilge son sınıf olduğundan beri mezun olunca ne yapacağını stres içinde düşündüğünü söylüyor ve tek hayalini “Ne olursa olsun iş önemli değil ama masa başı bir iş olursa daha rahat hayatta kalabileceğimi fark ettim. Bu bana yeter diye düşünmeye başladım. Artık beklentilerimiz de ücretlerimiz gibi asgari düzeyde” diye açıklıyor.

NASIL DEĞİŞECEK?
Bu gidişatın nasıl değişeceği konusunda net bir formül ifade etmeseler de Zehra da Bilge de gençler için istihdamın yaratılamamasının sorumlusunun devlet olduğunu ifade ediyor. Bilge, “Koskoca bir devletten bahsediyorsak bir iş olanağı bile yaratamıyorsa bu düzeneğin varlığı halk için gereksiz” diyor. Zehra da tüm bu işsizlik sorununun reformlarla, politik uygulamalarla, yeni yasa ve yamalarla çözülemeyeceğinde net: “Tamamıyla önümüzde duran mekanizma sıkıntılı. Kendini yiyen bir mekanizma var. Böyle olması sürpriz miydi? Değildi. O yüzden bu duruma ‘Of niye böyle’ demektense, hayıflanmaktansa herkesin bir şekilde bir şey yapması gerektiğini düşünüyorum.”

Fotoğraf: Pixabay

İlgili haberler
Gençlerin İyi Olma Hali Araştırması üç yılda gençl...

Habitat Derneği Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali Araştırması'nı yayımladı. Gençlerin ekonomik yükü...

Kadın üniversiteleri: Karma eğitime saldırı, kadın...

Japonya’daki üniversitelerin yüzde 10'unu oluşturan kadın üniversitelerinin tarihsel amacı 'Japonya’...

DİSK-AR: Kadın işgücü yüzde 8 kadın istihdamı yüzd...

TÜİK Ekim 2020 Hanehalkı İşgücü Araştırması’ndaki resmi işsizlik oranının gerçeği yansıtmadığına dai...