Atölye küçük içindeki dertler büyük
Parça başı iş yapan ve gecelere kadar çalıştıkları halde sadece 700 lira kazanan kadınlar, çocuklarının eğitiminden salgına kadar türlü endişe yaşıyor.

İstanbul’da Bahçelievler’in Zafer Mahallesi’nde büyük firmalar için üretim yapan irili ufaklı çok sayıda tekstil atölyesi bulunuyor. Küçük atölyelerin içinde ise binbir yaşam var. Özellikle kadın işçilerin üzerindeki yük büyük. Parça başı iş yapan ve gecelere kadar çalıştıkları halde sadece 700 lira kazanan kadınlar, çocuklarının eğitiminden salgına kadar türlü endişe yaşıyor. 

Atölyelerin olduğu sokakta küçük bir atölyenin içine giriyoruz. Leyla karşılıyor bizi. Sekiz sene tekstil fabrikasında çalışmış. Bu sekiz senede kendi deyimiyle “Çakal patronlar” yüzünden sigortası ödenmemiş. Sonra abisiyle beraber atölye dedikleri dükkanı tutmuşlar, kirası 500 lira. Leyla abisinin çekilmesiyle tek kalmış atölyede. Mahallede atölyeye yakın oturan diğer kadınlarla beraber çalışmaya başlamışlar. Leyla “Emekli olmak için 4 bin gün daha çalışmak zorundayım” diyor. Diğer kadınlarla konuşuyoruz. “Kendi sigortanızı ödeyebiliyor musunuz?” diye sorduğumuzda Emine ellerini kaldırıyor. Asgari ücretten yatırıyormuş sigortasını. Canan’ın ise sigortası yok.

Gündüzleri 3 kadın çalışırken geceleri sayıları 9 oluyormuş. “Akşam da gelin sohbet ederiz” diyorlar. Üstleri kıyafetle dolmuş sandalyelerde kendimize yer buluyor, kimi zaman oturarak kimi zaman kalkıp kıyafetleri ters yüz etmeye yardım ederek sürdürüyoruz sohbetimizi.

HER ŞEYE ZAM BİR İŞÇİYE ZAM YOK!

Parça başı üretim yapan bu atölyede kadınlar kimi zaman akşam 11’e kimi zaman ise gece 1’e kadar çalışıyor. “İşe göre değişiyor” diyor ve devam ediyor Leyla: “Bazen tüm firmalar aynı anda yolluyor giysileri, çıldırıyoruz.” Aylık ceplerine giren para ortalama 700 lira. Ev kiralarının binin üzerine çıktığı bu mahallede eve destek olmanın sonra eve dönüp bir de evde temizlik yapmanın, çamaşır yıkamanın, çocuk bakmanın tüm karşılığı bu atölyede kazanılan 700 lira. Pandemi döneminde devletin yaptığı bin liralık yardımdan yararlanıp yararlanamadıklarını soruyoruz. Aralarında bir Leyla alabilmiş bu parayı. O da “Aldık ama neye yetecek bu para” diye serzenişte bulunuyor.

Söz mutfak alışverişine geliyor. Emine’nin vakti yokmuş pazara markete gitmeye. “Evin önüne gelen arabalardan alışveriş yapıyorum” diyor ve şunları söylüyor: “Onların fiyatları da artıkça artıyor, her şeye zam bir işçiye zam yok.”

TESTİ POZİTİF ÇIKAN CANAN’A OTOBÜSLE GEL DEDİLER

Sohbetimiz devam ederken sağlık durumlarını, psikolojilerini soruyoruz. Canan “Psikolojim bozuldu” diyor. Ameliyat olmadan önce yapılan korona testi pozitif çıkmış. Ama hiçbir belirti göstermediği için bir türlü inanamamış duruma. Pozitif olduğu dönemde başta 184 olmak üzere kimse telefonlarını açmamış, yine bu dönemde hiçbir ilacın ona ulaşmadığını hatta hastaneye ulaşacak aracı olmadığını söylediğinde dalga geçercesine eldiven takın maske takın toplu taşımaya binin önerisi aldığını söylüyor. “Şimdi negatifim ama psikolojim bozuldu ya pozitifsem diye korkarak yaşıyorum” diyor ve devam ediyor: “Benim 5 çocuğum var yemeği temizliği alışverişi ben yapıyorum.”

Emine’nin koronaya dair fikirleri daha farklı, diyor ki “Nüfus çok fazla, azaltmaya çalışıyorlar bence. Hem ben ilaç firmalarına da güvenmiyorum, bence bu virüsü kendileri yaydılar.” Canan da “Bir ay karantinaya alsalardı herkesi, yemeğini verselerdi, ev sahipleri kira almasaydı biterdi korona” diyor ve soruyor: “Hem verdiğimiz vergiler nereye gitti?” Emine’ye bu sözler mantıklı geliyor. Canan eşinin durumunun da iyi olmadığını söylüyor, sigarayı bir paketten üç pakete çıkardığını anlatıyor. Eşi de çalışamamış, iflas etmiş korona döneminde. Yani başta bahsettiğimiz 700 lira evin tek geçim kaynağı haline gelmiş.

3’E KADAR ATÖLYEDE 3’TEN SONRA EBA’DA

Çocukları soruyoruz. Canan’ın 5, Emine ve Leyla’nın 2 çocuğu var ve çocuklarının hemen hepsi ortaokula gidiyor. Pandemi döneminde çocukların eğitiminin ne durumda olduğunu, EBA’dan yararlanıp yararlanamadıkları soruyoruz. Emine şöyle yanıt veriyor: “Çocuklar aslında yaşanan depremin sonundan beri eğitim alamıyorlar. Depremden sonra çocuklar bir süre okula gidemediler sonrasında ise sınıf kontenjanları kırk kişinin çok üzerine çıktı. Pandemiyle okullar hepten iptal oldu şimdi de online eğitime devam edeceklerini söylüyorlar nasıl olacak bilmiyorum. Çocuklarım iki senedir doğru düzgün eğitim alamıyorlar. Dershaneye özel okula göndersem nasıl göndereceğim, dershane ücretleri çok fazla, imkanım yok. Zaten çocuklar normal okul zamanında bile doğru düzgün eğitim alamazken pandemiyle beraber dar gelirli ailelerin çocuklarının eğitimi hepten çöp olmuş durumda.”

Eğitime yönelik çözüm üretme noktasında atölyedeki kadınları ikna edecek herhangi bir açıklamanın olmaması tedirginliği artırmış. Evlerinde değil bilgisayar internet erişimi bile olmayan emekçi ailelere Bakan Ziya Selçuk’un 17 kitaplık telafi seti ise hiçbir sorunu çözmüyor.

Konuşma sırasında atölyede giysileri katlamaya, saymaya ve temizlemeye yardım eden 11 yaşındaki M. dikkatimizi çekiyor. Nam-ı diğer Meloş. Karşı apartmanda oturuyor, atölyede kadınlara yardımcı olup harçlığını çıkarıyor, saat üç olunca da EBA TV’den ders dinlemeye gidiyormuş. Bir yandan yakalarındaki ipleri kesip temizlediği sweatleri üst üste toparlıyor, ters yüz ediyor, sayıyor bir yandan da. “EBA telefonda olmadığı için ders dinleyemiyordum şimdi yeniden yükledim” diyor. Canan giriyor söze: “Herkes aynı anda girmeye çalışınca EBA kendiliğinden atıyor seni.”


İlgili haberler
Uzaktan eğitimin bilançosu: Milyonlarca öğrenci eğ...

Eğitim Sen’e göre öğrencilerin sadece yüzde 15’i uzaktan eğitime katılabildi. OECD’ göre ise öğrenci...

Veliler uzaktan eğitimi anlattı: Çocuklarımız için...

Koronavirüs nedeniyle uygulanan uzaktan eğitimin sağlıklı yürümediğini dile getiren anneler, çocukla...

Kadın işçiler olarak haklarımızı öğrenmeliyiz

Toplantıya katıldığım günden beri düşünüyorum. Ezilen büzülen, hor görülen bir işçiyim ben. Bu ülked...