Bu kışkırtmanın bize faydası yok
Yaşam tarzlarımızla, giyim kuşamımızla uğraşan, bize sürekli bir şeyler dayatan, 16 yıllık iktidarı boyunca en sevdiği söz ‘benim başörtülü bacılarım’ olan iktidarla bizim derdimiz; birbirimizle değil

Bu haftanın en çok konuşulan konularından biri Müge Anlı’nın programında yer alan Palu ailesi ise, bir diğeri de Cumhurbaşkanı’nın Meclisteki grup toplantısında sanatçılarla ilgili yaptığı açıklamalardı. Palu ailesi meselesine şu an girebilecek durumda değilim, tam olarak meseleyi anlayamadığım, programları da izlemediğim için sosyal medyadan ibaret bir görebilme halim var. Yeterli bilgim yok özetle. Ancak yargıda çözüm bulamayan insanların Müge Anlı’nın programına çıkarak çare aramaları meselesi kafamda dönüp duruyor. Neyse bu kesinlikle ayrı bir yazı konusu.

Mozart’ın konuşulduğu günlerden geçiyoruz. İş, Mozart dinlemenin iyi olduğunu söyleyen Rutkay Aziz’i faşistlikle suçlamaya kadar giderken, birden Mozart’ı savunurken bulduk kendimizi. Çok ilginç bir ülkede yaşadığımız muhakkak.

Erdoğan’ın sözünü ettiği diğer sanatçı ise Deniz Çakır’dı. Başörtülü kadınlara Suudi Arabistan’a gitmesini söylediği iddiasını Meclis kürsüsüne taşıdı ve hayatlarımızdaki yarılmayı bir kez daha çok tehlikeli bir şekilde kışkırttı.

Şimdi Deniz Çakır hakkında hem soruşturma başlatıldı, hem de “başörtülü düşmanı” ilan edilerek hedef haline getirildi. Bir kafe barda yaşandığı söylenen tartışmanın ardından kadınların şikayetçi olması, savcılığa gitmesini anlayamadım ben öncelikle. Olayın karakollara taşınacak nitelikte olmadığı çok açık aslında. İnsanlar ne ara kendi anladıkları biçimde başkalarını şikayet etmeyi adet haline getirdiler. Başka bir kadının zarar göreceği çok açık iken böyle şikayetleri kolaylıkla yapabilmek nasıl açıklanacak hakikaten?

Kaldı ki Deniz Çakır böyle bir söz söylemediğini söylüyor. Olaya tanık olan çok sayıda insanın da öyle bir olay olmadığını söylediği ifade ediliyor. Ancak, henüz soruşturma yeni açılmış ve yargının vermiş olduğu bir karar olmamasına karşın böyleymiş gibi en yüksek ağızdan ilan edilmiş olması gerçekten büyük problem. Deniz Çakır için yargı süreci şimdi ne kadar adil olacak diye düşünüyorum o günden beri. Yargı kararı ile beraat ettiğinde bile “başörtülü kadınlara hakaret eden sanatçı” olarak adı anılıp duracak ne yazık ki.

‘MAKBUL’LER DEĞİŞTİ, HÜKMETME YÖNTEMİ DEĞİŞMEDİ
Başörtüsü kadınları ayrıştıran bir unsur olarak yıllarca kullanıldı bu ülkede. 28 Şubat gibi süreçlerde başörtülüler okullardan atıldı, öğrenim hakları engellendi, ötekileştirildiler. İnancı sebebiyle kadınların bu sorunları yaşaması kabul edilebilir değildi elbette. Kaldı ki o zamanlarda üniversitelerde kurulan ikna odalarına öğrenci muhalefeti itiraz etti, kimsenin giyim kuşamına karışılmaması konusunda yer yer birlikte tepkiler örgütlendi.

Gel zaman git zaman devir değişti, iktidar değişti. Başörtüsü üzerindeki yasaklar kalktı. Ancak bu sefer aksi bir ötekileştirme başladı. Bu sefer başörtülü olmayanlar giydikleri kıyafet ve yaşam tarzları sebebiyle saldırıların hedefi olmaya başladı. Ötekileştirilenler başörtüsü takmayanlardı artık. Makbul bulunmayanlar onlardı.

Velhasıl hep kadınlar oldu tartışılan, nasıl giyinmesi gerektiği söylenen, iktidarın istediği gibi davranması kılık kıyafetini düzenlemesi gereken. Israrla kadınlar üzerinden sürdürülen bir hükmetme durumu aslında söz konusu olan. Siyasal iktidarın istediği gibi yaşayan kadınlar ve yaşamayan kadınlar ayrışması bizlere dayatılmaya çalışılan.

16 yıllık AKP iktidarının en sevdiği söz “benim başörtülü bacılarım” oldu galiba. Her ihtiyaç duyduklarında bunu söylediler, kriz anlarında bir kurtarıcı gibi bu söze yaslandılar. Ama şimdi daha kötüsünü yapmaya doğru yelteniyor gibiler. Kadınlar birbiriyle uğraşsın başörtülü, başörtüsüz birbirine tahammül etmesin, kapışsın istiyorlar. Siyasal iktidarın genel baskıcı, yasakçı, tek adamcı, tahammülsüz siyaset tarzı günlük hayata sızsın diye çalışıyorlar. İşte Deniz Çakır örneğinde yaşanan da sanki böyle bir şey. Siyasal iktidarının gücünü arkasında hissederek her istediğini yapabileceğini düşünmenin sonuçları.

BU AYRIM KADINLARIN CANINI ALIYOR!
Oysa şunları hatırlamalı; AKP iktidarının kadınlara yönelik uyguladığı politika, başörtülü başörtüsüz ayrımı yapmaksızın kadınların canını alıyor. Şiddete uğrayan kadın başörtülü ise bizim derdimiz değil mi diyoruz sanıyorsunuz? Hayır öyle bir şey yok. Çünkü şiddet sarmalı içindeki hayatlarımız nasıl giyindiğimize bakmıyor. Yoksulluk, işsizlik, işten çıkarma, zamlar, geçim sıkıntısı bu ülkedeki her bir kadının sorunu. Nafakayı sınırlandırma çabası boşanma durumunda her kadının problemi. 6284 sayılı şiddete karşı koruma yasası hayatlarımızı bir parça kurtarıyorsa söz konusu olan hepimizin hayatları.

Biz kadınların birbiriyle bir sorunu yok. İşyerinde nasıl giyiniyorsak giyinelim birlikte greve çıkıyoruz. Bakın kaç aydır direnen Flormar işçisi kadınlara. Çocuklarımızı tecavüz edenlerle evlenmek riskiyle karşı karşıya bırakan yasaya karşı el ele sokaklara çıktık biz. 8 Mart’larda, 25 Kasım’larda her yaştan, her yaşam tarzından, her milletten kadınlar yan yana geliyoruz. 

BİZ BİLİRİZ YAN YANA DURMANIN KIYMETİNİ
Kadınlar dayanışmayı bilir, kadınlar yan yana durmanın hayatları için ne kadar kıymetli olduğunun farkındadır. Bizi mahallelere bölmek istemeleri, birbirimize düşman etmek istemeleri işte bu yüzden. Hayatı bizlere daha da yaşanmaz hale getirip, sonra yarattıkları kutuplaştırma ile bölmek ve dayanışmamızı yok etmek istiyorlar.

O yüzden yaşam tarzlarımızla, giyim kuşamımızla uğraşan, bize sürekli bir şeyler dayatmaya çalışan siyasal iktidara yöneltecek öfkemiz var bizim. Kazanılmış bütün haklarımıza saldıran, şiddeti körükleyen, ötekileştirenlerle uğraşacağız elbette, niye birbirimizle uğraşalım ki. Aksini yapmamız için uğraşanlara tavsiyemiz ise “nafile çabalar bunlar, daha faydalı işlerle uğraşın” olabilir sanki.

İlgili haberler
Bunun adı şiddet: Yutmuyoruz

Medyanın ‘erkekler kadınlara vurabilir, bu sevgiden kaynaklıdır, olağan görülmesi gerekir’ mesajları...

Endişeliyiz…

Maden kazalarında ölen yüzlerce işçi, belediye otobüsü kazaları, çöken kaldırımlar, tren kazaları......

Kadınız biz…

Kadınız biz, bunu hatırlayalım 2019’a girerken. Ne kadar itip kakmaya çalışsanız da bir yerlerde kız...