O dolabın metal soğukluğu için değil, cıvıl cıvıl sofralarda hep birlikte huzurla oturulan sofralar için vereceğiz oyumuzu.

Kızım İnci’den sürekli duyarım “Anne yine buzdolabının kapağını açık unutmuşsun, bir öğrenemedin şunu kapatmayı” sözlerini. Bazen o söylemeden dolabın kendisi ötmeye başlar, “off yine açık kalmış” diye telaşlanırım. Ya çok kısa sürelerde bir çok işi halletme çabasından ya da bu ev aleti ile ilgili bilinç altıma yerleşmiş bir nedenden dolayı bu unutkanlık... Yok yok, bilinçaltı milinçaltı değil, bir işi çok hızlı yapma telaşından benim buzdolabı kapağı ile ilgili derdim. Sanırım bir çok kadın da benimle aynı durumda.

Çünkü çocukluğumda buzdolabı ile ilgili hiç kötü anım yok, hatta güzel anılarım var, sıcak yaz günleri dışarıda oynanan oyunlardan sonra koşarak eve geldiğimi ve buzdolabını açıp soğuk suları içtiğimi dün gibi hatırlarım. Bir de en güzeli köy yerinde dondurma yapımında çok işe yaraması. Yoğurt bir tabağa konulur, içine biraz şeker biraz da mevsimlik meyveler katılır sonra doğru buzluğa. Bir süre sonra dünyanın en güzel dondurması hazır...

Ben refah seviyesine “erken” ulaşanlardanım; çok küçük yaşlardan beri buzdolabımız var. Hatta bizim ilk buzdolabımızın, babamın öğretmenlik yaptığı köyde elektrikler olmadığı için bir yıl kadar başka bir akrabamızın evinde misafir olmuşluğu dahi vardır.

Bu cümleleri yazma nedenim size çocukluğumu anlatma isteğim değil tabii, belki başka zaman ve vesilelerle yine anlatırım çocukluğumu ama buzdolabının bu yazının gündemi olmasının nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sakarya mitinginde söylediği sözler.

Erdoğan mitingde “Buzdolabı satışı neydi? 1 milyon 88 bin. Nereye çıktı? 3 milyar 107 bine yükseldi. Demek ki fakir fukara değil, eğer her eve buzdolabı giriyorsa bir refah seviyesi var” ifadelerini kullandı. Bu sözleri duyan bir çok kişinin aklına ilk “Buzdolabının olması değil, içinin dolu olması önemli” sözleri geldi doğal olarak. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan buzdolabı satışı üzerinden refah seviyemizin arttığı tespiti ile kendince ekonominin iyiye gittiği yönünde bir kanı oluşturmaya çalışsa da her gün o tencereleri nasıl kaynatacağını düşünen biz kadınlar durumun hiç de öyle olmadığını biliyoruz.

Mesela, evine misafir olduğumuz Aysel’in bize içi boş buzdolabını gösterirkenki öfkesinin sıcaklığını hala hissediyorum. İçinde birkaç domates, birkaç salatalık ve az bir kahvaltılık olan buzdolabının refah seviyesinin neresine kriter olacağı soru işareti...


Bir de Kayseri Kadın Dayanışma Derneğinin Facebook adresine gönderdiği mesajında bir kız kardeşimizin “Kaç gündür erzak alamıyorum, buzdolabı bomboş, bana yardım edin” mesajı var bir yanda. Bu mesaj bir çok evin durumunu özetliyor.

Samsun’da açlıktan ölen 2,5 aylık Kübra’nın anne ve babasının buzdolabını göstererek yardım istediği haberleri hiç akıldan çıkmayacak bir görüntü olarak aklımızın bir köşesinde duruyor.
Velhasıl, gerçek yaşam Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim meydanlarında söylediği gibi refah içinde akıp gitmiyor.

Çünkü refahı seviyemizin aynı yerde kalmasını bırakın, her geçen gün alım gücümüz düşüyor.

Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezinin Alım Gücü Araştırması da refah düzeyinin artmadığının göstergesi. Rapora göre,
* 2018 yılı Mayıs ayı için asgari ücret, önceki yılın aynı ayına göre pek çok harcama kalemi açısından alım gücünü ciddi oranda kaybetti.
* Rapor geçen yıla göre soğanın yüzde 58, salatalığın yüzde 45, sütün yüzde 25, kuzu etinin yüzde 21, yumurtanın yüzde 26 oranında fiyat artışı yaşadığını gösteriyor. Peki asgari ücret ne kadar artmış;? Yüzde 14.2!
* Bir de rapordan şu notu aktaralım “Bir asgari ücretli geliri ile normal bir buzdolabı almak için, başka hiç bir harcama yapmaksızın, 2017 yılı Mayıs ayında 247 saat çalışmak zorundayken, bu süre 2018 yılı Mayıs ayında 266 saate yükselmiş.” Yani geçen yıldan bu yana bir buzdolabı için 19 saat fazla çalışmak zorunda bir asgari ücretli. Yani buzdolabını almak da, içini doldurmak da her geçen gün zorlaşıyor.

Erdoğan’ın sözlerinin ardından “Bizim de buzdolabımız var, demek ki zenginmişiz” cümleleri de Erdoğan’ın sözlerinin ciddiyetsizliğini anlatmak üzere bir çok kişi tarafından kuruluyor. Hatta dolabı derin donduruculu olanlar, buzdolabı ebatı büyük olanlar “zenginliklerinin seviyesini” bu kriterler üzerinden tarif ediyor. Bunlar işin şakası, ama buzdolapları Erdoğan iktidarı döneminde ortaya çıkmadı. Güllü “Evime buzdolabını 20 yıl önce aldım, AKP iktidarda değildi, sanki buzdolabını onlar buldu, onlar sayesinde sanki buzdolabı alabiliyoruz.” sözleriyle kendince cevabını veriyor.

Bir de bir çok eve derin donduruculu dolap girmesinin nedeninin de ekonomik kaygılar olduğunu da görüyoruz. Yazın daha uygun olan sebzelerin buzdolabında saklanarak kışı daha rahat geçirme gayreti ile hareket eder bir çok kadın. Çünkü bilir ki kışın cep yakar dolaba koydukları. Kayserili kadınların bir çoğu imece usulü sıktıkları mantıyı koyarlar dolaba, hazır elin altında bulunsun diye, ekonomik olur çünkü böylesi.
Şerife özel sektörde çalışıyor, eşi de işçi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim meydanlarında sarf ettiği sözleri soruyorum ona; “‘Yıllardır yaptıklarımız ve uygulamalarımız sizin içinizi yakacak, içinizi soğutmak için buzdolabına ihtiyaç var’ demek istediler herhalde” diyor gülerek. Sohbetimizin sonu “Demek ki içimizin daha fazla yanmaması için AKP’nin ve Erdoğan’ın kazanmaması lazım” diye bağlanıyor.

Cemile'nin günlerce cansız bedeninin bekletildiği buzdolabı ve annesi...

Çünkü biz, 7 Eylül 2015’te sokağa çıkma yasağı ilan edilen Cizre’de evinin kapısında keskin nişancıların hedefi olarak öldürülen 10 yaşındaki Cemile’nin cansız bedenini kokmasın diye günlerce buzdolabında saklamak zorunda kalan anne Emine Çağırga’nın neler hissettiğini biliyoruz. Onun buzdolabının her kapağını açtığında aynı acıları yeniden ve yeniden yaşadığının farkındayız.

Özellikle biz kadınlar AKP’nin ve Erdoğan’ın politikalardan çok muzdarip oluyoruz, yönetme biçimi ve uygulamaları biz kadınların daha çok içini yakıyor. Yıllardır bu ülkenin kadınlarının gözlerinden akan yaşların bir dönem de olsa durmasına vesile olan çözüm sürecini buzdolabına kaldıran Erdoğan, çözüm sürecini kaldırdığı buzdolaplarında kadınların hangi acılarını sakladığını bilmiyor mu?

Buzdolaplarında umutlarımızı, geleceğimizi dondurmak zorunda kalmamak için kullanacağız oyumuzu.

Kim umudu yaşanabilir kılacaksa ona vereceğiz.

O dolabın metal soğukluğu için değil, cıvıl cıvıl sofralarda hep birlikte huzurla oturulan sofralar için vereceğiz oyumuzu.

İlgili haberler
Tek adam şizofrenisi, Nagehan personası

Fulya Alikoç, seçim döneminde medyanın halini, seçim programlarını ve Nagehan Alçı’yı yazdı: ‘Libera...

Hayır diyememeyi hayat diye yutturanlara bir çift...

Olumsuz cümleler kurmaya alışmamışız galiba biz. Seçme şansımız da olmamış çoğu zaman. Önümüze gelen...

Mahallenin dışına taşan kazanır

AKP, bütün memleketi, bir tek kendi sesinin duyulduğu koca bir taşra mahallesine dönüştürmeye çalışı...