Endişeliyiz…
Maden kazalarında ölen yüzlerce işçi, belediye otobüsü kazaları, çöken kaldırımlar, tren kazaları... Peki tüm bunların hesabını kim verecek gerçekten!

Her yeni günün başlaması ve tamamlanması endişeler toplamı bu ülke insanları için. Hiçbirimizin sabah işe gidip, akşam eve dönebileceğinin garantisi yok. Yolda başımıza bir şey gelebilir, sokakta kaldırım çöküp kendimizi içinde bulabiliriz mesela. İstanbul’da oldu kaç kere hatırlarsınız. Geçen gün Ankara’da hepimizin karşıdan karşıya geçmek için beklediği Kızılay Meydanında bir belediye otobüsü, bekleyen yayaları ezdi örneğin. Caddede karşıdan karşıya geçmek de öyle kolay değil bu ülkede.

Çocuklarımızın her gün okul ve ev arasındaki mesafesi endişe sebebi değil mi sizin için de? Her sabah ve akşam bunu yaşıyorum ben. Akşam okuldan çıktım ve eve geçtim telefonu almadan “oh be” diyemiyorum.

“Şansa yaşıyoruz” cümlesi bu toprakların en yaygın ifade biçimi olabilir. Hatta belki son dönemlerde daha da çok kullanılıyor olması da muhtemel. Dün sabah Ankara’da yaşanan hızlı tren kazası beni dehşete düşürdü gerçekten. “Dünyanın en güvenli ulaşım aracı tren” sözü bu ülkede geçerli değil. Tren kazalarında insanlarımız ölüyor, sorumluluk alan kimse yok, trenin nasıl sürekli kaza yapan bir araca dönüştüğünü açıklayan kimse yok.

Galiba hepimiz aynı duyguyu yaşıyoruz. Hepimiz olabilirdik o trende, her birimiz dün sabah yakınlarımızın acı haberini alabilirdik. Böyle yakınımızda, böyle tam içimizde işte.

Hayatlarımızın bu kadar ucuz olabilmesi beni dehşete düşüren. “Tren yolları yaptık, ulaşımı sağladık” diyenlerin, trenlere binenlerin başına ne gelebileceğini zerre önemsememesi aklımın almadığı. Sinyalizasyon olmadan trenlerin raylarda gidip gelmesine izin veren zihniyet her yeni günü endişe ile yaşamamıza sebep.

NORMAL DEĞİL BU YAŞADIKLARIMIZ
Normal değil böyle yaşamak, kaygı ve endişe içerisinde sürekli dolanmak. “Bugün de ölmedik çok şükür” diye yaşamayı kimse hak etmiyor. Yaşadığımız tam da bu. Kaygı ve endişe… Nasıl böyle devam edebilir ki yaşam, nasıl birazcık zevk alabiliriz ki aldığımız her nefesten. “Bugün de bitti yarına Allah kerim” diye düşündükten sonra ne içtiğimiz suyun ne yediğimiz ekmeğin tadı olmaz ki.

Bakın çok basit önlemlerle çözülebilecek sorunlar, sonuçta ölümüze neden oluyor. Özelleştirmeler ve kâr hırsı ile ülke yönetmek, aslında ülkeyi bir ticarethaneden ibaret görmek neden oluyor bütün bunlara. Demiryollarında kalifiye çalışan alımını durdurup, az sayıda çalışanla iş yapmaya çalışmanın sonuçları bunlar. Taşeron şirketlere demiryollarını ihale etmenin bedeli işte.

Maden kazalarında ölen yüzlerce işçinin, belediye otobüsü kazalarının, çöken kaldırımın, basan selin, her yağmurda göllere dönen yolların nedeni daha az maliyetle bu işleri yapmaya çalışmak. TCDD’yi bir kamu kurumu olmaktan çıkarıp, bir şirkete dönüştürmenin sonuçlarını yaşıyoruz.

O yüzden bütün bu yaşadıklarımız rastlantı, kader falan hiç değil. Yurttaşı düşünmeyen, onu sadece müşteri olarak gören şirkete dönüşmüş devlet karşımızdaki. “Müşteri memnuyeti”!! de umurlarında değil. Nasılsa o trenlere bineceksiniz, nasılsa o yolları kullanacaksınız rahatlığında olan patronun umursamazlığı karşımızdaki.

KİM VERECEK BUNUN HESABINI
Bir ülkeyi böyle yönetmeye kalkarsanız işte bu olur. İnsanlar ölür, kimse hesap vermez. Kimse “evet hatalarımız şunlar düzelteceğiz” demez. TCDD Genel Müdürü, Ulaştırma Bakanı ve diğer yetkililer koltuklarında oturmaya devam eder.

Ankara’daki tren kazasının hesabını kim verecek gerçekten? Dokuz kişi neden öldü? Neden hepimiz trene, otobüse, uçağa binmekten korkar olduk? Bunu bize kim açıklayacak? Kendimizi nasıl güvende hissedeceğiz biz?

Biz bu ülkenin yurttaşlarıyız ve buna katlanmak zorunda değiliz. Basit, önlenebilir nedenlerle ölmemize karşı sessiz kalmamak ise hepimizin görevi. Ne olursunuz alışmayalım bu yaşadıklarımıza. “Normal olur böyle şeyler demeyelim.” Dünyada en az kaza yapan trenlerin, bu ülkede nasıl bu kadar çok insan öldürebildiğinin hesabını soralım hep birlikte.

MISRA ÖZ’E KULAK VERELİM
Bir de Mısra Öz’e kulak verelim. Çorlu’daki tren kazasında oğlunu yitiren ve o günden bu yana hiç susmayan ve yetkilerin hesap vermesini isteyen Mısra Öz’e. Onun mücadelesi hepimizin çığlığı aslında. Kimse çocuğunu kaybetmesin bir daha.

Onun sözleriyle bitireyim istiyorum: “Artık ölen vatandaşlarınıza Allah’tan rahmet dilemeyin! 5 aydır ‘başka can yanmasın’ diye kendimizi paraladık! Kapatın yönetemediğiniz kurumları! İstifa edin! Binmeyin şu trenlere! Yönetemiyorlar!!!! Şimdi suçlu kim!?!?”…

İlgili haberler
Çorlu’daki tren kazasında yakınlarını kaybeden kad...

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde yaşanan tren kazasında yaşamını yitirenler için anma etkinliği düzenlend...

GÜNÜN İSYANI: Çocuğumu TCDD’ye emanet ettim ama öl...

Bakanlığın ‘çocuğunuzu devretmeyin’ mesajına yanıt: Benim çocuğum yok! Çünkü öldü! Devletin kurumu o...

GÜNÜN İSYANI: İstifa edin!

Çorlu tren kazasında oğlu Oğuz Arda Sel’i kaybeden anne Mısra Öz, Ankara’da yaşanan tren kazasına is...