Erkek şiddetinin ardından: Anneler adaletin peşinde yalnızlıkla baş başa
Erkek şiddetiyle evladını kaybeden anneler adalet arayışını sürdürüyor. Yıllar geçse de acıları dinmiyor. Kadınların istedikleri tek şey adalet, çocuklarının yaşadıklarını başka kadınların yaşamaması.

“Yağmur’umla geçirdiğim 17 yıl bir anda silindi. Ne kadar zorlarsam zorlayayım hiçbir anıyı hatırlayamıyorum. On aydır tek gördüğüm şey, kızımın öldüğü o sahne… Rüyalarımda, otururken, duvara bakarken… Nereye baksam o an karşıma çıkıyor.” 

“Bir tek Başak ölmedi; üç kız kardeşi, kızı Defne ve anne-babası da öldü. Ben bu acıyı yaşıyorum ama başka anneler yaşamasın. Başak geri gelmeyecek, bunu biliyorum…” 

“Yeni yeni çıkıyorum evden… Sadece kızımın mezarına gidiyorum. Sonra yine eve dönüyorum. Sanki evden çıkıp geldiğimde Gülten kapıyı bana açacakmış gibi geliyor. Odasına giriyorum… Kokusu hâlâ orada.” 

“Tek istediğim adalet. Kızım mezarda çürüyor; o da orada çürüsün. İki yıldır bizim gözümüze uyku girdi. Gecemiz de gündüzümüz de zindana döndü.” 

Bu sözler, evlatlarını erkek şiddeti sonucu kaybeden kadınlara ait. Her biri, yaşadığı tarifsiz acıyı ve adalet talebini dile getiriyor. Öldürülen kadınların isimleri değişse de hikayeleri neredeyse aynı: Ya boşanmak üzere oldukları erkek tarafından ya ayrılmak istediği sevgilisi tarafından ya da karşılık vermediği bir erkek tarafından öldürülüyorlar. Bazı ölümlere ise intihar süsü veriliyor. Davalar yıllarca sürüyor, aileler katillerle her duruşmada karşı karşıya kalıyor. Hem evlatlarının acısıyla hem de süren adaletsizlikle baş etmeye çalışıyorlar. İktidarın aile yılı ve gündeme gelen yargı paketleri ise kadınların yaşam hakkının elinden alınmasına zemin hazırlıyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre, 25 Kasım 2024 ile 22 Kasım 2025 arasında 282 kadın öldürüldü; şimdi sözleri annelere bırakalım ve yaşadıklarını onların ağzından dinleyelim. 

‘Kızımla birlikte beni de diri diri gömdüler’ 

Boşanma aşamasında olduğu erkeğin babası Kudret Arslan ve eşi Barış Arslan tarafından, beş yaşındaki kızının gözü önünde öldürülen Başak Gürkan Arslan’ın annesi Makbule Gürkan ile konuşuyoruz. Kelimeler boğazında düğümleniyor. Konuşmaya başlamadan önce uzun bir sessizlik oluyor. Sonra o cümle çıkıyor ağzından: 

“Ben ölmedim… Kızımla birlikte beni diri diri gömdüler.” 

Makbule Gürkan, “Başak çok iyi bir evlattı. Umut kaynağımızdı. Güler yüzlüydü, sevecendi. Benim kızımı herkes severdi. Ama kızım, beş yaşındaki kızının gözleri önünde katledildi. Tek suçu boşanmak istemesiydi. Kızını alıp yeni bir hayata başlamak istiyordu. ‘Son kez görüşelim, konuşalım’ dediler. Bir daha geri dönmedi. Kocası ve kayınbabası birlikte onu öldürdü. Benim kızım sadece anne değildi. Öğretmendi, mühendisti, hukuk öğrencisiydi” diyor. 

Başak öldürüleli aylar olmasına rağmen henüz davanın başlamadığını söyleyen Gürkan, “Adalet istiyorum. Kravat taktığı için iyi halden indirimler olmasın. En ağır cezayı istiyorum. Başka Başaklar ölmesin” diyor.  

‘Torunum elimi bırakmıyor’ 

Makbule Gürkan, torununun yaşadığı travmayı anlatıyor: “Defne her gün annesinin resmiyle uyuyor, o resimle kalkıyor. Sabah gözünü açar açmaz ‘Anneanne, annem ne zaman gelecek?’ diyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Defnem daha beş yaşında; kreşe gidiyor. Anlattıklarından anladım ki ne yaşandıysa, nasıl öldürüldüyse hepsini görmüş. Her gece kabuslarla uyanıyor. Ölümün ne olduğunu bilmiyor, sadece yokluğu biliyor.” 

Gürkan adalet talebinin tekrar altını çizerek “Şimdi Başak yok, geri gelmeyecek ama ben sadece bir şey istiyorum: Defne’nin hakkı yerde kalmasın. Çünkü sadece Başak ölmedi. Üç kız kardeşi öldü, Defne öldü, annesi babası öldü. Adalet istiyorum...” diyor.  

En yaygın hile: İntihar süsü 
Pınar Bulunmaz, 22 Şubat 2024’te eşiyle aynı araçta silahla vurularak öldürüldü. Eşi Rıdvan Bulunmaz, önce tutuklandı; ancak üç ay sonra, elinde atış artığı olmasına rağmen silahın kaza sonucu ateş aldığını iddia edip tanık ifadesiyle tahliye edildi. Siverek 2’nci Ağır Ceza Mahkemesinde arkadaşları Pınar’ın hayat dolu biri olduğunu söylerken, adli tıp raporu olayın intihar olmadığını belirtti. Mahkeme, delil karartma ve kaçma ihtimali ile adli kontrolün yetersiz kalacağı gerekçesiyle Rıdvan Bulunmaz’ı tekrar tutukladı. 
Yaklaşık iki yıldır adalet arayan Pınar Bulunmaz’ın annesi Zeycan Sevim, kızının ölümünden sonra yaşadıklarını şöyle anlattı: 
“Adalet yerini bulursa biz de biraz olsun nefes alırız. Benim nasıl yüreğim yanıyor, kimse bilmez o yangını. Benim üç çocuğum vardı; iki kız bir oğlan. Pınar en küçüğüydü, gözümün bebeğiydi. ‘Anne ben bebekleri seviyorum, hemşirelik bölümüne gideceğim’ dedi. ‘Zor’ dedim, ama o dinlemedi. Kafasına koydu mu yapardı.” 
‘Katil takım elbise giyerek, gülerek mahkemeye geldi’ 
Sevim, çocuklarını büyük yokluklarla büyüttüğünü söylüyor: “Babası 16 yıl yurt dışındaydı. Ben yoklukla büyüttüm çocuklarımı. Babasız büyüttüm. Kurtardım çocuklarımı. Onlar da benim emeğimi boşa çıkarmadılar. Bir buçuk sene bekledi Pınar da atandı. Abisiyle, ablasıyla konuşup ‘Annemgile bir ev alalım’ demiş. Aldılar. Üçü birden ödüyordu krediyi. Deprem oldu, ev yıkıldı. Köye geldik. Pınar çok üzülüyordu. ‘Ev aldık oturamadınız’ diye.” 
Şiddet gördüğünü ya da evliliğinin sorunlu olduğunu söylemediğini anlatan anne Sevim, şöyle konuştu: “Evliliklerinin bir yılı bile dolmamıştı. Aldatıldığını öğrendi. Bir kadının mesajını görmüştü. Biz duyduk ve konuştuk. ‘Biz varız, arkandayız. Ne yapmak istiyorsan, kararının arkasındayız’ dedik. O ise ‘Evliliğimi kurtarmak istiyorum’ dedi. Kızımın öldürüldüğü gün aradım konuştum kızımla. 27 dakika konuşmuşum. ‘İyiyim anne, beni merak etme. Biraz yorgunum. Serum takıp, banyo yapıp işe gideceğim’ dedi. Sesi de gayet iyiydi. Kötü olsa kalkar giderdim, o da bir şey söylemedi. İntihar edecek biri serum takar mı? Onu öldürdükten sonra hastaneye bırakıp gitmişler. Başında bile durmamışlar.” 
“Katil mahkemeye takım elbise giyip kravat takarak, gülerek geldi” diyen Sevim, “Ailesi de aynı. Bizim gözümüzün içine baka baka gülüyorlar. İki ya da üç duruşmada bizimle kavga çıkardılar” diye anlatıyor. 
Mahkeme sürecinde mahkeme tarafından kendilerine “Konuşmayın, kavga çıkmasın” dendiğini söyleyen anne, yaşadığı sabrı şöyle anlattı: “Dişimi sıkıyorum, hiçbir şey demiyorum. Ama yüzüme baka baka gülüyorlar. Bir gün gücüm kalmadı, duruşma salonundan çıkıp bağıra çağıra ağladım. Başka ne yapacaktım?” 
‘Adalet aramaktan vazgeçmiyoruz’ 
Sevim, adalet talebini şu sözlerle dile getirdi: “Biz adalet istiyoruz. Pınar için adalet istiyoruz. İki yıldır ne abisinin, ne benim, ne ailemin gözüne uyku girdi. Gecemiz gündüzümüz zindan oldu. Sesimizi nasıl duyuracağız, derdimizi kime anlatacağız bilmiyoruz. Ama vazgeçmiyoruz.” 
‘Bu acının tarifi yok’ 

Tekirdağ’da 16 yaşındaki Gülden Coni, okul bahçesinde 30 bıçak darbesiyle öldürüldü. Fail mahkemede 20 yıl hapis cezası aldı. Annesi mahkeme sürecinde yaşadıklarını bizimle paylaştı. “15 yaşında hiç durmuyor, daha büyük duruyor. Yaşından şüpheleniyorduk, kemik yaşını isteyecektik fakat isteyemeden mahkeme sonuçlandı. Kemik yaşı istemek ise bizim doğal hakkımızmış.” 

Aile kararı yetersiz bularak dosyayı istinafa taşıdı. Gülden’in annesi Zehra Coni, Gülden’in cinayetine ilişkin,”Bazen uyanıyorum ve ‘Yok, gerçek değil’ diyorum. İnsanı bundan başka ne sarsabilir? Daha büyüğü yokmuş. İnsan ancak yaşayınca anlıyor. Eskiden haberlerde görürdük, ‘Ben böyle bir şeyi kaldıramam, yaşayamazdım’ derdim. Ama bizim başımıza da geldi. Bu acının tarifi yok” diyor.  

Coni, kızının katili nereden tanıdığına dair ise, “Ortaokuldan beri tanışıyorlardı. Çocuk, yıllar içinde takıntı haline getirmiş. Lise döneminde de devam etmiş. Gülden onu hep reddetmiş. Ama çocuk peşini bırakmamış. Gülden bize hiçbir şey söylemedi. Belki bizi üzmemek için, belki kendi halleder sandı. Ama nereden bilebilirdi böyle bir vahşeti?‘Artık peşimi bıraksın’ diye gitmiş. Arkadaşına bir ses kaydı göndermişti: ‘Gidip konuşacağım, yeter artık.’ Kızım güçlüydü, cesurdu. Ama kim böyle bir son bekleyebilirdi?” 

‘O katillerle her duruşma yüz yüze geliyorum’ 
Geçtiğimiz yıl haziran ayında Büyükçekmece’de, denizde halıya sarılı bir ceset bulundu. O gün, suda yüzen o halının içinden çıkan cansız bedenin 23 yaşındaki Sedef Güler olduğu öğrenildi. Genç kadının hayali iyi bir modacı olmaktı. Anne Gülizar Sezer “Ne anlatayım? Aynı şeyleri yaşıyorum ben de diğer anneler gibi. Bizim sözlerimiz artık birbirine benziyor. Çünkü yaşadıklarımız aynı. Mahkemede ‘Şüpheden sanık yararlanır’ deniliyor. Öldürülen zaten konuşamıyor ki anlatsın başına geleni. O yüzden istedikleri gibi konuşup istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar. Bir yıl oldu, hatta bir buçuk yıl. Bu kadar zamanda altıncı duruşma görülecek. Her seferinde aynı travmayı yaşıyorum. Sürekli o katillerle yüz yüze geliyorum” diyor.  
‘Mahkeme yavaş ilerliyor, deliller eksik, talepler reddediliyor.’ 
Sezer, duruşma sürecini uzun uzun anlatıyor. Sözlerine sık sık ara veriyor, kelimeleri toparlamak için sessizliğe sığınıyor: 
“İlk iki duruşma zaten görülmedi. Katiller SEGBİS’le bağlanacaktı, o da olmadı. Biz yüz yüze gelsin dedik, reddedildi. İlk duruşmaya sadece Fırat katıldı, ‘Ben yüz yüze ifade vermek istiyorum’ dedi. İtirafçıymış güya… Sonra ikinci duruşmaya geldi ama avukatı olmadığı için ifadesi alınmadı. ‘Barodan biri gelsin, madem gelmişken ifade verilsin’ dedik, yine reddedildi. Yavuz defalarca SEGBİS’le bağlanamadı, üçüncü duruşmada geldi. İlk önce Sedef’le sevgili olduklarını söyledi. Bunların hepsi kanıtlarla çürütüldü.”  
Anne Sezer, “Dosyada hâlâ kimliği tespit edilemeyen biri var. Tırnak arasından çıkan DNA’lar var ama tanıklar getirilmediği için eşleşme yapılamadı. Üç kişi var ifadeleri alınmayan. İkisi yurt dışına kaçtı, biri hiç ifadeye çağrılmadı. Dosya yarım, deliller eksik. Kızımın telefonu bile kayıtlarda yoktu. Dördüncü duruşmada ben sordum! Fırat ‘Telefonu üzerimde gezdirdim, sonra metro yakınına gömdüm’ dedi. Ama dosyada buna dair bir işlem yok” diye anlatıyor. 
‘Kadın örgütleri ve baroların desteğini istiyorum’ 
Sezer, “Sedef çok güçlü bir karakterdi. Babası yoktu, kendini evin reisi gibi görürdü. Hem okuyordu hem çalışıyordu. Ben adalet istiyorum. Üstü kapatılmış bütün gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyorum. Kamuoyunun desteğine ihtiyacım var. Çünkü hiçbir kadın örgütü, hiçbir baro yanımda durmuyor. Benim çocuğum bir uyuşturucu baronu tarafından katledildi, çünkü teklif ettikleri işi kabul etmedi. Kızım işçiydi, ekmeği uğruna katledildi. Kızım geri gelmeyecek ama başka çocukları kurtarmak istiyorum” diyerek adalet arayan annelerden biri.  
İlerleyen haftalarda Sedef Güler davasının altıncı duruşması yapılacak. Bir anne yine o salonda katillerle yüz yüze gelecek.
 ‘Gücüm ancak gözyaşıma yetiyor’ 

Kayseri’de 19 Ocak gecesi öldürülen 17 yaşındaki Yağmur Çoban’ın annesi Tuğba Çoban, 11 aydır adalet mücadelesi veriyor. Kızını öldüren kişinin Sözleşmeli Er Fehmi Demirkollu olduğunu söyleyen anne Çoban, yaşadığı o geceyi, acısını ve mahkeme salonlarındaki mücadeleyi anlatıyor.  

Anne Çoban, “Kızım, o gün gittiğimde hâlâ yaşıyordu. Sanki beni beklemiş gibiydi. ‘Annem, yaşa’ diye yalvardım. O kadar bağırmışım ki sesim beş altı ay hiç çıkmadı. Konuşamadım” diyor.  

O geceden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını söyleyen Çoban, “Ben kızımın kanı gitmesin diye bir ay boyunca ne elimi yıkadım ne de duş aldım. O süreçte tek başıma mücadele ettim. Çünkü benim hiç kimsem yok. İki çocuğumu tek başıma büyüttüm. Keşke yaşasaydı da en ağır işlerde çalışsaydım. 11 aydır sadece ağlıyorum. Gücüm ancak gözyaşıma yetiyor” ifadelerini kullandı.

11 ay geçmesine rağmen evdeki her eşya, her koku, her hatıra aynı tazelikte acı veriyor: 

“Kızımın yastığı, battaniyesi dolapta duruyor. Hâlâ Yağmur kokuyor. O dolabı açamıyorum. Bugün tesadüfen kolum çarptı açıldı ve kokusu geldi. Oracıkta kaldım. Yağmur sadece evladım değildi; benim en yakın arkadaşımdı. Beraber ağlar, beraber gülerdik. O gitti, bütün renklerim karardı.” 

Çoban, mahkeme sürecinin de bir anne için işkenceden farksız olduğunu söylüyor: “İlk duruşmada beş saat boyunca katilin karşısında durdum. Hiç ağlamadım. Ama ikinci duruşmada… Onu elleri kelepçeli, başı dik, gururla yürürken görünce bayıldım. Öyle pişkindi ki…Gülümsüyordu.” 

‘Katil yerine anneliğim yargılandı’ 

Daha da yaralayıcı olanı ise sanığın avukatlarının yaklaşımı olmuş: “Avukatı utanmadan benim anneliğimi yargıladı. ‘Çocuğuna sahip çıkamamış, nereye gittiğini bilmeyen bir anne’ dedi. Ben ‘Hem anne oldum hem baba oldum. Siz benim ne yaşadığımı biliyor musunuz?’ diye bağırdım. Savcı beni susturdu. Katil hâlâ ‘suçsuzum’ diyor, hâlâ ‘iftira’ diyor.” 

Her gün kızının öldürüldüğü yere gittiğini söyleyen anne Tuğba Çoban, “Günleri ve saatleri sayıyorum. Her gün o asfaltın başına gidiyorum. Her gün mezarının başına gidiyorum. Aile büyükleri ölünce yetim deniyor. Ama evladını kaybeden bir anneye hiçbir isim verememişler. Çünkü bu acının tarifi yok” diyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Sedef Güler cinayetinin 4. duruşması görülecek: "Bu bir çete cinayeti"

Haziran 2024’te, Büyükçekmece’de denizde halıya sarılı cansız bedeni bulunan Sedef Güler cinayetinin 4.duruşması bugün görülecek. Evrensel’e konuşan anne Gülizar Sezer, adalet istediğini söyledi.

Kayseri Ekmek ve Gül'den dayanışma çağrısı: Yağmur Çoban için Kayseri Adliyesinde buluşuyoruz

Kayseri Ekmek ve Gül: Kayseri'de tüm kadınları adalet mücadelesi için desteğe ve dayanışmaya çağırıyoruz.

Başak Gürkan cinayetinin ardından: İktidara öfke ‘yaşama’ talebinde büyüyor

Kadınların öfkesi, 'yaşamak isteme' talebinden büyüyor. Konuştuğumuz her kadın, iktidarın değişmesi ve bu düzenin kadınlara biçtiği rolleri yıkmak gerektiğini dile getiriyor.


Editörden