Eskişehir’den yoksulluk manzaraları: Bıçak kemiğe dayanmadı, kemiği deldi geçti
‘Her ayın bir önceki aydan daha zor geçtiğini Eskişehir’de Arçelik’te çalışan bir kadın işçi ve Anadolu Üniversitesi öğrencisi Derya Altundal kendi yaşadıkları üzerinden anlattı.

Geçim sıkıntısı emekçileri de okumak için sürekli masraf yapmak zorunda kalan öğrencileri de her geçen gün düne göre daha çok etkiliyor. Her ayın bir önceki aydan daha zor geçtiğini Eskişehir’de Arçelik’te çalışan bir kadın işçi ve Anadolu Üniversitesi öğrencisi Derya Altundal kendi yaşadıkları üzerinden ama aslında ortak yönleriyle anlatıyor.

Derya Altındal, Anadolu Üniversitesinde Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisi. Dört çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olan Derya, babasından kalan emekli maaşıyla -1700 TL- annesinin dört çocuk okuttuğunu söylüyor: “Bu ücretle mevcut ekonomik şartlarda beş kişilik bir ailenin geçinmesi, iyi şartlarda yaşayabilmesi imkânsız. Üstelik ek bir gelirimiz olmadığı gibi başvurduğumuz burslardan da olumsuz yanıt aldık. Bu nedenle beş yıldır hem okuyup hem çalışıyorum. Gece 3-4 gibi paydos edip sabah 9’da derse yetiştiğim, kendime zaman ayırmak bir yana derslerime çalışmakta bile zorlandığım iki yıllık bir koşturmacanın ardından Anadolu Üniversitesine yatay geçiş yaparak Eskişehir’e yerleştim.”

“Öğrenci şehri” olarak anılan Eskişehir’de bir öğrenci olarak yaşamak için verdiği mücadeleyi anlatırken kiralara ve faturalara yapılan fahiş ödemelerden bahsetmeden edemiyor: “Pandemi öncesinde araştırdığımda 500-600 lira civarında olan kiralar 1000-1200 liraya fırlamış durumdaydı ki bu evler de okula oldukça uzak, depreme dayanıksız, eski ve rutubetli evlerdi. Şanslıyım ki erken geldiğim için bir tanıdık aracılığıyla uyguna bir ev tutabildim. Sonrasında ev arayışında olan arkadaşlarım çok daha yüksek kiralar ile karşılaştılar. Elbette ev tutmak işin sadece ilk zorlu kısmıydı. Doğal gaz faturasını üzerime almak için 670 TL ve elektrik için de 280 TL gibi bir ödeme yapmam, bunu da peşin ödemem gerekiyordu. Eşyasız tuttuğumuz için almamız gerekenler de cabası.”

Öğrencilere “müjde” olarak sunulan 50’şer liralık zamlarla artırılan KYK kredisi ve burslarının ise öğrenci olarak başka bir şehre yerleşmek için adım atmaya bile yeterli olmadığını şu sözlerle anlatıyor Derya: “650 lira KYK kredisi ile faturaları üstüme almamın, kiramı ödememin ve eksik eşyalarımı tamamlamamın mümkün olmayacağını bildiğim için gelmeden önce bir buçuk ay haftalık izin dahi kullanmadan çalışmam gerekmişti.”

Okumak için yıllarca çalışmak zorunda kalan Derya’nın bu zorunluluğu Eskişehir’e geçiş yaptığında da değişmemiş, üniversitenin kapısından girmeden bir işe girip çalışmaya başlamış: “Ders yoğunluğu ile işi bir arada götürmek zorlayıcı olsa da bugünkü şartlarda geçinebilmenin tek yolu bu. Eminim ki farklı şehirlerde de birçok öğrenci benim gibi bu koşullarda öğrenimini sürdürmeye çalışıyor. Her geçen gün bir yenisi daha eklenen sorunlarımızla yılmadan mücadele ederek aydınlık bir geleceğe ulaşmak umuduyla...”

Fotoğraf: DHA

HAYATIMIZI İDAME ETTİRME DEVRİ BİTTİ, BORÇLA GEÇİNME DEVRİ BAŞLADI
Arçelik’te çalışan bir kadın işçi ise pandemiden beri çok yoğun çalıştıklarından ancak karşılığında ellerine hiçbir şey geçmediğini ve önceki yıllara göre geçim sıkıntısının katbekat arttığını şöyle ifade ediyor: “Eskiden de elimizde bir şey kalmazdı hayatımızı anca idame ettirirdik. Son 2 yılda artık onu da yapamaz olduk. Aldığımız maaşı komple markete, pazara ve faturalara veriyoruz. Kendimize, çocuklarımıza üst baş almak eziyete döndü. Akşam dışarıda yemek yemek ne demek, artık kimsenin aklına bile gelmiyor. Geçtiğimiz ay yıllık izne çıktık tatil diye bir şey konuşulmadı bile evde. Birlikte çalıştığım arkadaşlarım da köylerine gidebildiler ancak. Çıkanların büyük çoğunluğu kredi çekip tatile gittiler.”
Okulların açılmasının tüm maddi yükünün veliler üzerinden karşılandığı için “Okullar açılacak diye geçtiğimiz aydan beri bütün mesailer kalan bir arkadaşımız var gönüllü kaldı hepsine, yetişemem yoksa bunca masrafa diyor” diye örnek veriyor. Okul için gerekli materyallerin masraflarını nasıl karşıladıklarını “Cebimizden alamadık tabii kredi kartıyla borçla harçla aldık” diye anlatıyor. Geçim sıkıntısının ne kadar yaygın olduğunu ise çevresiyle sıkıntılarını konuşmaya başladıkça fark ettiğini ifade eden kadın işçi “Bir tek biz geçinemiyoruz sanıyordum. Bir konuşmaya başladık meğer kimse geçinemiyormuş. Benden daha kötü durumda olan arkadaşlar var. Bazen bugünümüze de şükür diyoruz, bazen şükretmek de yetmiyor. Doluya koyuyoruz almıyor boşa koyuyoruz dolmuyor. Eskiden bıçak kemiğe dayandı derdik şimdi kemiği deldi geçti” diyor.
EMEKÇİLER LEHİNE POLİTİKALAR UYGULANMAZSA ALIM GÜCÜ DÜŞMEYE DEVAM EDECEK

Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar, son birkaç yıldır satın alma gücündeki düşüklüğün 2021 yılında zirveye ulaştığını, Cumhuriyet tarihinin en kötü durumunda olduğunu ifade etti. İşsizliğin de tarihi rekorunu yaşadığını söyleyen Çakar, fiyatların da son yıllarda en yüksek fiyatlar olduğunu, enflasyonun iki katı olduğunu belirtiyor. Ağustos 2021 ayının ağustos 2020’ye oranla yüzde 90’ın üzerinde gıda maddesinde tüketicilerin, emekçilerin satın alma gücünün düştüğünü ifade eden Çakar, “Asgari ücret açlık sınırının altında. Asgari ücretle geçinmeye çalışan 4 kişilik bir hanede açtır. Ağustos 2021 Türk-İş rakamlarına göre 4 kişilik hanenin yeterli ve dengeli beslenebilmesi için gerekli rakam 2900 liranın üzerinde. Asgari ücret de bunun altında kalıyor. Türkiye’deki nüfusun yüzde 80’lik kesimi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Açlık sınırı altında yaşayanlar da 16 milyonun üzerinde. Bunlar yeterli ve dengeli beslenemiyorlar. Çünkü haneye giren gelir gıdadan kesilip başka harcamalara yapılmak zorunda kalınıyor” dedi.

Çakar yapılması gerekenlere dair de şunları sıralıyor:

■ İşsizliğik önlenmeli.

■ İnsanların satın alma gücü yükseltilmeli.

■ Yüksek fiyatlar uygulanan sosyal politikaların bir sonucu. Emekçilerden yana bir sosyal politika hayata geçirilmeli ama biliyoruz ki mevcut yönetim bunu değiştirmez.

■ Piyasada etiket denetimleri yapılıyor ancak bunların bir yasal dayanağı yok. Serbest piyasa istediği fiyattan satış yapabilir. Fiyat sınırları konusunda da yasal bir düzenleme yok. Böyle bir sınırlama olmadığı için yapılan etiket denetimlerinin de bir anlamı yok. Bir yasal dayanak çıkartılmalı.

■ Piyasa ekonomisi serbest vurgun ekonomisi oldu. Tekeller üretimi, dağıtımı, tüketimi, fiyat politikalarını istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Bu önlenmediği sürece açlık, yoksulluk, alım gücündeki düşüş artacaktır.

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
‘Önce yoksul et, sonra biat ettir’ düzeni

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğine yardım için başvuranların sayısı her geçen gün artıyor, listeler...

Bakan ‘Memlekette yoksul yok’ diyor, gelip halimiz...

Diyarbakır’da 4 çocuğuyla yıkık dökük bir evde yaşayan ve merdiven silerek kazandığı 600 TL ile geçi...

3 çocuk annesi Ayşen: 25 kuruş tasarruf için iki k...

Kocaeli’de yaşayan 3 çocuk annesi Ayşen verdiği geçim savaşını şöyle özetliyor: Ekmeği 25 kuruş ucuz...