Gelecek kaygısı, geçim derdi, artan sorunlar: Üniversiteli kadınlar kıskaç altında
Geçim derdi üniversiteli genç kadınları okurken çalışmak zorunda bırakırken, başkaca sorunları beraberinde getiriyor. Gelecek kaygısı ise psikolojik danışma merkezleri sıralarını daha da uzatıyor.
İŞSİZLİK KAYGISI ÜNİVERSİTE AMFİLERİNE HAKİM: PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK SIRALARI UZUYOR

Ezgi TATLI // Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi

Açıklanan genç işsizlik verilerinin bize söylediği şey şu: İşsizlik artıyor! Hem de her geçen gün! Yıldız Teknik Üniversitesi özelinde işsizlik gerçeğinin kadın öğrenciler üzerindeki etkisine bir bakalım.

İŞ BULMA KAYGISI ÜNİVERSİTEYE GİRİŞLE BAŞLIYOR

Ekonomik krizin de etkisiyle bir üniversitelinin hayatını idame ettirebilmesi oldukça güçken işsizlik oranlarının bu denli yüksek olduğunun bilinmesi üniversite okurken uzun dönem stajlar, gönüllü stajlar aramanın önünü açıyor. Örneğin YTÜ’deki Teknopark laboratuvarlarında ders çıkışları ücretsiz olarak çalışan öğrenciler oluyor. Ders çıkışı koştur koştur laboratuvara gidiyorlar ve okul içerisinde bu imkanı bulmuş oldukları için kendilerini şanslı sayıyorlar. Ancak böyle çalışabilen sayısı oldukça az. Çünkü Teknopark içerisindeki şirketler her ne kadar öğrencilere proje imkanları sunacaklarını iddia etse de pratik bu şekilde değil.

Staj arama koşusuna girme sebeplerinden biri CV’yi doldurabilmek iken diğeri de sadece üniversite okuyarak kendini geliştirebileceğini düşünemiyor oluşu. Yüz yüze eğitimin online eğitimden çok da farkının olmadığı görüldüğünde okula gitme, derslere girme oranları oldukça azalmış durumdaydı. Çünkü “derse girmenin kendisi bize iş buldurmuyor” düşüncesi hakimdi. Devam zorunluluklarının getirilmesiyle mecburen okula bir dönüş sağlanmış oldu.

ÜNİVERSİTEDEN AİLE BASKISINA GERİ DÖNÜŞ

Özellikle kadın öğrenciler ailelerinden farklı şehirlerde okuyabilmek, yaşayabilmek için de çalışmak zorunda kalıyorlar: garsonluk, ödev ablalığı, öğrencilere ders verme gibi işler olabiliyor. Zar zor iş, staj bulabilmiş bir kadın öğrenci için halihazırda çalışma hayatının getirdiği zorluklar karşılaştıkları taciz ve mobbinglerle iki katına çıkmış oluyor.

Mezuniyeti yaklaşmış kadınları da en çok tedirgin eden şey “mezuniyet sonrası nerede kalacağım?” sorusu. Velev ki iş buldu, mezun mühendislerin aldığı ücretin asgari ücretin bir tık üzerinde olduğunu düşünürsek fahiş kira fiyatlarıyla bir eve çıkabilmek İstanbul’da bir hayal. Ailesiyle yaşarken çeşitli baskı ve kısıtlamalara maruz kalan genç kadınlar için farklı şehirde üniversite okumak daha özgür bir hayat yaşamasını beraberinde getiriyor. Gittiği şehirde kendisine bir düzen kuran genç bir kadının mezun olduktan sonra aile evine dönmek istememesi, iş bulma ve farklı şehirde kalma kaygısını katbekat artırıyor.

PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK SIRASI UZUN…

Tüm bu sorun ve kaygıların yarattığı psikolojik bir yıkım da elbette oluyor genç kadınlarda. Bugün çoğu üniversite öğrencisi hem Türkiye’nin politik gidişatının hem ekonomik krizin etkilerinin büyümesiyle hem de geleceğine dair tek garantiyi işsizlik olarak görmesiyle birlikte kendini bir çıkmazda hissediyorlar. Bu sorunlarla tek başına baş etmek zaten güç. Ve bu baş edememe hali YTÜ’de psikolojik danışmanlık merkezine olan ihtiyacı artırıyor. Terapi fiyatları oldukça yüksek özel kliniklerde bu ihtiyacı karşılayamayan öğrenciler için alternatif, üniversitesindeki merkez oluyor. Ancak çoğu öğrencinin bu ihtiyacı hissetmesi ve psikolojik danışmanlık merkezinin talebi karşılamaktaki yetersizliği bunun da önüne geçiyor. Başvuru yaptığınızda yüzlerce kişilik bir sıra sizi bekliyor. Size sıranın ne zaman geleceği ise belirsiz. Örneğin çeşitli grup terapileri oluşturuluyor. Ciddi bir psikolojik rahatsızlığı olmadığı sürece bir öğrenci direkt bu gruplara yönlendiriliyor. Ve bu grupları çoğunlukla uzman psikologlardan ziyade üniversite içerisinde bu bölümü okuyan, son sınıfa yaklaşmış veya yüksek lisans yapan öğrenciler yürütüyor. Zaten bu desteği almaya karar verme, doktoruna güvenebilme ve kendini anlatabilme süreçlerinin oldukça zorlu ve zaman isteyen süreçler olduğunu düşünürsek yetersiz bir “tedavi” ile karşılaştığını düşünen öğrenciler bir iki kez gittikten sonra buraya da gitmemeye başlıyor.

YALNIZ DEĞİLİZ

Ne devletin yeterli istihdamı sağlayarak bu sorunu çözeceği ne de üniversitelerde bu sorunlar sebebiyle oluşan kaygıların giderileceği imkanlar bulunuyor. Genç kadınlar bu sorunlar karşısında tek başına hayatta kalabilmek, okuyabilmek gibi temel şeyler için çabalayıp duruyor. Tüm bu yaşadıklarına tek başına göğüs germek oldukça güç olduğundan üniversiteler içerisinde bulunan kadın toplulukları bu noktada dertlerini paylaşabildiği, yalnız olmadığını gördüğü ve kendini güçlü hissettiği alanlar oluyor. YTÜ’de de kurulmuş olan kadın topluluğu da YTÜ’lü kadınlar açısından böylesi bir etki yaratıyor.

YURT DIŞI: HAYALİ VAR İMKANI YOK
İşsizlik, ağır çalışma koşulları, düşük ücretler, gelecek kaygıları karşısında çıkış yolu yurt dışına çıkmak olarak görülüyor. Kur farkından dolayı bunun olanaklarının oldukça azalmış olduğu gerçekliğinin de herkes farkında. Bu farkındalık bu istekten vazgeçmekten veya bu durumu kabullenmekten ziyade çeşitli programlara yurt dışına çıkmanın farklı yollarını aratıyor.

OKURKEN ÇALIŞMAK ZORUNDA OLAN GENÇ KADINLAR SÖMÜRÜ VE TACİZ KISKACINDA

Selinay UZUNTEL // İstanbul Üniversitesi öğrencisi

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi genç kadınların çoğu, eğitimin büyük kısmının hâlâ online devam etmesi ve yüz yüze eğitimin 1-2 gün olması nedeniyle işe başladı. Bu işler tam zamanlıdan ziyade, yazı zamanlı veya günlük işler ağırlıklı, çok az bir kısmı ise okulda kısmi zamanlı öğrenci olarak çalışıyor. Kimileri ise staj arıyor yana yakıla; özellikle mezuniyeti yakın olanların “deneyimsizlik” korkusu yoğunlaştığından. Mezuniyeti yakın olmayanlar da “mezun olduğumda deneyimsiz olduğum için iş bulamayabilirim, şimdiden staj yapmayalım” diye düşünüyor.

Staj yerleri değişkenlik gösteriyor. Bazen bir banka, bazen bir hukuk bürosu, bazen bir mali müşavirlik bürosu bazen de bir firmanın “herhangi bir departmanı” olabiliyor. Tabii ki buralarda mesleki eğitimi tamamlayacak pratikleri edinmek, deneyim kazanmak ayrı bir dert. Bunun yanında çalıştığın yere “uygun” giyinme, hareket etme de en çok yine genç kadınlardan isteniyor.

Kabul edildiği takdirde okulda kısmi zamanlı öğrenci olarak çalışmayı isteyenlerin sayısı da azımsanamaz. Çünkü -kısmi zamanlı çalışan bir kadın arkadaşımın tabiriyle- “hamallık da yapıyor olsa, görevi toz almak, dosya düzeltmek de olsa okulun içinde kalmak, orada bulunmanın ve aralarda arkadaşlarını görebilmenin, sohbet edebilmenin verdiği bir motivasyon oluyor.”

ŞEHRİ BİLE DOLAŞAMADAN ÇALIŞMAYA BAŞLADI

İstikrarın emaresi olmayan bir ekonomik gidişat, enflasyon altında ezilen ücretler, ağırlaşan yoksulluk yüzünden aileye yük olmak istememe hali ve ekonomik bağımsızlığını elde etme isteği var. Örneğin henüz hazırlıkta olan iktisat öğrencisi olacak bir genç kadın, memleketinden çıkmış üniversite okumaya gelmiş İstanbul’a ve daha 1 yıl bile geçmemişken, şehrin dört bir yanını gezmek görmek dolaşmak istiyorken bir kafede işe başlamış. Hafta sonlarını çalışarak geçiriyor, resmî tatil günlerinde de çalıştığı oluyor. Mesela 19 Mayıs’ta bir genç olarak gününü çalışarak geçirdi. Çalışmasının esas sebebi ise şu an kullanmakta zorlandığı bozuk telefonunu değiştirmek ve yenisini alabilmek. Ama telefon için para biriktirmeyi bir kenara koyalım, hayat pahalılığı yüzünden kazandığı para o günü geçirmesine, temel ihtiyaçlarını karşılaşmasına ancak yetiyor. Sohbet ederken, bazen çok yorulduğunu söylüyor ama bu yorgunluğun sadece çalışmaktan değil, onca sorunu her gün yeniden yaşamaktan kaynaklandığını anlamak zor olmuyor. Gözlerinin içi gülen, konuşurken bolca kahkaha attığımız, dans etmeyi seven, enerjisi son derece yüksek ve bunlar ne denli güçlü bir genç kadın olduğunu da gösteriyor.

UYKUDAN FEDAKARLIK ZORUNLULUK HALİNE GELİYOR

Diğer bir arkadaşımın bir süredir bir barda çalıştığını öğreniyorum, çalışma koşullarını, yaşadıklarını benimle paylaşıyor. Çalışma saatlerinin gece olmasının avantajlı olduğunu, gününü çok bölmediğini ancak uykusundan feragat etmek zorunda kaldığını söylüyor. Kimi günlerde kendisini ortada dolaşan bir hayalet gibi hissediyormuş, makyajı yorgunluğunu gizleyemiyormuş. Hafta içi gece 2’de, hafta sonu gece saat 4’te işten çıktığından karanlık ve boş sokaklarda tek başına yürümenin tedirgin hissettirdiğinden bahsediyor. Diğer genç kadınların da benzer şeylerden mustarip olduğunu, doğrudan ve sık sık tacize maruz kaldıklarını dile getiriyor. Eğlenmeye gelen erkeklerin kendilerini “yanlarına alıp götürebilecekleri bir eşya” gibi gördüklerini, zorla Instagram adreslerini almaya çalıştıklarını ve bundan duyduğu rahatsızlığın inanılmaz olduğunu belirtiyor. Biraz da aldığı ücrete ilişkin durumun ne olduğunu soruyorum, saatlik 17,5 TL aldığını söylüyor.

Hem kendisinin hem de iş arkadaşlarının sinirlerinin bozulduğu bir olayı anlatıyor. Bar işletmecisinin kasada çıkan açığı tipten yani verilen bahşişlerden kestiğini söylüyor. O gün her bir çalışandan 35’er lira kesildiğini anlatıyor. Patronun kendi hatasının da olabileceğini o yüzden de çalışanlardan bunun kesilmesinin yanlış olduğunu ekliyor ve “Onlar için 35 lira bir şey değildir ama her birimizden kestiği o 35 lira için biz 2 saat çalışıyoruz” diyor.

Aslında aynı fakültenin öğrencisi olan genç kadınların yaşadıklarının ortaklaştığını görebiliyoruz. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi genç kadınlar esasında hayata tutunmanın, kendi ayakları üzerinde durmanın, bunu tek başına kimseye muhtaç olmadan yapabilmenin, daha eşit, özgür, baskısız, şiddetsiz yaşamının tadına varmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar.

HAYALLER GELİŞİP GELİŞTİRMEK, HAYATLAR GÜNÜ KURTARMA KOŞTURMACASI
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi öğrencisi
Üniversitede üç yıldır eğitim gören 21 yaşında bir öğrenciyim. Öncesinde Karadeniz’de ailemle yaşıyordum. Bandırma’ya geldiğimde sanatla daha fazla uğraşmak, kendime uygun gördüğüm bölüm için tekrar YKS sınavına hazırlanmak, Ege ve Marmara’nın görebildiğim her yerini görebilmek istiyordum. Ama maddi kaygılar, aile ve toplum baskısı yüzünden hâlâ aynı noktadayım.
3 YILDA DEĞİŞEN ALIM GÜCÜ
Üniversitedeki ilk yılımda geçinebilmek bu kadar güç değildi. 3 yıldır 2 bin lira burs alıyorum ve ilk yıl kardeşlerime para gönderebiliyor, doyasıya gezip kendimi geçindirebiliyordum. Bu durum geçen sene sadece kendi ihtiyaçlarımı karşılayabilecek düzeye indi. Bu yıl ise 2 bin lira hiçbir şey için yetmiyor. Bu yüzden bu yıl yarı zamanlı olarak çalışmak zorunda kaldım. İşverenlerin öğrencilerin mağduriyetinden faydalanması yüzünden düşük fiyatla, uzun süreli ve yorucu işlerde çalışmaya mecbur bırakılıyoruz.
Bütçemin 2 bin liralık sabit kısmını kira, fatura gibi büyük giderlere ayırıp, günlük 10-12 saat çalışıp kazandığım 100 lirayı o günkü giderlerime harcıyorum. Yaklaşık 30-50 lira yemek için ayırıyorum, kalan zamanımda arkadaşlarımla oturup vakit geçirebilmek için ancak 20-30 lira ayırabiliyorum. Kalanını 1 paket sigaraya harcayıp, bazen bir gün için bu parayı bile yettiremiyorum. Asgari ücretle bile insanlar geçinemiyorken bu ücretin 5’te 1’iyle bizim geçinmemiz bekleniyor; 850 liraya denk geliyor.
Bu sorunlar bireysel değil; yurtta kaldığım zamanlarda bazı arkadaşlarımın işten döndüğünde yorgun bir şekilde zar zor yemek yiyip, biraz ders çalışıp, 3-4 saat uyuyup tekrar işe ve okula yetişmekle geçen hayatlarına şahit olmuştum. Oysaki 21 yaşındaki genç bir kadının sanatla, felsefeyle, bilimle uğraşacak imkanının olması, geleceğin yapı taşı olduğunun farkında olması ve bu geleceğe gelişiminden izler bırakabilmesi gerekiyor. Ama sadece günü kurtarmak için yaşayabiliyoruz. Kitap okumak bile zor olmaya başladı çünkü hayat beni sürekli ya maddi bir şeyler kazanmaya ya da kaybetmeye sürüklüyor. Sanki hayatta maneviyatın bir değeri yokmuş gibi hissediyorum. Daha çok para kazandığında ya da daha çok para harcayabildiğinde toplum içinde daha fazla değer görüyorsun. Oysa paraya sadece hayatımı devam ettirmek için ihtiyaç duyuyorum. Sanki toplumda birçoğumuzun hayatta yeri yokmuş gibi. Yaşayamadığımızı anlatmaya çalıştıkça “yaşamayın o zaman” denmiş gibi hissediyorum.
ANCAK BİRLİKTE…
Ben yaşama hakkımı geri almak istiyorum ve bunu sadece birlik olduğumuzda başarabileceğimize inanıyorum. Saatlerce karın tokluğuna çalışmayı reddederek, toplu taşıma 4 lira olduktan sonra ertesi gün o otobüse binmemekle sesimizi duyurabileceğimize inanıyorum. Bunu tek başıma yaptığımda kimse önemsemeyecektir. Bunun için taleplerimiz etrafında olabildiğince güçlü bir şekilde bir araya gelmekten başka çaremiz yok.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Yediğimiz lokmayı saymadığımız, part time işlerde...

Kadın öğrenciler hem ekonomik krizden hem de ailevi sorunlardan dolayı part time çalışıyor. Bazıları...

Bizi güçlü kılacak olan; genç kadınların yan yanal...

Bugün yan yana gelen genç kadınlar da biliyor mücadele etmekten, yaşamımıza ve haklarımıza sahip çık...

Okurken de mezunken de ucuz işçi: Genç kadınlar ge...

Genç kadın işsizliği artarken; üniversite öğrencileri ise faturalar, ulaşım ücretleri, barınma gider...

Okumak için çalışıp, çalıştığı için okuyamamak

Yaşadığı şehirde geçimini sağlayabilmek için genç kadınlar okurken çalışmak zorunda kalıyor. Taciz,...

İşsizliğin üniversiteli kadınlara etkileri | Ünive...

YTÜ öğrencisi Destina Mandracı, işsizlik gerçekliğinin üniversiteli genç kadınların yaşamını nasıl ş...

Üniversiteli kadınlardan 8 Mart izlenimleri: Örgüt...

İzmir 8 Mart eyleminin bir parçası olan, eylemin kendilerine güç kattığını söyleyen üniversiteli kad...