‘Girlfriend experience’mış, ben anlatayım canım size o ‘experience’ı...
Yoksul mahallelerde yoksul kız çocuklarının mahallelerin kıyısına çöreklenen AVM’lerde, rezidanslarda zengin mafyatik tiplere neden ve nasıl 'girlfriend experience' sunduklarından bahsedelim.

DW öncülüğünde kurulan mini belgesel kanalı +90 nisan ayında yayımladığı 12 dakikalık bir videodan kısacık bir kesiti Twitter'da paylaştı, tartışmalar harlandı. Videoda Yasemin takma isimli bir kadının söylediklerinden Twitter’da tartışmalara sebep olan kesit ise şöyle: “Ben girlfriend experience (kız arkadaş deneyimi) çalışıyorum burada. Birisiyle randevuya çıkıyorum ve işte belirli bir zaman için bir para alıyorum. Bazen seks olmuyor bile. Ya da çok az oluyor. Üniversite bitirdim, sanatçı oldum. Onlarda bu kadar becerikli değilim gibi geliyor bana. E tabii hızlı para da… Yani şimdi haftada 50 saat çalışıp benim kazandığım parayı kazanamıyor insanlar. Ben 4 saat çalışıyorum günde.”

“Girlfriend experience”mış, ben anlatayım canım size o “experience”ı...

Bugün İstanbul’un dört bir yanında yoksul mahallelerde yoksul kız çocuklarının mahallelerin kıyısına çöreklenen parlak ışıklı AVM’lerde, onların az ötesine konuşlanan bin daireli rezidanslarda zengin mafyatik tiplere neden ve nasıl “girlfriend experience” sunduklarından başlayayım mesela.

'EMPOWERING' KLİŞESİ

Tuzla’da, Esenyurt’ta, Küçükçekmece’de gözlerini dünyaya açtıklarında nesilden nesile yaşadıkları yoksulluğun içine doğduklarını gören genç kızlar, kendilerine kader diye biçilen yoksulluk elbisesini yırtmak için okul önlerinde, parklarda günlük kiralanmış lüks arabaların oralarda herkesin bildiği sinyallerine el edip, biniyorlar arabalara. Önce o AVM’lere gidiliyor, birkaç pahalı içecek, belki bir güzel elbise, hadi bir de bir makyaj malzemesinden sonra çevredeki günübirlik kiralanan rezidans dairelerine gidiyorlar. Karşılığında üç kuruş para alan da var; AVM’deki “lüksü” yeterli sayan da. Çoğunun, o haberde anlatıldığı gibi aplikasyonları filan yok. Yoksul mahallelerin kendiliğinden işleyen aplikasyonları çalışıyor orada çünkü. Dilden dile, kulaktan kulağa aplikasyonu. Çoğu bu yaşadıklarının tecavüz olduğunu dahi bilmiyor. Tek istedikleri, hayatlarında birkaç saat için bile olsa “hayatı yaşıyormuş gibi” hissetmek. Sosyal medyada gördükleri gibi birkaç saat geçirmek.

Çoğu, “Üniversite bitirdim, sanatçı oldum ama onlarda seks işçiliğinde olduğum kadar iyi değilim" diyebilme şansına filan da sahip değil. Çünkü üniversiteye gitme şansları da yok. Haftada 50 saat çalışıp yorgunluktan ölmenin ne demek olduğunu da herkesten iyi biliyorlar, çünkü ana babaları aynen o koşullarda çalışıyor. Zaten kendilerine vaat edilen en iyi şey de o; haftada 50 saat çalışabilecekleri bir işlerinin olması. Anne babaları gibi olmak, onlar gibi yaşamak, onlar gibi çalışmak, onlar gibi ölmek istemiyorlar. Arzuları var yaşama dair, hayattan ufak beklentileri var; güzel giyinmek, parayı düşünmeden arkadaşlarıyla eğlenmek gibi. Buna ise imkanları yok. Asla olmayacağını da çok iyi biliyorlar. Okul önlerini, AVM kafelerini mekân belleyen mafyatik tiplere bedenlerini satarak birkaç saatliğine de olsa bu deneyimi yaşamak istiyorlar. “Politik alanı olan, seçilmiş ailesi olan, terapi alan yani kendine yatırım yapabilen ve kendini doyurabilen”* insanlar olmadıkları için, bedenlerini satın almak isteyenlerin karşısında “bir eşitlik de sağlayamıyorlar.”* “Güçlü hissetmek”, neydi adı, “empowering” de değil mesela sonuç. Çünkü “empowering” diye satılan klişe, kendilerini sosyal medyada gördükleri gibi birkaç güzel saat geçirince iyi hisseden yoksul genç kızların sahip olabildiği, bu koşullar altında olabileceği bir şey değil.

Büyük kısmının ödü kopuyor duyulacak diye. Çünkü duyulsa, karşı karşıya kalacakları şey yaşamlarının ellerinden alınması. En iyi ihtimalle okuldan alınıp eve kapatılmaları. Haberlere konu bile olamayan ne çok “intihar vakası” yaşanıyor o rezidanslarda, biliyor musunuz? Ya da hastanelik olacak kadar korkunç bir cinsel şiddet, işkence yaşadıkları için ailesinin durumdan haberdar olduğu, bu nedenle de apar topar akrabaların yanına köye gönderilen, olayların üstünden biraz zaman geçtikten sonra kendinden büyük adamlarla evlendirilen, sürgit bir şiddetin ortasında bir süre sonra doğurduğu çocuklarla kalan ne kadar yoksul genç kadın olduğundan haberiniz var mı?  Ya da her gün kaç genç kadının hamile kaldığı için kendi kendine düşük yapmaya çalışırken hastanelik olduğunu, yereldeki derneklere, güvenilir buldukları kadınlara eğer bu hamileliği halletmezse ailesinin onu canından edeceğini söyleyerek başvurduğunu biliyor musunuz?

BUNLAR YEŞİLÇAM FİLMİ SAHNESİ DEĞİL

Bir de büyük çoğunluğu erken yaşta evlenmiş/evlendirilmiş, bütün ömrü şiddetle ve yoksullukla geçmiş, hakeza boşanmış ya da terk edilmiş, çocuklarıyla hayata tutunmaya çalışan kadınlar var. Çalışsa çocukları bırakacak yer, çalışmasa boğazdan geçirecek bir lokma ekmek bulamayanlar. Bir süre direnip sonunda ya kira için ya haftalık erzak için ya birikmiş borcu kapatabilmek için ev sahibiyle, market sahibiyle, eli para gören bir işçi taşeronuyla yatmak zorunda olanlar örneğin. Eğer bu adamlar kendilerine imam nikahı kıyıp, ikinci ya da üçüncü eş olarak “düzenli” bir hayat sunuyorlarsa 3-5 sene, kendini şanslı sayanlar… Değilse, mahallede bir ev, mahallenin yanı başında kurulan rezidanslarda günlük kiralık daire olmak üzere iki hayat yaşayıp, kendine mukayyet olsun diye de deneyimli bir “abla” ya da pezevenk tutup hayatta kalmaya çalışanlar… Yine “empower” olamadılar ama hayatta kaldılar işte.

Bunlar Yeşilçam filmi sahnesi değil. Bu kadınlar da bu hayatlar da gerçek. Bizim bildiğimiz, o mahallelerde birlikte yaşadığımız, başı sıkışınca, ailesi tarafından evden atılınca, mahalledeki çetesi, kadın taciri mafyası tehdit edince, namus bekçisi bir esnafın linçine uğrayınca, hamile kalınca, boğazına bıçak dayanınca, boş senede imza attırılıp milyarlık borcun altına sokulunca başvuranlarımız.

Evet kardeşim, aynen, bedenini satmak da rıza da onay da sınıfsal, her şey gibi.

BU NORMALLEŞTİRMELER NEDEN TEHLİKELİ?

Üniversite bitirip sanatçı olan ve ama bu işi tercih eden Yasemin, bu işi kendisi için tümüyle güvenli hale getirmenin bir yolunu bulabilir mi? Doğrusu sanmıyorum. Bence videonun tamamı izlendiğinde bunu ortaya koyan ipuçları da veriyor zaten. Ama videoyu editleyenler, söylemek istediklerini söyleten cümleleri kesip ortaya bir “anlatı” çıkarmış. Bu anlatı, hayatını bedenini satarak sürdürmek zorunda olan ya da böyle geçinmese bile, hayattan küçücük beklentileri, en insanca şeyleri ancak bedenlerini satarak elde edebilecek çok fazla sayıda kadını ve kız çocuğunu büyük bir tehlikeye atıyor.
Bu video ve sosyal medyada yaygınlaştırılan kesit, onun üstünden sürdürülen normalleştirme çabaları neden tehlikeli söyleyeyim. Yoksulluğun dibe, işsizliğin tavana vurduğu, işi olanın insanlıkdışı koşullarda çalışıp insan gibi yaşayamadığı, gençlerin gelecek göremediği ama çağın ruhunun hep tüketmeyi, çok tüketmeyi ve bunu çok göstermeyi vaaz ettiği dünya halinde; kendilerine reva görülen yoksulluk, eğitimsizlik, işsizlik, geleceksizliği öfke duyulacak, mücadele edilecek, yıkılacak bir düzenin kendiliğinden sonucu olarak değil, kendi beceriksizliklerinin ya da ailelerinin beceriksizliğinin bir sonucu olarak gösterdiği için... Bir “tercih” yanlışlığı olarak imlediği için.

Yoksul kadınlar, bu videodaki türden “doğallaştırmaları” bütün sınıfsal sonuçlarıyla çok ağır biçimde yaşıyor. Kadınlar üzerinde tahakkümün, kadınların bedenlerinin “kullanılması hakkının” yeniden üretilmesi anlamına gelen bu türden normalleştirmeler, alınır satılır bir mal haline getirilen bedenlerin “sınıflı” olduğu gerçeğini de gözlerden saklıyor. O bedenlerin “rıza”larının, aslında bu toplumda yaşayan herkes gibi inşa edilmiş, esasen de sınıfsal zora dayalı bir rıza olduğunun da üstünü kapatıyor bu söylemler.

‘İLERİCİ’ MAKYAJLI MUHAFAZAKARLIK VE STATÜKOCULUK

Sınıflı bir toplumsallığın, erkek egemenliğinin, heteroseksizmin  norm olduğu koşullarda adına istendiği kadar “rızaya dayalı” densin, böylesi bir cinsel edim eşit cinsellik olamaz. Her kim ki “hayır öyledir” diyorsa, erkek egemenliğinin ve sınıflı bir toplumda yaşadığımız gerçeğinin de üstünü örtmeye çalışıyordur. Ayrıca; “kendisi tercih etmiş, rızası var, yapıyor, ne var bunda” türünden yerçekimsiz dünya analizleri, fuhuşun sadece fuhuş yapanların değil, bütün güçsüzleştirilmişlerin, ezilenlerin üzerinde tahakküm kurulacak bir cinsellik nesnesi olarak imlenmesi anlamına geldiğinin de üstünü örtüveriyor.

Bedeni ve cinselliği satın alınacak, kullanılacak, değiş tokuş edilecek bir metaya indirgemenin tüm kadınları ve ezilenleri etkilediğini, yalnızca “rıza gösterip, tercih edenin” bireysel meselesi olmadığı, toplumsallığı, ilişkiselliği olduğu gerçeğini de görmezden gelmemizi istiyor.  

“Tercih, rıza, istek” türünden ideolojik incir yaprağı kavramlarla yapılan şey; kapitalizmin, burjuva ideolojisinin temel varsayımlarına, yani hegemonik olana sırtını yaslayarak bize “ilericilik” taslamak. Hayır kardeşim, ilerici olan bu değil. Fuhuşa ilişkin özsel bir tartışma yapan herkesi kadınların hayatlarını hiçe saymakla, seçim hakkını, iradesini tanımamakla itham eden bu türden yaklaşımların bizatihi kendisi muhafazakâr ve statükocu. Çünkü bu anlayış özünde, fuhşun varlığını “erkeklerin doğal ve durdurulamaz cinsel ihtiyaçlarının olduğunu” kabul ederek, cinsellik alışverişini bu “ihtiyacın” karşılanmasının bir yolu olarak meşrulaştırırken erkek egemen sistemin sürekli yeniden ürettiği kodlara yaslanıyor. Cinsel özgürlük ancak tüm baskı ve sömürü biçimlerine karşı verilecek daha büyük çaplı mücadele sonucu elde edilebilir. Erkek egemen sınıflı toplumun kendini güçlendirecek şekilde bıraktığı boşlukları boş özgürlük ve tercih kavramlarıyla doldurarak değil.

Cinselliğin parayla alınıp satılan bir meta haline getirilmesini olağan ve doğal hale getirmeyi ve rıza kılıfı giydirmeyi eleştirenlere “muhafazakar, ahlakçı” yaftası yapıştırmak en kolayı. Oysa muhafazakâr olan ve statükoları canhıraş sürdüren bu söylemin ta kendisi. Çünkü bu anlayış özünde, ancak bedenlerini satarak hayatta kalma olanaklarına sahip olabilen (o da ne kadar mümkün olabilirse) çoğunluğu yoksul kadın ve LGBTİ'lerin gerçekliğini değil, az sayıdaki “tercih yapabilme, bedenini kendi isteği ve arzuları uyarınca bir iş nesnesi haline getirebilme” imkanına sahip bir azınlığın “özneliğini”, “tek ve tartışılmaz, olağan ve kabul edilmesi zorunlu” gerçeklik haline getiriyor. Tıpkı aslında bir azınlık olan sermayenin çıkarlarının ve varoluş koşullarının tüm sınıfların çıkarı ve gerçeği olduğunu vazeden burjuva ideolojisinin gerçeklik inşası gibi. Hayır, hepimiz aynı gemide değiliz. Çünkü küçücük insani şeylere erişmek için yahut da hayatta kalabilmek, çocuklarını hayatta tutabilmek için başka hiçbir imkanı olmayanlarla, bir çeşit özgürlük hissi, bir çeşit tabukırıcılık, bir çeşit “kavrambükücülük” için bedeni satmayı normalleştirmeye çalışanlar geminin aynı kamarasında değil. Söylem yoluyla ifade edilen şeylerin maddi dünya gerçeklerini belirlediğini savunan, hiçbir nesnel doğrudan emin olunamaz, gerçekliğin asla bilinemez olduğunu söyleyerek bireyin “andaki oluşunu, hissini, tercihini” nasıl ifade ediyorsa onu dokunulmaz gerçek olarak kabul etmemizi isteyenlerle fikir ortaklığımız yok.

BİZİM TERCİHİMİZ...

Evet; cinsiyetler arasındaki ilişki bir “tahakküm ve itaat” ilişkisi olarak kurulduğu sürece ve bunun maddi zemini ortadan kalkmadığı sürece fuhuş toplumsal bir gerçeklik olmaya devam edecek. Kadın bedeninin sömürüsü üzerine kurulu cinsellik alışverişi dev bir sektör olarak kâr üretmeye devam edecek. Kadınları eşitsiz güç ilişkilerine mahkûm eden düzeni dokunulmaz kılıp, kadın bedeninin cinsel bir metaya dönüştürülmesiyle “arz-talep” oluşturulurken bu sömürünün meşrulaştırılması, normalleştirilmesi için türlü çeşit girişim de bazen bir belgesel olarak, bazen sosyal medya tartışması olarak, bazen bir yasa düzenlemesi olarak karşımıza çıkmaya devam edecek. Ve bunun sonuçlarını farklı kesimlerden, sınıflardan kadınlar, LGBTİ'ler farklı biçimlerde yaşayacaklar. Yaşıyorlar.

Ne postmodernizmin bizi itmeye çalıştığı “özgür seçim” tuzağına ne de gerici burjuva ahlakının bedenlerini satarak hayatta kalanları “ahlaksız, suçlu, düşkün” sıfatlarıyla hor gören, şiddet uygulayan, kriminalize eden ikiyüzlülüğüne mahkûm olmak zorundayız. Seks ticareti ağında hayatını kazanmak zorunda kalanların yaşamak zorunda bırakıldıkları korkunç koşullar, şiddet ve aşağılamaya sonuna kadar karşı çıkıp, hepimizin hayatının değerli olduğunu savunmaya ve hayatlarımızın korunması için mücadele etmeye devam ederken aynı zamanda fuhuş karşısında net bir tavra sahip olabiliriz.

Biz bunu seçiyoruz. Çünkü gerçek bir cinsel özgürlüğü kazanma mücadelesi de bunu gerektirir.

* Yasemin videonun bir yerinde müşterilerinin kendisine olan saygılı tutumunun nedenlerini böyle ifade ediyor.

Fotoğraflar: Soldaki +90'ın twitter hesabından paylaştığı haber videosu kesitinden ekran görüntüsü, sağdaki 'Kutu park' diye bilinen parkın fotoğrafı

İlgili haberler
Eskortluk yapan Serpil: ‘Ayakta kalmak için başka...

Serpil, büyük bir yoksulluğun içinde çocuklarıyla ayakta kalmak için her yolu deneyen, nihayetinde b...

Gençleri Kutu Park karanlığına bırakamayız!

Mekanizmalar el ele vermiş ve bu gençliği yok etmek istiyor. Aile içinde başlayan şiddet sokağa yans...

İMES’te kadın işçiysen işyerinde, durakta, yemek y...

Kadınlar işyerlerinde de her an tacizle burun burunalar. İMES’te farklı bloklardaki farklı işyerleri...