İndirime giren üç tencere için 150 kişi kuyruğa giriyor
‘Faturanı ödemediğinde elektriğin, suyun kesiliyor arkasından kapına icra da geliyor. Faturadan kısamıyorsun. Ama et yiyeceğime makarna pişireyim diye düşünüyorsun. Ne yedin diye kimse sormuyor sana.’

Hem dünyada hem de ülkemizde hızlı bir kasım ayı geçirdik. ABD seçimlerinde Trump’ın kaybedip Biden’ın kazanması haberi soğumadan, önce Merkez Bankası Başkanının görevden alınması, sonra Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın istifası gündeme düştü. Birkaç günlük sessizliğin ertesinde Cumhurbaşkanı Meclisteki parti grup toplantısında “Acı da olsa doğru reçeteyi uygulamaktan kaçınmayacağız” açıklamasıyla ekonomide, demokraside ve yargıda reform yapılacağını ilan etti. Bir yandan da kimsenin tamamını anlamadığı pandemi yasaklarının tartışıldığı bir ortamda 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde kadınlar sokaklara dökülerek pandeminin derinleştirdiği yoksulluk ve şiddete karşı öfkelerini dile getirdiler. Biz de Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği olarak tüm bu gelişmeleri ve bugünlerde belirlenecek olan asgari ücreti masaya yatırdığımız bir dosya hazırladık. Dosyamızda; aktif olarak çalışan kadınlar, pandemi öncesi kriz döneminde ya da pandemide işsiz kalan kadınlar ve şu an aktif iş aramayan ya da iş bulma umudu olmayan ama eşleri çalışan kadınlarla bu gündemleri konuştuk. 

Dosyamızın ilk gününde lojistik, metal, tekstil, eğitim iş kollarından ve tersanede büro emekçisi olarak çalışan kadınlara “acı reçete”yi, pandemiyi, şiddeti ve asgari ücreti sorduk. Belirtmek gerekir ki büyük bir kısmı Cumhurbaşkanının “acı reçete” açıklamasını bizden duymuşlardı. Genel olarak moral bozmamak için haberleri günlük takip etmeyi bıraktıklarını söylediler. Bu “acı reçete”ye yabancı oldukları anlamına gelmiyor. Aksine sürekli kriz ortamında acı reçete gündelik hayatlarının normali olarak algılanıyor. Öyle ki akıllarına ilk gelen ifadeler “Emeğiyle geçinenler için hayat daha pahalı olacak”, “Zamlar arttıkça artacak” oluyor. Tersanede çalışan Hülya durumu “Orta ve düşük gelirlilerin sürünme performansı artacak. Geliri olmayanlar ya da ‘yok’a yakın olanlar hava ve yağmurla yaşamanın yollarını bulacak, bulamayanlar gübre olacak” diye parodileştiriyor. Reçetenin “reçeteyi yazanlar” için değil, “işçi ve işsizlere”, “dar ve sabit gelirliye” acı olacağı konusunda bir fikir birliği var. Öncesinde de ekonominin şahlandığı söylemine inanan yok. Öyle ki Hülya’ya göre Albayrak’ın istifası bile şaibeli, “Borsaya hareket lazım olmuştur. Albayrak istifasını tetikleyici olarak planlamışlardır ki eş-dost(!), tanıdık-bildik birileri borsada yatırım yapmıştır; paraları katlansın garibanların(!)” diyor.

Tiye almak kadınların gündemle baş etme yollarından biri. Bir anaokulunda sözleşmeli öğretmenlik yapan Betül, “acı reçete” açıklamasını duyduğunda aklına Levent Kırca’nın bir videosu geldiğini söylüyor: “Oturuyorlar böyle siyaset ortamında, bir haber geliyor adama, ‘Yaşasın!’ diyor. Öbürü, ‘Ne oldu?’ diye soruyor. ‘Bir yerde deprem oldu,’ diyor. Öbürü de ‘Oh yaşadık! Depremde ortada kalan şeyleri toplar satarız, zengin oluruz’ diyor. Bu açıklamayı da aynı buna benzettim.”

Betül pandemi sürecinin iyi yönetilmediğini, salgının deprem gibi fırsata çevrildiğini düşünüyor ve vergilerin akıbetini sorguluyor: “Pandemi her yerde var. Buna bir çözüm bulunması çok önemli. Diyelim ki bulunamadı, o zaman hastalık bitene kadar her yerin kapatılması lazım ve vatandaşın her şeyini sağlamak zorundasın. Bir yerlerin kapatılmasını kimse istemiyor tabii haklı olarak, kapatılsa evine ekmek götüremeyecek. Kapatılmasa canı pahasına eve ekmek götürecek.” Devletin herkese destek verecek gücünün olup olmadığını sorduğumuzda ekliyor: “Bence var böyle bir gücü, ama yapılmadığını düşünüyorum. Her şeyden her şekilde herkes vergi veriyor. Nereye gidiyor? Devletin böyle bir gücü yok diyelim o zaman başka şeylere nasıl yapılıyor?”

ŞAHA KALKTIYSAK BU FATURA NİYE YÜKSEK?

Betül ekonominin şaha kalktığı söylemine en başından beri inanmamış: “Doğal gaz bulundu deniyordu. Madem bulunduysa neden doğal gaza iki katı zam geliyor? Bakıyorum ben faturaya, 40 yaktıysam 80 gelmiş. Yok KDV, ÖTV, çöp vergisi, çevre vergisi, sayaç okuma bedeli… Bu millet ne yapsın? Madem ekonomimiz bu kadar iyiyse neden herkes yokluk içinde? Ya da kötüysek neden sürekli çıkıp da ‘Kriz yok, iyiyiz’ deniyor? Bir tutarlılık yok. Mağazada birbirine giriyor millet. Üç tencere indirime giriyor, 150 kişi kuyruğa giriyor. Yaşamak için en ucuzu bulmak zorunda. Nereden tasarruf yapacak millet, olmayan paradan mı?”

Asgari ücretliler için gıda dışında her şey zaten “lüks harcama” haline gelmiş durumda. Ama çember çoktandır kursağa kadar daralmış halde. Metal İşçisi Gizem örnek veriyor: “Pazara gittim; mandalina, pazı, nar aldım, elma alacaktım param yetmedi. Bir de benim evde 2 kişi çalışıyor. Neyden kısacağız daha? Yağ olmuş 60 lira, en kötü 5 kilo unu 30 liraya alıyorsun. Kısmak nedir biliyor musun? Faturanı ödemediğinde elektriğin, suyun kesiliyor. Arkasından kapına icra da geliyor. Faturadan kısamıyorsun. Ama ‘Et yiyeceğime makarna pişireyim’ diye düşünüyorsun. Ne yedin diye kimse sormuyor sana. Mecbur kendinden ödün veriyorsun artık.”

‘KORONA OLSAM BİLE İŞYERİNE SÖYLEMEM’

Görüştüğümüz kadınlar açısından ücretli izin talebi hem olmazsa olmaz hem de ‘imkansız’ gibi görülüyor. Metal işçisi Gizem’in fabrikasında ilk etapta yıllık izinler kullandırılmış, daha sonra 3-4 ay kısa çalışma ödeneğiyle devam etmişler. Pandemi döneminde pazarın durduğunu ifade ediyor: “Bayramdan beri iş olmasa da gidiyoruz. 3-4 ay yarım çalıştığımız dönemde bile üretimlerimiz içeride kaldı, stok yapıldı. Artık koyacak yer kalmamıştı. Daha yeni yeni gitmeye başladı. 10 saat çalışıyoruz, cumartesi pazar tatil. Asgari ücret alıyoruz. Kapatmasınlar diyorum. İşyerinde izne çıkaracaklar diye ödüm kopuyor.” İşsizlik korkusu can korkusunun önüne geçmiş durumda: “Eşime korona olsam bile işyerine söylemeyeceksin diyorum. Aslında başkalarının hakkına girmiş oluyoruz ama ne yapayım? Bak geçen kolu kırıldı, yeni işe girdi diye alçıyı çıkarttı, atel taktırdı, şiş koluyla çalışıyor.”


‘FİŞLERİ GÖNDERELİM ONLAR ÖDESİNLER’

Görüştüğümüz işçi kadınların hepsinin asgari ücretin nasıl belirlenmesi gerektiğine dair yaratıcı çözümleri var. Her öneri 5 sendika, 5 patron, 5 hükümet temsilcisinin oluşturduğu Asgari Ücret Tespit Komisyonundan daha gerçekçi, hayatın içinden. Tersaneden Hatice asgari ücret alan işçilerden ve az sayıda patrondan oluşan bir komisyon öneriyor ve “Asgari ücret, asgari ücret alan kişilerin çoğunlukta olduğu ve yalnızca olurluğun sağlanmasına yetecek sayıda işverenin bulunduğu bir komisyon tarafından belirlenmeli. Asgari ücret almayan kişilerin asgari ücret belirlenirkenki söz hakları minimuma indirilmeli. Devlet en azından sağlık ve eğitim masrafları için vatandaşın cebinden para almamalı. Sağlık ve eğitim masrafları sıfıra indirilmeli, asgari ücret bundan sonra belirlenmeli” diyor. “Hayatım boyunca bana hiç soran olmadı. Sorulduğunu söyleyeni de duymadım” diyen Hülya komisyon temsiliyetine güvenmiyor ve “3-5 temsilciyle çözülebilecek mevzu değil” diyor.

Meral ise liyakat arayanlardan: “Kurul dağılımı uygun olabilir; yöntem doğru olsa bile veriler yanlış olduğu için ve en önemlisi meydanlar bizim olmadığı için her zamanki gibi ‘haralop-şorolop’ bir ücret belirlenecek. Yetkin insanlardan oluşan bir komisyon ile doğru ekonomik veriler üzerinden hesaplamak gerek. Tüketim mallarının fiyatları ve vergiler sabit tutularak 6 bin TL olmalı.” Metal işçisi Gizem’in Asgari Ücret Tespit Komisyonuna pratik bir önerisi var: “Yaptıkları zamları düşünsünler. 5 kilo yağı kaça alıyorsun, bir otobüse kaça biniyorsun? Devlet hastanesi diyoruz, muayene ücreti çıkıyor. Bunların hepsini bir bir hesaplasınlar. Önce kendi aldıkları maaşları bir düşünsünler. Nasıl belirlesinler biliyor musun asgari ücreti? Biz harcayalım, harcayalım… Ama hiçbir şeyi kısmadan, ne ihtiyacımız varsa istediğimizi alalım. Fişleri gönderelim, onlar ödesin.”

‘BİZ TEPKİ GÖSTERMEDİĞİMİZ İÇİN 300 VERİYORLAR’

Asgari ücret için kadınların geneli 4 ila 6 bin TL arası rakamlar söylüyorlar. Ama hepsinin geçinmek için ihtiyaç duyduğu ücret daha fazla. Hayal ederken bile tasarruf ettiklerini fark edip şaşırıyorlar. Metal İşçisi Gizem “Benim eve iki maaş giriyor ve ben ayın ortasında sıkıntıya düşüyorum. Ben kendim 6 bin lirayla ayı yetiştiremezken ‘5 bin lira olsa iyi’ diyorum bak. Ona bile tamah ediyorum. 2 bin 300’ü zor alıyoruz ya, onu verseler şükür diyoruz. Artık kanaat etmeye alışmışız” diyor. Uluslararası bir spor giyim markasına üretim yapan bir tekstil fabrikasında çalışan Dilek’in söyledikleri asgari ücretin asıl belirleyeninin işçilerin ortak tepki veremeyişi olduğunu gözler önüne seriyor: “Sesimizi çıkartmıyoruz, ‘Bunu alamayan yerler de var, ya bunu da alamazsak ne olacak’ diyoruz. Sendikalarla işverenler toplantısını yapıyor, heyecanla bekliyoruz; ‘Asgari ücret bu sefer ne kadar olacak?’ Bekliyoruz sadece, kendi aralarında hesaplıyorlar, diyorlar ki bu kadar yeter. Toplantı bitiyor, sonuç çıkıyor: 2 bin 300. 300 lira bize iyi geliyor. Hep bize gıdım gıdım vermişler ya. Gönül ister ki 8 bin olsun, şimdi 300 yapmayana 8 bin istesen ne olacak? Bu şimdi başlamadı, biz asgari ücret 500’ken de, 1000’ken de kabul ettik. 300’ü verince de mutlu olduk. 4 bin lira olsa olmaz mı diyoruz, neden onu bile düşük tutuyoruz? Avrupa’da 250 kuruş zam yapıldığında insanlar sokağa dökülüyor, bunun tepkisini gösteriyor ya, bizde bu olmadığı için, bunun tepkisini çıkartmadığımız için.”

İŞSİZ KALIRSAM DİYE SERTİFİKA TOPLUYORUM
Betül 33 yaşında; 4 ve 10 yaşlarında iki kızı, 7 yaşında bir oğlu var. Pandemi döneminde tüm hayatı değişmiş. 13 yıllık evliliği birlikte yaşadıkları kayınbiraderinin kızını istismar etmesi sonucu bitmiş. Fail 16 yıl cezaya çarptırılmış, eski eşiyle bu konuda yaşadığı sorunlar sonucu 4 ay önce anlaşmalı boşanmışlar. Eve hem eski eşinin hem de kayınbiraderinin maaşının girmesine güvenerek 10 yıllık ev kredisi çekmişler. Aylık 3 bin liralık ev kredisini yarı yarıya paylaşsalar da sorunlar bitmemiş. Krediyi krediyle kapatmaya çalışmışlar olmamış. Çünkü tersane işçisi olan eski eşi 3 ay önce işten çıkarılmış. Bu yüzden hakkı olmasına rağmen nafaka da alamıyor. “Bana nasıl nafaka versin? Kendi üzerine olan kredileri bile ödeyemedi. İcra beni arıyor hâlâ, evinize geleceğiz diye. Ben ayrıldığımı, benimle artık bir bağlantısı kalmadığını anlatıyorum” diyor. Betül, hayatı boyunca hiç çalışmamış, “Evliydim çünkü, çalışma gereği duymadım” diyor. Ama 3 çocuğunun velayetiyle birlikte sorumluluğunu da üstlendiği andan itibaren kendine yeni çözümler bulmak zorunda kalmış, açıktan okul öncesi öğretmenliği okumuş, yetmemiş halk eğitim kurslarına katılıp çocuk gelişimi üzerine iki sertifika daha almış. O da yetmemiş İSMEK’ten adli kalem işleri kursuna gidip oradan da sertifika almış. Pandemide hayat durdu ama ben durmadım diyor: “Pandemide ne yapabilirim diye düşündüm. Lazım olsun olmasın, kenarda dursun diye özel güvenliğe yazıldım. 14 gün kursuna gittim. Ondan sonra sınavına girdim, çok şükür kazandım. Şu anda kimliğimi bekliyorum. En azından kendi mesleğimi yapamıyor olsam bile, bir yere özel güvenlik olarak girebilirim.” Şimdi bir anaokulunda ücretli öğretmenlik yapıyor ve “Bu işi yapmak beni manevi olarak hayata bağladı” diyor.
İlgili haberler
Kadınlar asgari bir hayal kurmaktan bile uzak

Ekonomik kriz, pandemi, yoksulluk, acı reçeteler derken bu ay asgari ücret zammı belirlenecek. Milyo...

Kadın işçilerin gündemi: Vergiler, zamlar, asgari...

Esenyurt’ta gıda, metal, depo işçisi kadınlara asgari ücreti sorduk. İşçi kadınlar geçim derdi, zaml...

Yıllardır ödüyoruz, artık ödemeyeceğiz!

10 milyon işsiz, 10 milyon asgari ücretli, ayda 700 lira ile yaşayan 2 milyon yurttaş, 33 milyon bor...