Kadın cinayetlerine üzülmek sorumluluğun üzerini örtmeye yeter mi?
Şiddet artıyor, vahşileşiyor ve hayat büyük tehlikeler anlamına geliyor hepimiz için. O nedenle ülkeyi yönetenlerin üzülmek, üzüldüğünü tüm ülkeye göstermeye çalışmaktan başka yapması gerekenler var.

Başak Cengiz… Samuray kılıçlı bir adam yolda yürürken karşısına çıktı ve onu sokak ortasında öldürdü. Geçen haftadan beri herkes bu cinayeti konuşuyor. Elbette katilin “Onu kadın olduğu ve bana karşı koyacak güçte olmadığı için öldürdüm” açıklaması ile birlikte.

Başak Cengiz’i ve ülkedeki her kadını güçsüz, zayıf, karşı koyamayacak olarak ilan eden nedir acaba? Sadece fiziksel zayıflıktan bahsetmiyor burada, katil “O kadın benden zayıf, ben ondan üstünüm” öz güveni ile o korkunç saldırıyı gerçekleştiriyor.

Cinayet gerçekleştiğinden bu yana bütün devlet erkanı Başak Cengiz’in ailesini ziyaret etti. En son Cumhurbaşkanı ile eşinin ziyareti yer aldı basında. Emine Erdoğan’ın gözyaşlarını tutamadığı görüntüler paylaşıldı.

Adalet Bakanı üzgün, AKP’li yöneticiler üzgün, Cumhurbaşkanı üzgün, eşi üzgün, kızı üzgün herkes üzgün. Devlet Bahçeli MHP grup toplantısında çok öfkeli bir konuşma yapıyor, kadına yönelik şiddeti önleme konusunda öneriler getiriyor. “Haksız tahrik indirimleri” olmasın diyor, “Bu işe bir çözüm bulalım” diyor. Hatta yine gerekirse idamı tartışalım diyor.

KADIN DÜŞMANI POLİTİKALAR, BU POLİTİKALARIN MİMARLARI, SÖYLEDİKLERİ, YAPTIKLARI…

Haksız tahrik indirimleri demişken Bahçeli, birkaç gün önce basında yer alan bir haberi hatırlatalım; Yargıtay 1. Ceza Dairesi, eski eşi tarafından öldürülmüş olan Pervin Hamak cinayetinde yerel mahkemenin töre saikiyle öldürmeden kaynaklı verdiği müebbet hapis cezasının bozulmasını istemiş, Pervin Hamak’ın evden kaçması nedeniyle sanıkların, haksız tahrik uygulanarak kasten öldürmeden cezalandırılması gerektiğini belirtmiş.

İşte iki gün önceden bir haksız tahrik indirimi haberi. Yıllardır haksız tahrik indirimlerine ilişkin mücadele edip, erkek yargının verdiği kararlara karşı duruşma salonlarında, adliye önlerinde, sokaklarda yaşam hakkımızı savunuyoruz. Devlet Bahçeli bunu ilk kez fark etmiş demek, çok ilginç gerçekten.

O zaman Devlet Bahçeli’ye kadınları şiddetten koruyacak en temel mevzuatı da hatırlatalım. İstanbul Sözleşmesi… İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmiş olan bu devletin, kadınlar öldürüldüğünde üzülmesini nasıl açıklayalım, nereye koyalım?

O vakit Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kadınlara dair ettiği sözlere şöyle bir bakalım. Geçmişten bugüne neler demiş;

 “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum. Kadınlar ve erkekler farklıdır, birbirinin mütemmimidir. (20 Temmuz 2010)”

"İş hayatında hamile bir kadını erkek ile aynı şartlara tabi tutamazsınız. Bir anneyi, örneğin çocuğu emzirmek zorunda olan bir anneyi bu tür yükümlülükleri olmayan bir erkek ile eşit konuma getiremezsiniz. Kadınları, erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız, komünist rejimlerde geçmişte olduğu gibi. Eline ver kazmayı küreği, çalışsın. Olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına ters düşer. (24 Kasım 2014)”

"Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun eksiktir, yarımdır. (8 Haziran 2016)”

“Büyükle küçüğü aynı terazide tartamazsınız. Güçlüyle zayıfı aynı yarışa sokamazsınız. Bazıları ‘eşit, eşit’ diyor da şimdi yani biz 100 metreyi kadın-erkek aynı şekilde mi koşturacağız? Böyle bir şey olabilir mi? Haydi eşitiz; erkekle, bayan 100 metreyi koşsunlar. Bu adalet olur mu? Olmaz. Olması gereken nedir? Kadın kadınla koşar, erkek erkekle koşar. Olması gereken budur. Çünkü yaradılışa, fıtrata uygun olan da budur. (23 Kasım 2018)”

"Nikah akdinin değersizleştirildiği, evlilik dışı ilişkilerin normal sayıldığı, boşanmanın adeta teşvik edildiği sancılı bir süreçle karşı karşıyayız. Sürekli haz peşinde koşan hedonist ve egoist bir insan tipinin yüceltildiği bu gayrıahlaki hayat tarzı maalesef etkisini ülkemizde her geçen yıl daha fazla gösteriyor. Ailede çözülme olursa, millet olarak varlığımızın tehlikeye girmesi de kaçınılmazdır. Nesli muhafaza etmenin yolu da aile kurumuna sahip çıkmaktan geçiyor. Bu, olmazsa olmazımızdır. Keza devleti korumak da ancak aileyi korumakla, kollamakla mümkündür. (2 Mayıs 2019)”

“Yaşlı nüfus oranımızın yıllar içinde artması ve 2040’ta şimdikinin yaklaşık iki katına ulaşması bekleniyor. İşte bunun için katıldığım tüm nikah törenlerinde gençlerimize en az 3 çocuk, mümkünse daha fazlasını tavsiye ediyorum. (15 Şubat 2020)”

 “Evet şöyle sembolik de olsa bayan milletvekillerimizden hiç olmazsa iki tanesini alalım. İki tane geliyor. (4 Temmuz 2020)”

“İnanıyorum ki sizin evlilikte yaş sürecini çok fazla ilerletmeden, gecikmeden evlenmek, bunu hem gençlerimiz hem kızlarımız için söylüyorum. Bir de nikah törenlerinde hep söylerim en az üç çocuk. Çünkü bizim buna ihtiyacımız var. (20 Haziran 2021)”

 “Her kim bu ülkede bir daha İstanbul Sözleşmesi ile başlayan bir cümle kurarsa, ona en başta ve en çok kendi adlarını sapkın ideolojik ajandaları uğruna istismar ettiği için kadınlarımız tepki göstermelidir. (8 Kasım 2021)”

Bunlar sadece özet olarak alabildiklerim, o kadar çok ki açıklamaları, konuşmaları… İşte bu bakış açısı, bu politika bütün kadınları saldırıya ve her türlü şiddete açık hale getiriyor.

Dahası da var, bu konuda internette gezinirken Yeni Akit gazetesinin 23 Ocak 2019 tarihli bir haberine denk geldim. Nafaka, 6284 Sayılı Yasa düşmanlığı yapıp, bunların yok edilmesi konusunda yapılan haberde Erdoğan’ın yıllar yıllar önce Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken yapmış olduğu bir konuşmaya yer vermişler, haberde konuşmanın videosu da var. Konuşmanın içeriği aynen şöyle; “Otuz tane feminist kadın… Bunlar evliymiş daha önce… İstediği zaman, istediği insandan çocuk doğurma hürriyetine sahip olmak istiyormuş. Onun için de ne yapmışlar, kocalarıyla anlaşarak boşanma davası açmışlar. Eee, o onun nikahsız kocası olacak, o da istediğiyle, istediği zaman işi bitirecek. Nereye götürülüyor bu toplum Allah aşkına! Dikkat edin, açık söylüyorum: piçlerin yetiştirilmek istendiği bir toplum meydana getirilmek isteniyor.”

Yeni Akit  Cumhurbaşkanı’nın yıllar önce isabetle söylediğini ifade eden bu sözlerle bağlamış haberini.

Yukarıda saydığımız sözler, yeni Akit’in haberi. Yıllardır istikrarla uygulanan kadın düşmanı politikaların çok net özeti. Başak Cengiz’in ölümüne üzülmek bütün bu kadın düşmanı politikaların mimarları açısından nereye oturuyor? Bir anlam taşıyor mu hakikaten?

‘KADIN CİNAYETLERİNE ÜZÜLMEYİN, ACİL ÖNLEMLER ALIN’ DEMEYE DEVAM EDİYORUZ

Yaşadıklarımız ortada. Şiddet artıyor, vahşileşiyor ve hayat büyük tehlikeler anlamına geliyor hepimiz için. O nedenle ülkeyi yönetenlerin üzülmek, üzüldüğünü tüm ülkeye göstermeye çalışmaktan başka yapması gerekenler var.

İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekme işinden derhal vazgeçmek mesela. Kadın erkek eşitliğini hayatın her alanında sağlayacak acil önlemler almak sonra. 6284 Sayılı Yasa’nın aksamadan, eksikleri telafi edilerek uygulanması, ülkedeki tüm kadınları evden çıktığı andan itibaren koruyacak kamusal mekanizma, yargı sistemine dair köklü adımlar, kadınlara yönelik istidam, eğitim vb. konularda acil adımlar….

Şimdi buyurun bu söylediklerimizi, yapılması gerekenleri hayata geçirin. Aksi durumda gözyaşlarınızı silebilirsiniz, emin olun ki kadınlar için bu bir şey ifade etmiyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Mimar Başak Cengiz’in katledilmesine TMMOB’lu kadı...

Mimar Başak Cengiz’i vahşice katleden Can Göktuğ Boz, ‘daha kolay olduğu için bir kadını öldürmeyi t...

Kadınları korumasız, aciz, eşitsiz göstermek şidde...

Avukat İlke Işık: Cinayetlere karşı önlem alması gereken bir devlet var karşımızda. Önlem almadıkça,...

Yaşamlarımızı çevreleyen şiddet tablosu değişir mi...

Sokaklar, evler, işyerleri, parklar, evimizin bulunduğu mahalleler hiçbir yer güvenli değil. Başımız...