Kadınların bağımlılıktan kurtulmasına tahammülleri yok
Binali Yıldırım’ın, açıklamalarını değerlendiren Prof. Dr. Meryem Koray, “Bu fikrin dayanağı ‘kadın muhtaç ve evlenmeye razı olsun’ düşüncesidir. İktidar, kadını birey olarak görmek istemiyor” dedi.

“Sosyal devletin de ölçüsünü ayarını tutturmakta fayda var.” Meclis Başkanı Binali Yıldırım Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinde düzenlenen bir çalıştayda sarf etti bu sözleri. Yaşlı bir adamın kendisine “Hanımlara para veriyorsunuz kimse yüzümüze bakmıyor, evlenemiyoruz” dediğini anlatan Yıldırım’ın sözlerine tepki yağdı.

Sosyal devlet olma kıstasının sosyal yardımlara bağlandığı bir anlayışta, sosyal yardımlar özellikle de kadınlar açısından bir şantaj aracına dönüştürülüyor. Kadınları sadece aile içinde tanımlayan, oradan ibaret gören anlayışın, kadınlara bir sopa olarak gösterdiği sosyal yardımların ne anlama geldiğini Prof. Dr. Meryem Koray ile konuştuk. Sosyal yardımın aslında sosyal politikanın başarısızlığının bir göstergesi olduğunu söyleyen Koray, AKP iktidarının kadınların bağımlılıktan kurtulmasına tahammülü olmadığını ifade ediyor.

Binali Yıldırım’ın sosyal yardımlar ve kadınlar üzerinden yaptığı açıklama çok tepki çekti. Türkiye’nin kriz koşullarından geçtiğini düşünürsek böyle bir açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Bu açıklamanın kriz ile çok ilgili olduğunu düşünmüyorum; çünkü şu zamanda sosyal yardımlar geçmişe göre çeşitlenmiş ve artmış olsa bile, gayri safi milli hasılanın yüzde bir buçuğu düzeyinde. Dolayısıyla sosyal yardımlardan bir kısıntının kriz açısından bir etkisi olmasını düşünmek mümkün değil. Bunun başka nedenleri olmalı; bir tanesi sosyal devlet anlayışıyla, ikincisi de kadınlarla ilgili. İktidar, sosyal devlet anlayışını, sosyal politikayı sosyal yardımdan ibaret görüyor. Sosyal yardımları çeşitlendirdikçe gerçekten sosyal devlet olduklarını düşünüyorlar. Ancak sosyal yardım aslında sosyal politikanın başarısızlığını göstergesi. İnsanlar iş bulamıyor ki işsizlik yardımına, yoksulluk yardımına muhtaç kalıyor. Toplum sosyal güvenlik sisteminden yararlanamıyor ki sağlık, eğitim yardımı gibi yardımlara muhtaç oluyor. Sosyal devlette sosyal yardım tabii ki olacak ama olabildiğince az. “Sosyal yardımı çok verdik, biraz kısabiliriz sanki” gibi bir düşünce onların anlayışı açısından çok anlamsız.

Ancak kadınlarla ilgili kısmı ciddiye alabiliriz. Bu iktidarın kadınlara bakışı belli, kadını geleneksel rolü içinde, ailedeki rolü içinde önemsiyor ve bu rolü üzerinden bir değer vermeye çalışıyor. Kadını birey olarak görmek, kadının tek başına hayatta olabilmesi, ayakları üzerinde durması, kendine güvenmesi hiç derdi değil. İktidarın derdi, kadının bildiğimiz annelik-kadınlık rolü içerisinde yaşaması. ‘Yaşlı amcanın’ söylediği “yüzümüze bakmıyorlar” sözleri kendi duygu ve düşüncelerinin ifadesi diye düşünülebilir.


HEM KADINI KÜÇÜK DÜŞÜRÜYOR, HEM DE HAKARET EDİYOR
“Biz sosyal yardımlarla kadını güçlendirdik, kadınlar evlenmek istemiyor” fikrinin dayanağı da kadın muhtaç olsun ve işte o amca kendisine evlenmeye razı olan bir kadın bulabilsin. Bu düşüncenin kadınlar açısından nasıl rahatsız edici olduğunu bile düşünmekten uzaklar. “İnsanlar birisine muhtaç olduğu için evlenmemeli, birisiyle gerçekten beraber yaşamak istediği için evlenmeli” gibi bir düşünce akıllarında yok. Hem kadını küçük düşüren hem kadına hakaret eden bir yanı var; kadınlar açısından son derece rahatsız edici. Kadınların erkeklere bağımlı kalmasının sosyal yardımlarla kadınlar açısından biraz değişmesine bile tahammülleri yok. Bunu krizle değil kadına bakış ile ilişkilendirebiliriz.

Boğaziçi Üniversitesi 2011 yılında yaptığı bir çalışma ile dul ve boşanmış kadınların ekonomik durumlarını saptadı. 6 ilde 1220 kadınla gerçekleştirilen anket sonucunda dul kadınların da boşanmış kadınların da aynı düzeyde yoksul olduğu ve iki kesime de devlet tarafından maaş bağlanması gerektiği sonucu çıktı. Ancak iktidar dul kadınlara maaş bağlamayı tercih etti. Görünen o ki bugün bunu da yapmamak gerektiği düşünülüyor. Hükümetin sadece dul kadınlara maaş vermeyi seçmiş olması neyi gösteriyor?
Boşanmalara ne kadar olumsuz baktıklarını biliyorsunuz. Avrupa ülkelerine oranla Türkiye’de boşanmalar çok düşük, buna rağmen azıcık bir artış göstermesi telaşlandırıyor ve birtakım önlemler almaya çalışıyorlar ki boşanma eğilimini azaltsınlar; Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu kurmaları gibi...

Boşanmış kadına böyle bir maaş bağlanması boşanmayı onaylamak olur onların gözünde. Bu ise hiç kabul edecekleri bir şey değil. Çünkü ne olursa olsun aileyi sürdürmesi bekleniyor kadınlardan. Ancak dul kalan kadın ‘Allah’ın takdiri’ ile dul kaldığı için onlara maaş vermeyi haklı görebiliyorlar. AKP iktidara geldiğinden bu yana Türkiye’de kadınlarla ilgili ciddi olarak ilgilendikleri tek bir konu oldu, o da kadına şiddetle mücadele. Örneğin toplumsal cinsiyet, cinsiyet eşitliği kavramı terminolojilerinde bile yok.


NAFAKA KADINLARIN MAĞDURİYETİNİN BİR GÖSTERGESİ
Biliyorsunuz nafaka konusu da bir süredir gündemde. Kendini ‘nafaka mağduru erkekler’ olarak tanımlayan bir kesim erkek yoksulluk nafakasına sınırlandırma istiyor. Sosyal yardım, sosyal politika araçlarının bu kadar gündem edilmesinin yanında medeni hakların da böylesi gündem edilmesi arasındaki ilişki nedir?
Sosyo-ekonomik haklar, temel hak ve özgürlüklerden sonra ikinci kuşak hak ve özgürlükler olarak kazanılmış, uluslararası sözleşmelerde kabul edilmiş, birçok devletin anayasasına girmiş ve devletin sorumluluğunda olan, devletin hayata geçirmesi gereken haklar. Nafaka ise iki kişi arasında özel hayata ilişkin bir hak oluyor. İki insan evleniyor, evlendikten sonra boşanma varsa bu boşanmada maddi açıdan daha mağdur durumda olana diğer eşin nafaka bağlaması hakkı. Yasal olarak tanındığı için hak ama sosyo-ekonomik haklarla uzak yakın ilişkisi yok.

Ancak, toplum ataerkil, erkek egemen, eril bir toplum. Muhafazakar değerlerle bu ataerkillik daha da güçleniyor, keskinleşiyor. İktidarın benimsediği anlayış ve politikalar kaçınılmaz olarak kamuya yansıyor; AKP’nin 16 yıllık iktidarı döneminde adım adım yapılan düzenlemeler de muhafazakarlığın perçinlenmesi anlamına gelmekte. Bu perçinlenmenin en çok kendini hissettirdiği alan kadının toplumdaki konumu ile ilgili. Medeni Yasa’da yapılan değişikliklerle kadın açısından biraz daha dünyadaki gelişmelere uygun olarak bazı düzenlemeler getirilmişken, şimdi bu düzenlemeler çok görülmeye başlanıyor. Çünkü istenen bağımsız, kendine yetebilen, güçlü kadınlar değil, erkeğe muhtaç ve bağımlı kadınlar!...

Boşanma durumunda daha çok kadına nafaka bağlanması, aslında kadının mağduriyetinin bir göstergesi. Daha az eğitimli, daha az çalışan dolayısıyla ekonomik anlamda erkeğe bağımlı olan pek çok kadının boşanma halinde mağdur olmaması mümkün değil. “Kadınların yeri evidir, rolü anneliktir” dediğinizde, ayakları üzerinde durmasına engel olduğunuzda onun boşanma halinde mağdur olmasını zaten hazırlamış oluyorsunuz. Bu durumda ona “Ne hali varsa görsün” demek düşünülecek bir şey değil. O kadar yıllık evlilik sonucunda belirli bir noktada korunması gerekiyor. Nafaka kadınların mağduriyetine karşı bir korunma yöntemi. Ve hiçbir zaman şu kadar verilecek diye bir şey yok. Erkeğin ekonomik durumuna göre artan azalan, hâkimin takdirine göre belirlenen bir miktar.

KRİZDE SOSYAL POLİTİKALAR GERİLER AMA SOSYAL YARDIMLAR ARTAR
Kriz ve sosyal politika ilişkisini değerlendirecek olursak, kadınlar neyle karşılaşabilir?
Kadın ve erkek ayırmadan bakmak lazım. Türkiye’de krizin en önemli sonucunu istihdam meselesinde görmek gerekiyor. Kriz varsa, kapanan işletmeler varsa bir sürü insan da işsiz kalacak demektir. Bu durumda resmi rakamlarla yüzde 10 -11’i bulan işsizlik daha da artacak demektir. İşsizlik ise yoksullaşma demek. Sosyal yardımların bunu telafi etme gücü bugünkü haliyle bile çok yetersiz; artan işsizlik ve yoksulluk karşısında çok daha yetersiz kalacaklarına kuşku yok.
Biliyoruz ki, bir kriz durumunda işten ilk çıkarılanlar kadınlar oluyor. Kadınlar işverenlerin gözünde birtakım “arızaları” olan bir işgücü… İyi ve son derece verimli çalışmasına rağmen, geleneksel rolleri nedeniyle evin bakımı, çocuk bakımı ve buna benzer şeyler kadına ait… Bunlar da işverenin gözünde birer sorun; dolayısıyla işten çıkarmak söz konusuysa ilk önce kadınlar gelir akla.
Öte yandan, Türkiye’de işsizlik sigortasına sahip olabilmek için belirli koşullar var ve çok zaman kadınların kesintili çalışmaları nedeniyle bu haktan yararlanmaları daha da zorlaşmakta. Kaldı ki işsizlik ödenekleri yetersiz. Ücretlerin düşüklüğünü de göz önüne alırsanız, toplumda genel bir geçinme zorluğu söz konusu; eğitim, sağlık, yakacak gibi ihtiyaçlarını çok zaman sosyal yardımlarla sağlamaktalar. Örneğin 8-9 milyon insanın bir biçimde sosyal yardım aldığını görüyoruz. İşsizliğin artması sosyal yardımların da artmasını getirecektir. Bunun ilk işaretleri görülmeye başlandı. Geçtiğimiz gün gazetelerde vardı; İŞKUR meslek ve beceri kurslarına devam etmek koşuluyla kadınlara 400 TL aylık verecekmiş! Kısacası kriz döneminde, sosyal politikaların gerilemesi, buna karşın sosyal yardımların artması beklenebilir. Tabii, ekonomik durum düzelmez ve sosyal yardımlar yetmez olduğunda toplumdan daha ötesini beklemek de gerekir.


BU DEVLET SOSYAL DEĞİL, SOSYAL YARDIM DEVLETİ OLABİLİR ANCAK
Sosyal Politika kitabınızın tanıtımında “Sosyal dayanışma ve sosyal politika kavramlarını, ne yalnızca bazı ahlaki kaygılar ne de bazı teknik uygulamalar düzeyinde ele almak gerekir. Modern anlamda sosyal politika her şeyden önce siyasal bir seçimdir” cümlesi var... Peki AKP’nin 16 yıllık uygulamalarına baktığımızda, AKP’nin siyasal seçiminin ne olduğunu söyleyebiliriz?
Tabii ki neoliberal politikalar yönündedir. Başlıca kaygıları dünya piyasalarına eklemlenmek, sermaye girişini sağlamak, rekabet gücünü artırmak. Ancak, bu konularda koşullar pek yeterli olmadığı gibi, kendileri de bu koşulları değiştirecek politikalar uygulayamıyorlar; dolayısıyla, Türkiye’de neoliberal ekonomi politikaları devletin hâlâ belirleyici olduğu rant ekonomisi ve yandaş sermayenin büyütülmesi yönünde varlık kazanıyor. Bu anlayış ve politikalar ise, sosyal eşitlik ve adaletin daha da ötelenmesi anlamına gelmekte. Dolaylı vergilere yüklenen vergi politikaları adaletsiz; vergi afları vergi kaçırmayı ödüllendiriyor; ücretler düşük; işsizlik yaygın; grevler erteleniyor vb. gibi. Bu konular pek dile gelmese de, bazen itiraflar da görüyoruz; örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkça, “OHAL’in sermayenin işine yaradığını” söylediğini biliyoruz.

Zaten liberal ya da neoliberal politikaları benimseyen bir iktidardan sosyal eşitsizliklere aldırmasını bekleyemeyiz. Bugün tüm dünyada, Batı Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde bile, gelir dağılımı açısından, ücretler açısından artan eşitsizlikten, buna karşın aşınan sosyal politikalardan söz edilmekte; başlıca nedeni de neoliberal politikalara bağlanmaktadır.

Bu nedenle, aksini iddia etse ve halktan yana görünmeye çalışsa da, AKP iktidarının sermayeyi desteklediği, politikalarının bu yönde oluştuğu yadsınamaz. Evet, AKP döneminde sosyal yardımları arttığı bir gerçek; ancak halkın içinden, halktan yana olma iddialarını ancak bu yolla, sosyal yardımlar üzerine kurabilmekteler. Bunu da büyük ölçüde klientalist bir anlayışla, yani alış-veriş ilişkileri içinde uyguladıklarını da görüyoruz. Sosyo-ekonomik mağduriyetler çok ve yaygın olduğu için, bu lütuf politikalarının alıcısı da çok.

Türkiye’de olduğu gibi, sosyo-ekonomik hakları var etmeye yönelik sosyal politikalar uygulanmadığında elindeki tek araca, sosyal yardımlara yöneliyor; bu durumda da sosyal devlet değil, “sosyal yardım devleti” olabilir ancak. Türkiye’de işsizlik ve yoksulluk yaygın; herkesin sağlık güvencesi yok; herkesin eğitim olanaklarından adil bir biçimde yararlanma söz konusu değil; çünkü sosyal devlet de, sosyal politikalar da çok yetersiz. Buna karşın seçim zamanı onlardan oy istenecek; öyleyse popülist anlayış ve sosyal yardımlardan başka çare yok!…

Ancak sosyal yardımların mağduriyetlere etkisi geçici; tümden ortadan kalkmasını sağlayamıyor. Dolayısıyla dipteki mağduriyetler azalsa da, sosyal eşitsizlik ve adaletsizlik azalmayıp büyüyor. Her ne kadar üstü örtülmeye çalışılsa da, Türkiye’de gelir dağılımı ve ücret geliri açısından artan bir eşitsizlik söz konusu. Siyasal ekonomi anlayışı değişmedikçe, ne sosyal devletin hayata geçmesi ne de varolan eşitsizlik ve adaletsizliğin azalması mümkün. Yani, mesele, şu yasa, bu bakanlık, şu kurum meselesi değil; mesele, siyasal ekonomi anlayışı. Sosyal politika ile ilgili tartışmaların da temelde bunun üzerine oturtulması gerekir.

İlgili haberler
Kadınları güçlendirmek için Bakanlığın cebinden pa...

Kadına şiddetin arttığı, kadınların toplum yaşamının dışına itilmeye çalışıldığı bir dönemde Aile Ba...

Kadın politikası sosyal yardıma indirgeniyor

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesini değerlendiren Gülnur Elçik, bakanlığın sosyal yardım...

Yoksuluz... Kömür yardımını çocuk bezi almak için...

Diyarbakır’dan kısacık bir sohbetin gösterdiği ‘büyük Türkiye’ tablosu işte bu: Dağıtılan kömür yard...

GÜNÜN KİTABI: Sosyal yardım alanlar - Emek, Geçim,...

Türkiye’de sosyal yardım olgusunu, sosyal yardım alanların deneyimine ve yardımlar temelinde ürettik...

Binali Yıldırım ‘yeni sosyal devlet’ tanımını yapt...

TBMM Başkanı Binali Yıldırım, kadınlara yapılan sosyal yardımlara dikkat çekerek ‘Sosyal devletin ay...

Sosyal devletin ölçüsü ne ola ki!

Devlet sosyal yardım için ‘çok mu abarttık’ demeye, kadınlara verdiği üç kuruşa göz dikerek başladı,...