Karantina da yoksula değil, zengine…
Ev işçisi Esma anlatıyor: Evde hasta varsa bir odada karantinaya alın diyorlar. Bizim küçücük iki odamız var. 4 çocukla ben kimi nasıl karantinaya alacağım? Karantina da yoksula değil, zengine…

Türkiye gibi kadın istihdamının düşük olduğu ülkelerde ekonomik koşullar kötüye gitmedikçe kadınların ev dışında başka işlerde çalışmaları pek kabul görmez. Çalıştıkları zaman ise -bilhassa alt sınıftaki kadınların- elde ettikleri geliri harcama inisiyatifi genellikle aile içindeki erkeklerin kontrolünde oluyor. Diğer taraftan, erkekler ev içi iş bölümünde çoğunlukla sorumluluk almadıkları için, orta ve üst sınıftan kadınların çalışma hayatı içinde yer alabilmesi ise ev ve çocuk bakımı gibi hizmetleri bir başka kadına devretmesi ile ancak mümkün olabiliyor. Çünkü ev bakım hizmetleri, cinsiyete dayalı işbölümünün yaygın olduğu toplumlarda kadınların sorumluluk alanı dahilinde görülüyor.

Esma da eşi çalışamadığı için çalışmak zorunda kaldığını söyleyen ev işçilerinden sadece biri. 41 yaşında, dört çocuk sahibi. En büyük kızı yeni evlenmiş, diğer üç çocuğu ise lise ve ortaokulda öğrenci... Eşi dört yıldır işsiz. Fabrikada çalışırken işten çıkartılmış. Bir gün işe giderken işçi servisinin kaza geçirmesiyle yaralanmış, bacağında kalıcı hasar oluşmuş. Aksayarak yürüdüğü için de iş bulmak da zorlandığını söylüyor.

Üçü okula giden dört çocukla birlikte altı kişinin geçimi tek başına sağlamak konusunda yaşadığı zorluğu şöyle anlatıyor: “Ben gündeliğe gidiyorum, geçinmeye çalışıyoruz. Haftada bazen 3, bazen 4 gün gidiyorum. Onlar da yarım gün zaten. Eğer düzenli gidersem haftalık 300-350 lira geçiyor elime. Bu para hangi ihtiyacımıza yetsin ki. Herhangi bir kurumdan destek de almıyoruz. Ben daha önce başvurdum, eşimin çalıştığı zamanlar sigortamız var diye vermediler. Eşim işsiz kalınca oturduğumuz gecekondunun da kirasını, elektriğini, suyunu ödeyemedik. Antep’te sığınak gibi en kötü yerlerde bile kira 500-600 TL olmuş. Bir tanıdığın yönlendirmesi ile Güvenevler’de bir apartmanın kapıcı dairesine yerleştik 6 yıl önce, temizlik karşılığı oturuyoruz. Sosyal yardıma tekrar başvurduğumda adres sordular, Güvenevler dediğimde “zengin mahallesinde oturuyorsun, sana yardım eden çoktur” diye düşündüler herhalde, vermediler yine.

DİNLENMEDEN, MOLA BİLE VERMEDEN…
Daha önce hiç çalışmadığını söyleyen Esma, eşi çalışırken her ne kadar kıt kanaat geçinseler de çalışmayı düşünmemiş. Ama kapıcı dairesine taşınınca ve eşi de işsiz kalınca çalışmak zorunda kalmış. “Çevremizde durumu iyi olup bizi destekleyecek kimse de yok” diyor. Kapıcı dairesinde kalan pek çok kadın gibi eşi tarafından kontrol edilebilir bir alan olduğu için daha güvenilir kabul edilen yaşadığı apartmandaki dairelerin temizliğine gitmeye başlamış öncelikle. “Eşim çalışırken benim çalışmamı istemiyordu. Ama uzun süre iş bulamayınca ses etmedi” diye de ekliyor.

Başlangıçta tedirgin olduğunu ancak daha sonraları işverenlerin onu “aileden biri gibi” görmeye başladıklarını, kendisinin de onları öyle gördüğünü söylüyor. Ama bu “aileden biri gibi” olma hali emek sömürüsüne de kapı aralıyor. Ona yakın davranan işveren, bu yakınlığın da getirdiği bir “samimiyet”le daha önceden belirtilmeyen ek işleri yapmasını ya da belirlenen saatten daha fazla çalışmasını isteyebiliyor. Burada zora değil de rızaya dayalı sömürü gündeme geliyor. Diğer taraftan despotik yollarla bunu talep edenlerin de olduğunu şöyle anlatıyor: “Ben çocuklarımı hazırlayıp kahvaltı bile yapmadan çıkıyorum çoğu zaman. Gittiğim evlerden bazılarında kahvaltı edip etmediğim bile sorulmuyor. Senden sadece iş bekliyorlar. 3’e, 4’e kadar çalıştırıp yarım gün parası veriyorlar. Dinlenmeden, mola bile vermeden… Hatta paranı bile kesmeye çalışıyor, onun pazarlığını yapıyorlar. Bunu yapanlar genelde zengin olan, yokluğun halini bilmeyen kişiler. Kendileri hep tok olduğu için açın halinden anlamayan kişiler. Orta gelirler senin halinden anlayıp fazlasını vermeye çalışıyor. Beklentisi hem zaman hem de emek olarak verdiği paranın çok üzerinde. Elindeki parayı her yere savurur ama bizim emeğimize gelince onun pazarlığını yapar.”

ARTIK ÖNCELİĞİMİZ KARNIMIZIN DOYMASI
Ev işçiliği; işin düzensiz, çalışma saatlerinin değişken olması, sabit bir ücret olmaması sebebiyle belirlenen ücretin daha ziyade işverenin insafında olması gibi sorunların yanı sıra sosyal güvencenin de çoğunlukla bulunmadığı iş alanlarından biri. 2015 yılında ev hizmetlerinde çalışanlar ile ilgili yasal değişikliğe gidildi. Buna göre; ayda 10 gün veya daha fazla süreyle çalıştırılanların tüm sigorta kollarına tabi olarak SGK’ya bildirilmeleri gerekirken, ayda 10 günden az çalışanlar için çalıştıran kişinin sadece iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortası primi ödemesi gerekiyor. Ancak düzenli takibi yapılmadığı için ev işçisi kadınların büyük çoğunluğu hâlâ sigortasız çalışmaya devam ediyor, her yıl çok sayıda iş kazası olurken pek çok kadın da hayatını kaybediyor.

Esma da sigortasız çalışan ev işçilerinden biri olarak bir eve çoğunlukla haftada yarım gün bazen de bir gün gittiğini söylüyor. Bu da ayda iki ya da dört güne karşılık geldiği için kimse sigorta yaptırmıyor. Bazı zengin ev sahiplerinin ise sigorta yaptırmamak için bir kişiyi ayda 10 günden fazla çalıştırmak yerine aynı işi iki farklı kişiye yaptırdıklarını söylüyor ve ekliyor: “Artık sigorta da önceliğimiz değil ki, karnımız doysun diye bakıyoruz.”

GÜNLÜK KAZANIP, GÜNLÜK YİYEN İNSANLARIZ, BİR GÜN İŞE GİTMESEK AÇIZ
Diğer taraftan, her kesimi tehdit eden ama ileri yaşta olanlar gibi yoksulların da büyük tehdit altında olduğu Covid-19 salgınından Esma da olumsuz etkileniyor. Bazı ileri yaştaki ev sahiplerinin risk altında olması sebebiyle gelmesini istemediklerini söylüyor. Ayrıca herhangi bir olumsuz durumdan kendisinin sorumlu tutulabileceği endişesiyle kendisi de devam etmek istememiş.

“Onlar benden korkuyor ama ben de onlardan korkuyorum. Evlerine gelip gidenler oluyor mesela, onlar virüs taşıyor olabilir mi diye tedirgin oluyorum ama ne yapabilirim ki? Gitsem salgından öleceğim, gitmesem çocuklarım aç kalacak. İşe gitmeyi tercih ederim. Gitsem ölüm getireceğim, gitmesem de o ölüm gelecek. Bizler günlük kazanıp, günlük yiyen insanlarız, bir gün işe gitmesek açız. Bugün kazandığım parayla markete gidip bugünlük yiyeceğimizi alabiliyorum ancak, çünkü her şey çok pahalı. 85 TL para alıyorum, ona da 3-5 parça bir şey alabiliyorum zaten. Yarın iş yoksa ekmek de yok. Bir de çocuklar okula gidiyor. Burası zengin mahallesi, diğer çocukların durumu iyi. Onlarda gördüklerine özeniyorlar. Onlar kitap alınca benimkilerin kitabı olmayınca olmuyor. Üzülüyorlar. Bir kırtasiyeden borçla test kitaplarını aldım. Çalıştıkça götürüp taksit taksit ödüyorum.”

Uzmanlar sık sık bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin virüsle mücadelede önemli olduğunu belirtiyor. Bağışıklık sisteminin güçlü olması da bir yanıyla sağlıklı beslenmeyi gerektiriyor. Esma ve Esma ile aynı koşullarda yaşamak zorunda kalan milyonlarca emekçinin temel gıda maddelerinden dahi yoksun olduğunu söylemek mümkün. Sağlıklı beslenemediklerini söylerken gücü yettiğince almaya çalıştığını ama yetiştirmekte zorlandığını ifade ediyor; “100 gr. peynir 5 TL. 10 liralık peynir çocukların bir kahvaltısına ancak yetiyor.”

KENAR MAHALLELERE GİDİN KİMSE EVİNDE DEĞİL
“Virüs ayrım yapmıyor da yoksullar etkileniyor en çok. Zengine ne oluyor ki. Evlerine girip kapılarını kapatıyorlar, ne lazımsa telefon edip evlerine getirtiyorlar. Ama biz pazara, inşaata, fabrikaya gitmek zorundayız. Mesela kenar mahallelere gidin kimse evinde değil, herkes bir sebeple dışarıda ama bu zengin mahallelerinde herkes evinde. Karantina da zengine... Yoksul sokakta, ekmek peşinde... Bize diyorlar ki evde hasta varsa bir odada karantinaya alın. Mesela bizim küçücük iki odamız var. 4 tane çocukla ben kendimi ya da ailemden birini nasıl karantinaya alacağım? Virüs zengini de vuruyor da ölme ihtimali yüksek olan yine biz yoksullar.”

Alınan önlemlerin yeterli olduğunu düşünmüyor: “Fabrikalar çalışıyor, inşaat işçileri çalışıyor. Biz çalışıyoruz. İnsanlar çalışmak zorunda. Çevremde işten çıkarılan ve şu an maaş ya da tazminat almayan insanlar var. Kardeşim böyle mesela. Ne olacak bu kadar insan? Bunların sağlığı önemli değil mi?”

Esma güvencesiz çalıştığı için, emeğinin görünmediğini, bu süreçte ücretli izinli sayılması gibi bir durumun söz konusu bile olmadığını söylüyor. Şimdiye kadar çalışmaya gittikleri arasından kimsenin işe gelememesi halinde geldiğini varsayarak ücret ödemeye devam edeceğini söyleyen de olmamış. “Olacağını da düşünmüyorum. Durumları olmadığından değil, herkes kendini düşündüğü için. Bir komşu, sokağa çıkma yasağı gelebilir, evine yiyecek al, yoksa paran, ben alayım dedi. Ama insan söylemeye utanıyor. “Çalışıyorum ben, alırım” dedim. Parası olan gidip alıyor, market rafları boşalmıştı geçenlerde. Olmayan ne yapsın, nasıl alsın” diyor.

BİZ SADAKA İSTEMİYORUZ, EMEĞİMİZİN KARŞILIĞINI İSTİYORUZ
Cumhurbaşkanının ilan ettiği bağış kampanyasına ilişkin ise bu işin bağışla olamayacağını, diğer ülkelerde olduğu gibi işsiz kalanlara ve ihtiyaç sahiplerine maaş verilmesi gerektiğini aktarıyor: “Nereye kadar bana birileri yardım edecek. Kimse sadaka alan olmak istemez. Ayrıca daha önce de böyle paralar toplandı ya da bilmem kaç kişiye yardım edildi deniyor. Ama ben hiç görmedim. Bana verilmedi, çevremde de kimseye bir şey verildiğini görmedim. Mesela kız kardeşim; evi bile yok doğru dürüst, baraka gibi bir yerde kalıyor beş yetimiyle. Bu sene yağmur yağınca evin üstüne naylon çekerek oturdu. Kocası ölmeden BAĞ-KUR yaptırmış. Ölünce bir şekilde maaş bağlandı. O da 800-900 TL. Okula giden beş çocukla, öyle bir evde o parayla nasıl geçinsin? Ama yardım için başvurduğunda “senin emekli maaşın var” diyerek vermediler. Şimdi toplanan yardımlar, destekler nereye gidiyor bilmiyorum ki. Eğer bana ya da kardeşime sıra gelmiyorsa bizden daha kötü durumda olanlar var demektir. Bu da sorun değil mi? O yüzden oradan bir destek gelir diye umudum yok. Sadakanızı, fitrenizi şimdiden verin Ramazan’ı beklemeyin deniyor. Ama biz sadaka istemiyoruz ki. İnsan gibi yaşamak istiyoruz. İş istiyoruz, emeğimizin karşılığını istiyoruz. Emeklilerin ikramiyesi bir ay önce verilecek diyorlar. Hak olan bir şey sanki lütufmuş gibi anlatılıyor. Elektriğe, doğalgaza zam yapılmayacak deniyor. Destek bu değil ki! Destek zam yapmamak değil para almamak.”
İlgili haberler
KORONA GÜNLERİNDE HAKLARIMIZ VAR: 3 soru 3 cevap!

Koronavirüs nedeniyle işlerin durması işçilerin suçu değil. İşçilerin salgın gerekçesiyle işten atıl...

Korona salgını ve tekstil işçisi kadınlarla dayanı...

Tekstil işçisi kadınların hakları için mücadele eden FEMNET örgütü, tekstil şirketlerine yönelik sal...

Suriyeli mülteci Adile: Koronavirüs öldürmezse açl...

Suriyeli mülteci Adile, koronavirüs tehlikesinden sonra koşulların kendileri için daha da zorlaştığı...