O belgelerde işçi Ayşe’nin adı yok
Reza Zarrab’ın hükümet yetkililerine dağıttığı rüşvetler, Erdoğan’ın yakınlarının Man Adası’na akıttığı milyonlar...Tüm bunların yanında sömürünün en ağırını yaşayan işçi kadınlar...

Ülke gündemi Reza Zarrab’ın Türkiye’de hükümet yetkililerine, kamu görevlilerine milyon dolarlarla dağıttığı rüşvetler, yolsuzluk ve hayali ihracat iddialarıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakınlarının vergi cenneti Man adasına milyonlarca lira akıttığını gösteren belgelerle çalkalanıyor.
İşçi ve emekçiler ise çalışma koşulları her geçen gün daha da ağırlaşırken hiçbir şeye yetmeyen ücretler, her gün yapılan zamlar, artan vergilerle boğuşuyor. Üstüne Çalışma Bakanı, belirlenecek yeni asgari ücret konusunda işçiden ‘fedakarlık’ istiyor.
Peki, sömürünün en ağırını, yoksulluğun en derinini yaşayan işçi kadınlar bu tablo için ne düşünüyor? İstanbul ve Kocaeli’den çeşitli işkollarında çalışan kadınlara sorduk.

BİZ ÜÇ KURUŞA ZOR KOŞULLARDA ÇALIŞIRKEN...
Önce Kocaeli’deyiz. Tayaş çikolata fabrikasında çalışan bir kadın işçi, “Biz üç kuruşu kazanırken canımız çıkıyor, başkalarının çalması çok zoruma gidiyor” diyerek başladığı söze şöyle devam ediyor: “Çok zor koşullarda çalışıyorum, ellerim yara bere içinde. Çalışırken su içmeye bile izin alıp gidiyoruz. Ne kadar az su içersen o kadar iyi. ‘Hadi hadi’ diye başımızda dikiliyorlar, böyle şartlarda çalışıyoruz. Bizim bu koşullarda kazandığımız paranın yarısı vergiye kesilirken başkalarının bunları çalması kabul edilebilir şey değil.”

‘MİLLETE KURULMUŞ KUMPAS’ DİYORLAR AMA...
Otomotiv yan sanayisinde çalışan bir kadın işçi de rüşvet ve yolsuzluk iddialarına tepkisini şöyle dile getiriyor: “Ne söylenebilir ki! 45-50 milyon avro sadece bir kişiye verilmiş, uluslararası bir hırsızlık olayı var. Dün Fetullah Gülen için “Kandırıldık” dediler, Reza Zarrab daha bir sene önce yılın iş adamı seçildi. Dün kahraman olan bugün hain ilan ediliyor. Bir sürü belge çıktı ama hâlâ ikna edici tek bir açıklama yok. ‘Milletimize kurulmuş bir kumpas’ deniyor. Pardon ama o belgelerde bu ülkenin bakanlarının, cumhurbaşkanının yakınlarının adı geçiyor, işçi Ayşe’nin değil.” Kendileri içinse koşulların giderek ağırlaştığını belirten kadın işçi, “Şu an vergi diliminde yüzde 27’ye girdik, kasımda 1.100 lira para aldım. Mecburen mesaiye kalıyoruz ama mesai parası da yıl sonunda elimize geçiyor, en çok vergi bizden kesiliyor. Gerçekten ciddi bir geçim sıkıntısı var, bekar olduğum halde ben bile adım atarken düşünüyorum” diyor.

ONLARA ‘SİZE BU HAYATI YAŞATMAYACAĞIZ’ DEMELİYİZ
Atanamadığı için ücretli öğretmenlik yapmak zorunda kalan başka bir kadın ise “Bu yolsuzluk belgeleri açıklandığında düşündüm, ne kadar süre çalışsam bu söylenen paraları kazanabilirim diye. Ama öyle bir dünya yok” diyor. Bu yılın başında ücretli öğretmenlik için başvurmuş ama çıkmamış. “Okulların açıldığı ilk iki ay işsiz kaldım, evlere temizliğe giderek geçimimi sağladım. Günde 100-150 lira arasında para alıyorsun ama canın çıkıyor” diye anlatıyor. Bu ayın başında yeniden ücretli öğretmenlik yapmaya başlamış. Ancak bu kez de düşük ücret ve angaryadan şikayetçi: “Aldığımız para asgari ücret bile değil ve okullarda ne kadar angarya iş varsa bize yaptırıyorlar. Biz bu kadar kötü koşullara mahkum edilirken bu insanlar bizim paramızla sefa sürüyor. Yolsuzlukla mücadele edilmeli ama bunu biz yapmalıyız. Onlara ‘bizden çaldıklarınızla size bu hayatı yaşatmayacağız’ demeliyiz.”


BİZİM GÜNDEMİMİZ ASGARİ ÜCRET
İstanbul’da ise Pendik’e bağlı Esenyalı Mahallesi’nde yaşayan kadınlarla görüştük. Gebze’de kurulu bir kozmetik firmasında çalışan bir kadın, işçilerin gündeminin asgari ücret zammı ve taşeron işçilere kadro açıklaması olduğunu söylüyor. Geçtiğimiz günlerde işyerinde patronun “personelle iletişim kopukluğunu gidermek” amacıyla düzenlenen toplantıda geçen bir konuşmayı aktarıyor: “Yaklaşık 20 işçi katıldık toplantıya. İş, hal hatır sormadan zam konusuna geldi. Bir kadın arkadaşımız ‘Asgari ücrete zam verilecek, bunun yanında siz de enflasyona bakarak zam yapacak mısınız’ diye sorduğunda patron ‘Enflasyon oranı bizim bütçemizi aşar’ dedi. Arkadaşımız ‘Enflasyon demeyelim o zaman, asgari ücret üzerinden yapılan zam ve kıdem zammından sonra ekstra bir zam yapacak mısınız?’ diye tekrar sordu. Patron bunu görüşmeye alacağını söyleyerek geçiştirdi. Bu, yapmayacakları anlamına geliyor.
Biz asgari ücret artı kıdem alıyoruz. Çalıştığımız seneye göre 50 lira maaş ekleniyor. Maaşımız 1450 lira artı kıdem farkı. 10 yıldır çalışan işçi de asgari ücret ve 250 lira kıdem alıyor. Bir de 10 sene çalıştığı için bonus olarak 250 lira veriliyor. Ama işe mazeret bildirmeden gitmediğinde bir aylık bonusu alamıyorum. Bir işçinin yılda iki kere rapor alma hakkı var. Bunun dışında rapor aldığında da aylık bonuslardan yararlanamıyor.”

TAŞERON VAADİ ZARRAB GÜNDEMİNİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN
Çay saatinde bir araya geldiği diğer işçi kadınların da temel gündeminin geçim sıkıntısı ve taşeron işçiliğin kalkacağı açıklamaları olduğunu belirtiyor. “Bir arkadaşım taşeronun kalkacağını, asgari ücretin 1800 lira olacağını söyledi. Ona ‘DİSK’in bile taşeronun kalkacağından haberi yok sizce bu mümkün mü’ diye sordum. Bunun Reza Zarrab ile ilgili gündemi değiştirmek için konuşulduğunu söyledim. Diğer kadın işçiler de hemfikir oldu. Aslında taşeronun kalkmayacağını, sadece kamuda kalkacağını düşünüyorlar. Konuştuğum işçilerin çoğu AKP’ye oy vermiş, hâlâ da destekliyorlar. İçlerinde sessiz kalan bir işçi arkadaş vardı sadece, sebebini sordum; ‘Diğer işçiler koyu AKP’li olduğu için çekindim, konuşmadım. İç içe çalışıyoruz, fabrikada zaten gruplaşmalar var. Dışlanırsam sıkıntı yaşarım’ diye yanıtladı beni.”

TELEVİZYONDAN İZLEDİĞİMİZ KADAR...
Zehra ise Zarrab’ın iddialarına inanmıyor. Hatta 16 yıllık evliliğini bitiren ekonomik sıkıntılardan da Zarrab’ı sorumlu tutuyor: “Reza Zarrab ajan, Amerika’da ülkeyi sattı. Yabancı şirketler ve patronlar ‘bu kadar rüşvet dönen bir ülkede biz neden iş yapalım’ deyip geri çekti. Bu ajan yüzünden bizim yuvamız yıkılıyor...”
Sondaj işçisi eşinin, kardeşiyle birlikte başka bir ilde çalıştığını söyleyen Zehra, boşanma aşamasına getiren süreci şöyle anlatıyor: “Yurtdışındaki firmalar işlerini ülkemizden çektikçe bir sürü ekonomik sorun yaşamaya başladı. Borçları kapatmak için kredi kartlarından para çekmiş, ödeyemeyince de iyice bunalıma girdi. Kendi sorununu çözmek yerine bana ve çocuklarını ‘siz bana yüksününüz, git sana baban baksın diyerek’ ayrılmak istedi.”
Zarrab’ın rüşvet itiraflarını “Bakanlar rüşvet almış olabilir ama iftira da olabilir. Nereden bilebiliriz ki? Bunlar adamların evlerine girip ayakkabı kutularına paraları koyup sonra ihbar etmiş de olabilirler” diye değerlendiriyor. Hükümetin Zarrab’la ilgili daha önceki açıklamalarını hatırlattığımızda ise “Ne yapalım? Bunlar kötü de diğerleri de laikliği dayatarak bizi dinsizleştirmek istiyor. Bu iktidar dinimizi yaşamamıza izin veriyor, imam hatip okulları ve camiler yapılıyor. Kızlarım kapanmak istediğinde rahatlıkla üniversitede okuyabilirler” diyor.
Zehra bir yandan “Hükümet dış borçları bitirdi, Avrupa’ya rest çekebiliyor” derken, diğer yandan “Doların durumu ortada. Hem zaten bizim bu kadar paramız var mı ki çalınsın!” diye konuşuyor. “Madem bu kadar paramız yok neden böyle bir açıklama gelmiyor hükümetten?” diye sorduğumuzda ise “Biz de televizyondan izlediğimiz kadarını biliyoruz” diye yanıtlıyor.

İlgili haberler
Öfkenin, hakikati ortaya çıkaracak bir müdahaleye...

Yuttukları, dağıttıkları, cebe indirdikleri her bir kuruşta bu kadınların, bu gençlerin, bu bebekler...

Sermayenin ‘kadın dostluğu’ pul pul dökülürken...

Sermayenin niyeti malum; işçi pazarını kendince disipline etmek için kadınları, çalışma yaşamının da...

Ömür boyu çalışsam göremeyeceğim paradan 3-5 lira...

Ülke Reza Zarrab’ın hükümet yetkililerine dağıttığı rüşvetler ve Erdoğan’ın yakınlarının vergi cenne...