
Dini yapılar içinde kadınları anlattığım, “Görünmeyen Cemaat, Mürideler” kitabını yazdıktan sonra katıldığım hemen her panelde sorulan sorulardan biri de kadınların bu yapılar içerisinde nasıl kalabildikleri. Yanıtım basit: Dahil oldukları İslami cemaat sayesinde ilk kez yaşadığı ilçeden dışarıya çıkabilen kadınlar için bu yapılar büyük bir “şans.”
Şans sözcüğünün tam oturmadığının, hatta oksimoron durduğunun farkındayım. Gerçeklerle politik doğruculuğu yan yana koyduğunuzda, kadınların bu yapılardaki varlığı izaha muhtaç konulardan biri. Yani nasıl olur da özgürlüğünün elinden alındığı, yok sayıldığı bir yerde kadın mutlu olabilir? Kitabımın son bölümü için söyleşi yaptığım isimlerden biri Zeynep Sayın’dı. Ona meselenin bu yönünü sorduğumda, “Biz kadınları kendi mutluluğuna zorlayabilir miyiz?” demişti. Kilit bir soruydu; meselenin karmaşık tarafına işaret ediyordu.
Eğitim hakkı verilmeyen, kamu ya da özel sektörde çalışmayan, ekonomik bağımsızlığı olmayan; kayınvalide, kayınpeder, koca ve çocuklarla sınırlı bir hayata sahip, kentin çeperlerinde yaşayan kadınların çoğu bu cemaatler sayesinde şehrin diğer semtleriyle tanışıyor. Üstelik bunu yaparken ilk kez dışarı çıkmak için kimseden izin almak zorunda kalmıyorlar.
Çünkü bu yapılar, birçokları için “alemdeki en güvenilir, emin eller.” Paradoksa bakın ki, bir yere bağlanıp yasaklar altına girmekle kavuşulan bir özgürlük alanı bu. Bir tutsaklık olarak özgürlük… Ülkedeki kadınların çaresizliğine dair çok şey anlatıyor. Bunun ötesinde, kadınlar bu dini yapılar içinde sosyalleşebiliyor, çekirdek ailesinin dışına çıkabiliyor, birkaç metrekareyle sınırlı yaşam alanlarını genişletebiliyor.
Evet, özgürlüğe kavuşmanın türlü yolları var. Ama bu kadınlar için yok. Sol siyaset ve kadın hareketi uzun süredir ana arterlerin dışına çıkamıyor; kenarlara, ötelere ulaşamıyor. Böyle bir heves doğmadığı için, buna motivasyon verecek çıkar olmadığı için ya da türlü imkansızlıklar yüzünden. Taşradaki kadın da, İstanbul’un Zeytinburnu, Güngören, Sultangazi’sindeki kadın da bu anlamda yapayalnız. Yüksek siyasetin polemik üreten dili de buralarla ilgilenmiyor.
İtaatin öteki adı: İnanç
Panellerde sıkça gelen bir diğer soru ise “inanmaları.” Nasıl olur, nasıl kanıyorlar? Kadın ve erkek dindarlığı ayrı ele alınması gereken konular ama bu sorunun erkek müritler için sorulduğunu hiç duymadım. Ya da erkeklerin bu yapılara nasıl ikna oldukları…
Sorudaki muhakemeyi eksik bulduğumu itiraf etmeliyim. Ömrü İslami telkinler ve dinin tehditleriyle geçen bir kadının öte dünyasını garantilemek istemesi bana şaşırtıcı gelmiyor. Daha baştan Tanrı’nın varlığının çoğu kez insanlığı korkutmak için olduğu unutuluyor. Sofu seviyede kadınlarla konuşurken yaşadığım şeylerden biri, bende karşılığı olmayan kimi sözcükleri yeniden tartmaktı: cehennem, yasak, günah gibi… Elbette erdem ve ahlakın üstünü çizdiği şeylerde çoğumuz mutabıkız ama soyut bir tehditle hayatını dizayn etmek başka bir mesele. Kadınların bağlılıklarını buradan okumak, bazılarımız için önemsenmeyecek kadar kolay bir yerde duruyor.
Tıpkı umut gibi, inanma da yanılsamaya dönüşür ve tehlikeli hale gelebilir. Bir Nazi askerinin hikayesinde geçtiği gibi… Sovyet askeri, Hans adındaki askere son nefesini verirken ağzındaki kanı temizlemesi için su vermek ister. Hans kabul etmez; “Heil hitler” diye mırıldanmayı sürdürür. (1) İnanan insanın sıradanlığının ürkütücü bir yere gelmesi hep olasıdır, insanlık tarihi bunun örnekleriyle dolu.
İşte tam da burada, “Buna nasıl inanırsın?” sorusu anlamsızlaşır. Kadınların cemaatlerde kalışını anlamaya çalışmak, onların seçimlerini mazur görmek değil; içinde bulundukları gerçekliği görmek demek. Çünkü mesele, “nasıl inanıyorlar?” sorusunu sormaktan çok, o inancı başka türlü yaşamalarına imkân tanıyacak bir toplumsal düzeni kurup kuramayacağımızda düğümleniyor. Asıl yanıtlanması gereken soru bu.
Her konunun gelip dayandığı yer ise sınıfsal kompozisyon. Genel bir hüküm vermek istemem ama bu yapılar içindeki kadınların çoğu alt gelir gruplarına mensup. Mevcut iktidarın da yol verdiği, istediği bu. Diyarbakır’ın bir köyünde Menzil, Trabzon’da İsmailağa cemaati, Adana’nın dağ köylerinde Süleymancılar… Fark etmiyor. Kadına bakışta zaten ortaklaşıyorlar ve amaç hasıl oluyor. Kaldı ki Anadolu’nun ücra köylerinde devletin özellikle eğitimden kademe kademe çekilip, eğitimi tarikat ve cemaatlerin eline bırakalı çok oldu.
Örgütlenmenin sessiz gücü: Mürideler
Unutulan bir diğer konu ise cemaatlerin örgütlenmesinde büyük önem teşkil eden kadınların AKP’yi iktidara taşıyan belediyecilikte paha biçilmez payları. Bugün Cumhurbaşkanı olan, o zamanın İstanbul Belediye Başkanı Erdoğan’ın arkasında İstanbul’u sokak sokak gezen kadınlar vardı. İktidarın sessiz gücü, müridelerdi.
İstanbul’un her semtinde ama özellikle kentin iktisadi olarak zayıf kesimlerinde güçlü olan cemaatlerin en önemli özelliği, dini sohbetler aracılığıyla kadınları haftada bir buluşturması. Bu buluşmalarda yalnızca Kur’an okunmuyor, hadis konuşulmuyor; siyasal İslam’ın nasihatleri, “şeyhe” ve “efendi babaya” aracı olan kadınlar sayesinde gündelik hayata sokuluyor. Bu sohbetlerde siyasi figürlerden tutun da televizyonda neyin seyredileceğine kadar kadınlara türlü tembihler veriliyor. Buradaki kadınlar, evde, uzun vadede çoğunluğun içinde ideolojinin yeniden üreticisi olarak karşımızdalar.
Her ilçedeki ablalar, vekil anneler, şeyh anneler, -isimlendirme cemaatten cemaate değişiyor- kendi “derslikleri”nden diğer adıyla talebelerinden sorumlu. Bu dini sohbetlerde kadınlar, hiyerarşik olarak üstte gördüğü “hocalarına” hayatlarındaki her konuyu aktarıyor ve ne yapmaları gerektiğine dair akıl alıyorlar. Konu kız çocuğunun okutulması da olabilir, kocadan görülen şiddet karşısında ne yapılacağı da…
Belediyecilikten iktidara: Siyasetin görünmez teşkilatı
Peki AKP bu cemaatleri nasıl kullanıyor? Geçtiğimiz yıl Fransız gazeteci bir arkadaşım, “Sayısı bu kadar az olan dini yapılar neden bu kadar güçlü?” diye sormuştu. 2022’de Metropoll yaptığı araştırmada, “Herhangi bir tarikat ya da cemaatle bağlantınız var mı?” sorusuna katılımcıların yüzde 4,3’ü “evet” yanıtını vermişti. Sayıca azınlık olsalar da toplumsal katmanlara hassasiyetlerde bir “fren” mekanizması işlevi görebiliyorlar. Ayrı ayrı her tarikat koluna mensup binlerce mürit ve müride, egemen gücün dilediği vakit seçmen, mücahit ya da ideolojisini yayacak militan olabilir. Denilebilir ki bu faaliyet içinde olan insanlar yedek güç; kadınlar ise bu görev dağılımında siyasetin görünmez teşkilatı.
Siyasal İslam sınıfsal zeminle besleniyor. 23 yıl içinde arazi tahsisleri, imar izinleri, ihaleler yoluyla İslamcı sermaye grupları kayırıldı. Öte yandan milyonlar, şeriatın ekonomi politiği için örgütsüz, itaatkâr, ucuz iş gücü haline getirilmeye çalışıldı. Bu dini yapılara mensup insanlar, bu anlamda da kullanışlı.
Yazıyı bitirirken meselenin tarihsel arka planını kaçırdığım düşünülmesin. Siyasal İslam bu topraklara bilhassa 12 Eylül’den sonra yerleştirildi. Merkez sağın ideolojik müktesebatında tarikat ve cemaatlerle göbek bağı hep vardı. 1950’li yıllarda sağ, kendisini “mukaddesatçı” olarak ifade ediyordu. 1980’den sonra “siyasal İslam” ifadesi kullanılmaya başlandı. Türkiye’nin sınıfsal gelişimi, kültürel donatılar ve birçok değişkenler siyasal İslam’a uygun hale getirildi.
Bugün cemaatlerin kadınları kuşatan görünmez ağı, sadece inançla değil, sınıfsal eşitsizliklerle de örülmüş durumda. Özgürlüğe dair en dar ihtimallerin bile cemaat kapısından geçiyor olması, bu topraklarda siyasal İslam’ın nasıl kökleştiğini anlatmaya yetiyor.
1- Lea Ypi, Her Şey Parçalanırken Büyümek, YKY Yayınları, 3. Baskı, 2024.
Fotoğraf: Jose Aragones/Pexels
İlgili haberler
Medeni hakların tasfiyesinde tarikat ve cemaatler
Gizli koalisyon ortağı olarak kanatlarının altına alan, her birini okul, yurt, kuran kursu açmaya yö...
‘Gül gibi yuvalanan’ tarikatlar, cemaatler
Tarikat ve cemaatlerin at koşturduğu bir toplumsal ekonomik düzen, kadınlar ve kız çocukları… Sevda...
Cemaatlerdeki kadınlar sorguluyor
Rukiye ve Nazlı Kağıthane’de İsmail Ağa Cemaati’nin sohbetlerine katılan kadınlardan... Öncesinde bi...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.