Sağlık işçisi Çiğdem: Kadro sözde, geçim derdi gerçek
12 yıldır Sağlık Bakanlığı bünyesindeki bir hastanede çalışan sağlık işçisi Çiğdem taşerondan kadroya geçirilen binlerce sağlık işçisinden biri. Koronadan, geçime, hak kayıplarına kadar derdi çok...

696 sayılı KHK ile kadroya geçirilen binlerce sağlık işçisinden biri Çiğdem, 12 yıldır Sağlık Bakanlığı bünyesindeki bir hastanede çalışıyor. Üniversite öğrencisi iki çocuğu var. Eşi hastalık nedeniyle çalışamadığı için 4 kişilik evin geçimi Çiğdem üzerinden sağlanıyor. KHK ile kadroya geçirildikten sonra ciddi hak kayıpları yaşadığını söylüyor. “Maaş bir yana, bir çift terlik, bir iş kıyafeti var. İş kıyafetini ertesi gün yeniden giyebilmek için her akşam eve götürüp yıkamak zorunda kalıyorum” diyor. 

Öğle saatlerinde İstanbul’da bir devlet hastanesinin önündeyiz. Sarı taksilerin biri durup öbürü kalkıyor, taksiden inenler telaşlı, kaldırımda bekleyenler onlara göre daha sakin. Hastaneye girip çıkanların arasından seri adımlarla sıyrılan Çiğdem beliriyor karşımızda. Ellerini üniformasının cebinden çıkarıp, uzaktan başıyla selamlıyor bizi. Çiğdem önde biz arkada hastanenin karşısındaki büfeye yöneliyoruz. Alt katı boş olan büfenin içindeki başka bir kapıdan üst kata çıkıyoruz. Burada geneli üniformalı sağlık çalışanlarıyla karşılaşıyoruz. Cebinden çıkardığı mendil ile masayı birkaç el hareketiyle silen Çiğdem, “Hastanenin çevresinde sigara içmek yasak, 15 dakikada da çok uzaklara gidemezsin o yüzden sağlık çalışanları molalarında burada çarçabuk sigarasını çayını içip hastaneye dönüyor” diyor.

Çiğdem az önce önünde beklediğimiz koca hastanenin 10 temizlik işçisinden biri. 12 sene önce diyabet hastası eşi çalışamaz duruma gelince evin geçimini sırtlamak zorunda kalmış. 12 sene önce evinden başka işyeri, ev emeğinden başka iş bilmeyen Çiğdem hastanedeki ilk iş gününde eylemle, grevle karşılaşmış. O günü şu sözlerle anlatıyor: “Daha önce hiç böylesi bir yerde çalışmamıştım. İşbaşı yapacağım derken pat diye grevin üstüne geldim. ‘Ben nereye düştüm’ derken ilk iş günümde greve katıldım, grevin ne olduğunu bilmiyorum ev hanımı nereden bilsin.”

KADRO GELDİ HAK KAYIPLARI ARTTI

12 senede şartlar da Çiğdem de değişiyor. “Buradaki ablalarım sağ olsun artık okuyorum, soruyorum, işimi de biliyorum hakkımı da. Bir de bildiğimiz hakkı alabilsek” diyor. Sorunların daha da belirginleştiği KHK ile kadroya geçirildikleri dönemden başlıyor anlatmaya: “Taşerondayken 3 bin lira alıyorduk, şimdi her şey dahil 2 bin 700 lira maaş alıyoruz. Asgari ücret zammını şubatta alacağız. Çok komik. Kadroya geçince daha fazla hak kaybettik, yemek paralarımız düştü, yol paralarımız düştü. Aylık 110 lira yol paramız var. Servisimiz yok, üç araçla buraya gelen var. Mesela çocuk parası diye 25 lira veriyorlar, çocuk ilkokula da gitse 25 lira üniversiteye de gitse 25 lira. 25 lira çok komik bir rakam değil mi sizce de? Benim üniversiteye giden kızım var, bir kitabı 250 lira. Kamu çalışanı dediler, kadro vereceğiz dediler ama hiçbir şekilde kadrolu hakkı vermediler. Sözleşmeliyken ayağımıza bir terlik veriyorlardı, kötüydü ama veriyorlardı şimdi o da yok. Şu iş kıyafetini ben ne kadar giyebilirim? Temizlik yapıyorum bir gün giyebilirim, ertesi gün ikincisini giymem lazım ama yok. Eve götürüyorum ben bunu, akşam yıkayıp tekrar geri getiriyorum. Vadedilen hiçbir şey yapılmadı. Ne çalışma saatleri ne çalışma ekipmanları ne maaşlar... Hiçbir şey iyileşmedi, daha da kötüye gidiyor.” İsteklerini ise hem kendisi hem de çalışma arkadaşları için şöyle sıralıyor: “Maaşlarımızın düzeltilmesini, çalışma saatlerinin düzenlenmesini istiyoruz. Eşit haklara sahip olmak her çalışanın hakkı, en azından ikinci bir kıyafet bir çift daha terlik istiyoruz. Çocuğumun kitabını almaya yetecek çocuk parası istiyoruz.”

‘ALKIŞLANDIĞIMIZ DÖNEM YEMEK PARAMIZ KESİLDİ’

Sürekli geçim derdinin yanına pandemide artan iş yükü ekleniyor. Sağlık çalışanlarının her gece balkonlardan alkışlandığı dönem yemek paralarının kesildiğinden bahsediyor Çiğdem. “Ekmek arası sandviç gönderiyorlardı, yenilecek gibi değildi, hepsi çöpe gidiyordu. Biz hiçbir şekilde o balkon alkışlarından fayda görmedik, üstelik daha fazla çalıştık, iş yükümüz arttı. Temizlik diyorlar, ben temizlik işçisiyim şurayı üç kere sil diyorlar, sürekli kimyasal deterjandan sabundan ellerimiz çatlıyor” diye anlatıyor. Sadece pandeminin getirdiği zorluklar değil baskı ve mobbingin de bu süreçte arttığını söylüyor: “Ne dersem onu yapmak zorundasın diyor başhemşire. Hakkın yok, çalışma sınırın yok. Şu koca hastanede bir kişi gece çalışıyor. Cerrahiye mi yetişsin, yoğun bakıma mı, acile mi, servislere mi? Gidip bunu söyleyip itiraz ettiğimizde, işinize gelirse çalışmıyorsanız gidin, diyorlar. Emekli olanların yerine eleman almadılar. Normalde bir serviste 4 kişi çalışıyorduk şimdi 2 kişi çalışıyoruz. Hastanenin bir katının temizliği 2 kişiye ait. Normalde her çalışana bir servis düşmesi gerekiyor. Sözleşmede bizim çalışma metrekare alanımız var fakat bunların hiçbiri uygulanmıyor. En fazla 1 işçiyi 1 buçuk servis olarak çalıştırabilirler fakat biz şimdi 4 servis olarak çalışıyoruz. Kahvaltımızı yasakladılar, öğle yemeğimizi yasakladılar. Birer birer çıkın diyorlar. Birer birer çıkınca da mola saatimiz bitiyor. 1 saatte dönüşümlü olarak gidip gelmemiz gerekiyor. 15 dakikada yemeğini yiyip molanı yapıp gelmek zorundasın, yoksa diğer arkadaşlarımız yemeğe yetişemiyor. Hadi biz sigara içmiyoruz ama sigara içen arkadaşlarımız için daha zor... Tamam yine sağlıkçılar alkışlansın ama bu insanlar ne yaşıyor, nasıl yaşıyor diye dönüp baksınlar” diyor.

Çalıştığı yerde kendisini “İpte sallanan eleman” olarak tarif ediyor Çiğdem, “İstedikleri gibi üzerimizde baskı kurabiliyorlar çünkü bizim sendikamız da sendikal hakkımız da yok. Ne kurum bizi koruyup kolluyor ne de sendika var. Bir sendika sözcümüz olsa gelse başhemşirelikle konuşsa çalışma şartlarımızın iyileştirilmesi için bir şeyler yapsa, bizi savunsa böyle olmaz. İşten atma yasağı olmasa üç arkadaşımızı kapının önüne koyacaklar. Yasakların kalkmasını bekliyorlar, yazık günah değil mi?” diyor.  

Fotoğraf: Evrensel

‘BULAŞTIRMAKTAN KORKUYORUM’

Zaten uzakta olan sandalyesini biraz daha geriye çekerek devam ediyor: “Korkuyoruz biriyle karşılıklı oturmaya, yan yana gelmeye.” Korkusu taşıyıcı olma ihtimalinden. En çok da diyabet hastası olan eşine bulaştırmaktan korkuyor Çiğdem, “Aramızda kovide yakalananlar oldu. Tedirgin oluyoruz. Hem kendimiz hem de evdekiler için. Kocamın bağışıklığı düşük. En çok benim yüzümden ona bir şey olmasından korkuyorum.”

EN UCUZUNU BULMAK İÇİN SEMT SEMT GEZİYORUZ

Nasıl yaşıyor sağlık çalışanı Çiğdem, 2 bin 700 liraya geçim oluyor mu? Bir formülü var mıdır açlık sınırının kıyısında yaşamanın?

“Bu parayla ev nasıl dönsün, çocuklar nasıl okutulsun? 1500 lira kira veriyorum gerisini siz düşünün. Bunun elektriği, suyu, doğal gazı var, çocuklar evden eğitim görüyor internet almak zorunda kaldım. 90 lira da internet faturası var artık” diye yanıtlıyor Çiğdem. Uzaktan eğitimin getirdiği masraf sadece internet faturasıyla kalmıyor, “Zar zor bir bilgisayar alabildik. İkisinin de dersi oluyor, kızım ben gireceğim diyor, oğlum ben gireceğim diyor. Durumum yok ki ikincisini de alayım. 4 bin 500 liraya aldık, bir tanıdık yardımcı oldu da 1000 lira peşin gerisini taksite böldüler. 500 lira taksit veriyorum her ay” diyor.

Ekranlarda hep bir ağızdan meyve sebze tüketimi salık veriledursun Çiğdem işçilerin pazar sınavını şöyle anlatıyor: “Birini alabilsem öbürünü alamıyorum. Kızım kahvaltılık çikolata istiyor, olmuyor, çıkışmıyor. Anca zeytin, peynir alabiliyorum. Yağ fiyatları, ekmek fiyatları, deterjan fiyatları, semtlere göre de değişiyor. En ucuzunu bulabilmek için semt semt geziyoruz, soruyoruz, inanabiliyor musunuz? Akşamları pazar ucuzlasın da iki parça daha fazla şey alayım diye akşamı bekliyorum. Bugün portakal aldıysam elma alamam, öbür gün tam tersi. Böyle böyle gidiyor.”

Kendisi için en son ne zaman harcama yaptığını dahi hatırlamayan Çiğdem, “Beş senedir aynı montu giyiyorum. Artık iç astarı bile yıprandı. Bir mont ya, terziye git fermuarını yaptır söküğünü dik... Alamıyorum, alırsam çocuklarımdan ödün vermek zorunda kalacağım. Çok zor yani her şey ucu ucuna, ince hesaplar yapmadan yaşayamıyorsun” diyor.

Fotoğraf: DHA

‘PARAN VARSA HUZURUN PARAN VARSA SAĞLIĞIN VAR’
Çocuklarının geleceği için endişelen Çiğdem, “Çocuklarla konuşunca sürekli okuyun okuyun diyorum, gerekirse saçlarımı süpürge edeceğim, yine de sizleri okutacağım diyorum. Ama benim kızım şu an ikinci üniversiteyi okuyor, çünkü bitirdiği ilk bölümden bir iş bulamadı. Diş teknikerliği bitirdi. Kızım da okudum ikinci üniversiteyi bitireceğim hani iş diyor. Bu kadar okuyup emek verdikten sonra onca para döktükten sonra bu çocuklar asgari ücretle mi çalışacak?” diyor. Özellikle haberde geçirmemizi istediği bir sözü var Çiğdem’in, “Paran varsa huzurun, paran varsa sağlığın var” diye yakınıyor. “Şartlar iyileşmiyor git gide kötüleşiyor” diyen Çiğdem yine durumu çocukları üzerinden anlatıyor: “Şu an durumum olsun maddi gücüm olsun Türkiye’de yaşamam. Çocuklarıma da söylüyorum yapın edin gidin bu ülkeden. Onlar için bir gelecek görmüyorum çünkü. Yaşanacak yer değil artık Türkiye.”
“Cumhurbaşkanı burada hastanede bir işçiyle konuşsun, gelsin Çiğdem’le konuşsun” diyor. Söyleyecekleri şimdiden hazır Çiğdem’in. “Sayın Cumhurbaşkanım bana verdiğin maaş bu, benim gelirlerim bu, giderlerim bu, buyurun siz bu parayla geçinin, sizi ayakta alkışlayalım derdim” diyor. “Hükümet anca medyaya yasaklar getirsin, kendi yandaş kanallarına açıklama yapsın. Öyle televizyondan atıp tutmaya benzemiyor bu işler. Pandemi yardımlarına başvurdum, hâlâ başvurunuz onay bekliyor diyor. Başvuru yaparken eşimin durumunu, çocuklarımın okulunu, zorlukları, her şeyi yazdım. O yardımları alabilmek için herhalde artık ölmemizi istiyorlar. Yine yardımları onların olsun, zaten devlet dediğin böyle süründürmemeli vatandaşını. İnsanlara kuru kumanya kolisi dağıtmak, kömür yığmak, göstere göstere buzdolabı vermek, bu yönetmek değil. Sen hükümetsen bu insanlara yaşayabilecekleri maaşı ver ki insanlar kendi ihtiyaçlarını karşılasınlar” diye anlatıyor.

Manşet fotoğrafı: DHA

İlgili haberler
SAĞLIK İŞÇİSİ KADINLAR: İş yoğun, ücret düşük, hak...

Ankara’nın çeşitli hastanelerinde farklı statülerde ve alanlarda çalışan kadın işçilerle çalışma koş...

‘Sağlık çalışanı olduğum için yaşadığım mahalleyi...

Sağlık çalışanı olduğu için oturduğu apartmanda şiddete maruz kalarak evinden taşınmak zorunda kalan...

‘Bize virüsmüşüz gibi davranılıyor’

Hastanelerde alınan önlemlerde bile ayrımcılık söz konusu olduğunu belirtiyor sağlık çalışanı kadınl...