Şiddet faillerinin ‘adalete güveni’ kadınlarda yok, bunu değiştirmeliyiz!
‘Kazanılmış hakların gereğinin yerine getirilmesinden vazgeçmemek, sosyal medyada sesini duyurma olanağı olmayan, örgütlü dayanışma olanağına sahip olmayan kadınların da yaşam hakları için de hayati.’

Sosyal medyada kadın edebiyatçıların yaşadıkları şiddeti ortaya sermesi pek çok kadının desteği ve aynı zamanda kendi yaşadıklarını da anlatmasıyla devam ediyor. Kadınların anlatılarının pek çoğunda adalete güvensizlik öne çıkıyor. Avukat Sinejan Kut ile sosyal medyada ortaya serilen ve esasen ‘suç’ teşkil eden şiddet olaylarının bu kadar geniş bir yankı bulmasının arka planını, kadınların adalet mekanizmalarına güvensizliğinin sonuçlarını, bu güvensizliğin kadınların hak mücadelesi açısından gösterdiklerini konuştuk.  

“İftiraya uğradığını söyleyip tazminat davası açacağını, olayı yargıya taşıyacağını söyleyen faillerde olan ‘adalete güven’ kadınlarda yok.” diyen Sinejan Kut, kadınların adalet mekanizmalarını işletmek için göstereceği örgütlü tutumun, yaşadıklarını anlatma olanağı olmayan, kadın dayanışması ve örgütlü bir mücadelenin koruması içinde henüz yer alamayan geniş kesimlerden kadınların da yaşam haklarının korunması için önemine dikkat çekiyor.

Kadınların yaşadıkları taciz ve şiddeti, yaşadıklarını sosyal medyadan ifade etmeleriyle “adalete güvensizlik” arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz?

Aralarında yazar, akademisyen, gazeteci olan pek çok farklı erkeğin ismi geçse de kadınların taciz hikayeleri çok benzer. Konumunu, prestijini kullanarak kadınları taciz etmeyi kendine hak görenler, ‘Eril faillik’in ne olduğunu bugün kadınlardan öğrendiğini söyleyen Toptaş’ın cümlelerinde kendini gösteriyor aslında. Tacizin, şiddetin ve tüm bu yıpratıcı süreç sonunda cezasızlığın ne olduğunu öğrenen kadınların deneyimleri ise asıl konuşulması gereken kısım. Yaşadıklarını sosyal medyada paylaşma gücü bulan kadınlar, dayanışma ve destek mesajları ile sarmalanırken bir diğer yandan da hedef tahtasına konulmaya çalışılıyor. Fitili ateşleyen sosyal medya kullanıcısı kadının hızlı bir biçimde ‘FETÖ’cülükle’ suçlanması, ortaya serilen taciz ve şiddet vakalarının hemen ‘komplo’ olarak değerlendirilmesi, genel olarak toplumda birilerinin hoşuna gitmeyen her şeyin önünün hangi araçlarla kesildiğinin, bu suçlamalarının genel olarak adalet arayışında olan kesimlerin tepesinde nasıl bir kılıç gibi sallandırıldığının da göstergesi.

Bir yandan da “Kadının beyanı esastır” ilkesinin karşısına masumiyet karinesi konuluyor, “Adalete olan güvensizliğin nedeni nedir?” yerine “Ya iftira atıyorsa?” sorusu soruluyor. İftiraya uğradığını söyleyip tazminat davası açacağını, olayı yargıya taşıyacağını söyleyen faillerde olan ‘adalete güven’ kadınlarda yok. Çünkü bu ülkede kadınlar şiddet uygulayan kocasını şikayet ettiğinde karakolda barıştırılmaya çalışılıyor, savcılıktan uzaklaştırma kararı alan kadınlar evinin önünde öldürülüyor, sanıklar adeta yarım kalan eylemlerini tamamlamalarına göz yumularak tutuksuz yargılamayla serbest bırakılıyorlar.

Kadına şiddet ve taciz olayları başta olmak üzere Türkiye’de haksızlığa hukuksuzluğa uğrayan her kesimin sesini duyurmak, adalet talebini dile getirmek ve kamuoyu baskısı oluşturmak için sosyal medyanın gücünü kullanmak zorunda kalması bir gerçek. Önceki gün kendisinden ayrılmak isteyen kadına dakikalarca şiddet uygulayan erkek (kamera kayıtları, tanık ifadeleri, darp raporu olduğu halde) savcılık sorgusu sonrası serbest bırakılırken, sosyal medyada büyüyen tepki üzerine tekrar gözaltına alındı, sonra yine serbest bırakıldı. Şule Çet davasının seyrini değiştirenin kadın mücadelesi ve kamuoyu baskısı olduğunun herkes farkında.

Dolayısıyla kadınların sosyal medyada yaşadıklarını dile getirmeye yönelik eğilimleri ile adalete güvensizliğin ülke tarihinin en yüksek oranına ulaşması arasında doğrudan bir bağlantı var. Türkiye, Dünya Adalet Projesinin (WJP) her yıl yayınladığı Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 2020 yılında 128 ülke içinde 107. sırada yer aldı. Belirli aralıklarla yapılan kamuoyu anketleri de adalet sistemine olan güvensizliği ortaya koyuyor.

Ve özellikle kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı davalarında olmakla birlikte, genel olarak “adalete erişimin” ciddi bir sorun haline geldiği koşullarda yaşıyoruz. Gazeteciler, akademisyenler, siyasetçiler, esasen iktidarın politikalarını eleştiren herkes, sıradan bir sosyal medya kullanıcısı bile adalet mekanizmasının adaleti tesis etmek için değil, bazı gerçeklerin ört bas edilmesi için “kullanılan bir iktidar sopası” olduğunu düşünüyor. Hak, hukuk, adalet kavramları iğdiş edilmiş durumda. Böylesi genel bir adalet kaybı duygusu, toplumun en ezilen kesimlerini daha çok etkiliyor. Bu da aslında hukuk güvencesinin, adalet tesisine olan güvenin olmadığı bir toplumda güçlünün kendisini daha “dizginlenmez” hissetmesine, hak ve hukuk çerçevesi yerine “güçlünün keyfiyeti”nin belirleyici olmasına, en azından böyle bir algı oluşmasına neden oluyor.

O KAPILARI KIRA KIRA AÇTIK, AÇIK KALMASI İÇİN MÜCADELE ETMELİYİZ

Kadınların “adalet mekanizmalarından beklentisinin azalması” adalet, hak ve hukuk bakımından, kadınların kazanılmış haklarının savunulması bakımından nasıl etkiler yaratır?

18 yıldır iktidarda olan AKP hükümetinin kadın düşmanı politikalarına karşı kadınlar birlikte mücadele etmeye devam etti. Kürtaj haklarının yasaklanması girişiminden, evlilik yoluyla tecavüzcülere affa, nafaka hakkının ortadan kaldırılmasına kadar sayısız saldırıyla karşılaştı ve bu hamleleri geri püskürtmeyi başardı. Son olarak kadına şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı toplumsal bir dönüşümü hedefleyen, imzacı devletlere bazı yükümlülükler biçen İstanbul Sözleşmesinden geri çekilmeyi gündemine alan hükümetin yine kadınların itirazları, il il örgütledikleri eylemler sonucu geri adım attığını biliyoruz. Kadınlar kazanılmış haklarından vazgeçmiyor, failler kendilerini zaten biliyor, asıl olarak biz failleri biliyoruz.

Adalet mekanizmalarının bugün kadınların ancak örgütlü bir biçimde bir tutum sergilediğinde çalışıyor olması bir sonuç. Kağıt üstündeki hakların işlerlik kazanması kadınların ısrarlı, örgütlü, dayanışmacı mücadeleleri ile mümkün oluyor. Bugün, ancak böylesi bir dayanışmaya, birlikte güçlenebileceği kadınların varlığına, yıpratıcı süreçlerde tek başına kalmayacak olanaklara sahip olan kadınların adalete erişebiliyor olması önemli bir gösterge.

Örneğin İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılar söz konusu olduğunda halihazırda uygulanmayan bir metnin zaten kadınların hayatında bir şey ifade etmediğini değil; bu sözleşmeyi ‘kazandığımız’ gerçeğiyle, sözleşmenin gereklerinin yerine getirilmesi talebiyle büyüttük sesimizi. Aslında hükümetin geri adım atmasını sağlayan şey de böyle bir hatla mücadele ederek konunun geniş kesimlerin gündemine girmesiyle mümkün oldu.

Şu anda kağıt üstünde de olsa, var olan bütün hakları kadınlar mücadele ederek kazandı. Bugün iktidar politikaları ve erkek egemenliğini pekiştiren söylem ve uygulamalar bu hakları kağıt üzerinde bile anlamsız hale getiriyor diye bunlardan vazgeçemeyiz. O kapıları kıra kıra açtık, o kapıların açık kalması için yine hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Aksi; yani kamuoyunda yayılan “zaten hiçbir işe yaramıyor” duygusunun beslenmesi, orta ve uzun vadede yine egemenlerin işine gelecek sonuçlar ortaya çıkarır. Adalet mekanizmalarını zorlamaktan, hakları kullanmak için sonuna kadar mücadele etmekten vazgeçmeyelim. Elbette bu bireysel bir başvuru sorunu değil, bu aslında kadın hareketinin önünde de bir politik hat meselesi. Hak arayışını devletin tüm kurumlarını zorlayan, zorlamaya devam eden, kazanılmış haklarının gereğinin yerine getirilmesi noktasında talepkar olan, bundan vazgeçmeyen bir hat, nihayetinde sosyal medya mecralarında sesini duyurma olanağı olmayan, örgütlü bir dayanışma ve mücadele olanağına henüz sahip olmayan geniş kesimlerden kadınların da yaşam haklarının garanti altına alınması için hayati.

İlgili haberler
Tacizden tutuklanıp serbest bırakıldı, tacizlerine...

Muğla’da, üniversite öğrencisi Tuğçe Ç'yi taciz ve tehdit ettiği gerekçesiyle ile tutuklanıp ardında...

Gercüş’ten edebiyat dünyasına… Şiddet, taciz artık...

Editörlerimizden Elif Turgut soruyor, Sevda Karaca değerlendiriyor.

Artık susmayacak kadınlardan korksunlar...

Kadına yönelik şiddet geçmişi olan her erkek ünlü ya da ünsüz korkuyor artık. Korksunlar zaten, kadı...