TÜİK biraz alınmış, ‘kalbimizi kırdın’ diye mektup yazmış
Sevda Karaca’nın yazdığı ‘Ev işleriyle meşgul kadınların sayısı artarken…’ yazısına TÜİK ‘çok kırılmış!’ ‘Yakışıksız ve haksız eleştiri’ yapıldığını söyleyen TÜİK’in cevabında ise yeni itiraflar var.

İki hafta önce bu köşede; “Ev işleriyle meşgul kadınların sayısı artarken…” diye bir yazı yazdım. Yazı, TÜİK’in rakamlarına göre ekim 2018’den ekim 2019’a “ev işleriyle meşgul” olduğu için iş gücüne dahil olmayanların sayısının 632 bin kişi artarak 11 milyon 549 bine yükselmesini değerlendiriyordu. Ağırlıkla kadınlar olduğunu bildiğimiz “Ev işleriyle meşgul olduğu için artık işsiz bile sayılmayanların” sayısındaki bu artışta neyin etkili olduğunu, kadınların özellikle çalışma hayatındaki haklarının gasbedilmesiyle bu konu arasındaki bağı anlatmaya çalışmıştım.

TÜİK biraz alınmış, “Kalbimizi kırdınız” diye mektup yazmış bize. TÜİK Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünün başkan vekili imzasıyla gönderdiği tekzip metninde TÜİK’e yönelik “yakışıksız ve haksız eleştiriler” yaptığımı söylemiş. Aynı rakamlar üzerine Yeni Yaşam gazetesindeki köşesinde bir yazı kaleme alan Özge Yurttaş’a da benzer bir “düzeltme” gitmiş, Özge Yurttaş TÜİK’in yanıtını “Öyle her ev kadınına ev kadını demiyoruz ne sandınız siz?” yanıtı olarak değerlendirmiş. Evet, TÜİK gönderdiği cevapta istatistiklerde kimlerin ev işleriyle meşgul statüsünde, kimlerin işsiz sayıldığını neye göre belirlediklerini anlatmış. TÜİK diyor ki; “Ev işleriyle meşgul başlığı altında sınıflanan kadınlar; çalışmayan, iş aramayan ve iş aramama nedeni sorulduğunda da ‘Ev işleriyle meşgul olduğu için’ iş aramadığını belirtenlerdir.”

Düzeltme metninde olmayan ama TÜİK Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünün imzasıyla yazılan tekzip metni gerekçesinde önemli bir tespit de göze çarpıyor: “TÜİK yaptığı analiz sonucunda mevcut durumda iş gücüne dahil olmayan ev kadınlarının bir yıl önceki iş gücü durumları incelendiğinde bu kişilerin daha çok geçici ve kırılgan işlerde çalıştığı görülmektedir. Ekonomik sebeplerle istihdam dışında kalanlar veya iş aramaktan vazgeçen ev kadınları iş gücü piyasası dışında yer almıştır. İş gücüne dahil olmayan kişi sayısındaki artışın önemli bir bölümü de bu kişilerden kaynaklanmaktadır.”

TÜİK bu açıklamayla bir itirafta bulunuyor; eve dönen kadınların büyük kısmı hiçbir biçimde güvenceli, insanca çalışabilecek koşullarda, ihtiyaçları karşılayacak düzeyde bir ücretle çalışma olanağına sahip olamayan kadınlar.

Başka bir açıdan baktığımızda da ücretli çalışanlar arasında kadın oranı her yıl artıyor, bunda haneye giren tek bir gelirin hanenin ayakta kalmasını sağlayamaması önemli bir etken. Kadınlar yalnızca çalışmak istedikleri için değil, çalışmak zorunda oldukları için de iş arıyor. Dikkat çekici bir biçimde hizmet alanında yaşanıyor bu artış. Ancak görülüyor ki özellikle hizmet alanında “güvencesizlik ve geleceksizlik” ciddi bir belirleyen olarak çıkıyor karşımıza. Giderek daha fazla düşük ücretin, örgütsüzlüğün, güvencesizliğin alanı oluyor bu alan aynı zamanda. Ve görüyoruz ki çalışma yaşamının tümü kadınlar için giderek bu hale geliyor.

Bu yalnızca “ekonomik” bir mesele değil. 8 Mart hazırlıkları kapsamında illerde, mahallelerde, işyerlerinde yaptığımız buluşmalarda görüyoruz ki kadınlar bu geleceksizliği daha fazla şiddet tehdidi ve kendi hayatları hakkında karar verme haklarının giderek daha fazla ellerinden alınması olarak yaşıyor. İşte bir örnek; çocukları istismar edilen bir kadın, komşusunun çocuklarının da aynı kişi tarafından istismar edildiğini öğrendiğinde çocukların annesine “Gel, bu meseleye karşı birlikte mücadele edelim” dediğini, kadının “Ben senin gibi eli para tutan, çocukları alıp gittiğinde ayakta durabilme olanağına sahip olan bir kadın değilim, olan olmuş, bundan sonrasına bakacağım” demek zorunda kaldığını anlatıyor. Bir başka kadın ev içinde yaşadığı şiddetten kurtulmak için son raddeye kadar bir adım atamadığını, ancak ölüme ramak kala kendini dışarı atabildiğini, ancak sonra tüm başvurularına rağmen en temel hayati ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir tek devlet desteği alamadığı için mezarı olacağını bile bile o eve geri dönmek zorunda kaldığını anlatıyor. Genç kadınlar buluşmalarımızda “Kendi ebeveynlerimin yaşam koşullarından kat kat kötüsüne mahkumum gibi hissediyorum, anne babama o kadar bağımlıyım ki kendi hayatım hakkında bir tek fikir beyan edemez hale getiriliyorum” diye konuşuyorlar.

Sorunları, dertleri, kaygıları, beklentileri, zorlukları hiç hesaba katılmayan, sadece birer rakam haline getirilen kadınların eve dönmek zorunda kalmalarını olağanlaştırıp, buradan “işsizlik” rakamlarını düşürenlere, kadınların mecbur bırakıldığı hayatları bir “tercih” olarak sunanlara bir haberimiz var ama… Kadınlar artık yalnızca dertlerini sıralamakla kalmıyor; bir derman arayışı için daha fazla yanıt veriyorlar “Ne yapmalı” tartışmalarına. Daha önce yukarıda saydığımız yaşam koşulları “Hadi, buluşalım, çözümü konuşalım” çağrısına yanıt verme noktasında bir engel olarak sunulurken, bugün tam tersine o buluşmaya gelmenin, gelmek için çabalamanın gerekçesi haline gelmiş durumda.

Ursula K. Le Guin’in dediği gibi “Dünyadaki bütün umut, hiç hesaba katılmayan insanlardadır.” Hesabımızı soracağız...

İlgili haberler
Ev kadınlığı: Ne maaş, ne sigorta... Akşama kadar...

Hem doktor, hem aşçı, hem kuaför, hem bekçi, hem mühendis, hem itfaiyeci, hem pastacı, hem dondurmac...

2 milyon kadın ‘resmen’ işsiz

TÜİK’in rakamlarına göre kadın işsizliği yüzde 17.3’e, genç kadın işsizliği ise 32,9’a yükseldi.

‘Ev işleriyle meşgul’ kadınların sayısı artarken…

‘Ev işleriyle meşguliyet’ bir ‘tercih’ değil zorunluluk. Türkiye’de 10 kadından 9’u çalışmak istiyor...