Türkiye’de kadına yönelik şiddet gerçeği: Dilara ve Gül’ü devlet nasıl şiddet sarmalında bıraktı?
Evliliklerinin ilk gününden itibaren şiddete maruz kalan İstanbul’dan Dilara ve İzmir’den Gül devletin desteğini değil hep kösteğini görmüş olmalarının ‘faturası’nın ne olduğunu anlatıyor.
ÇOCUKLARIN NAFAKASINI VERMEMEK İÇİN YILLAR BOYU İŞKENCE

Adile DOĞAN // Esenyalı-İstanbul

— Çok büyük sorunlarım var hem de çok büyük ama hangisinden başlasam ki. Ay dur bilemedim şimdi, ya yok ben galiba anlatamayacağım.

— Tamam, Dilara sakin ol hangisinden başlamak istersen oradan başla. Peki, seni en çok inciten derdinden mi başlasan acaba?

— Aldatıldım. Hem de yıllarca… Üstelik ben gece vardiyasına gittiğimde eve de getiriyormuş sevgilisini. Ben nasıl kör bir insanmışım yıllarca bunu görmemişim.

Dilara’nın dert sıralaması yok, daha çok dert sarmalı var. Yıllarca aldatılmanın yanı sıra ezilmiş, hor görülmüş. Dilara; işçi bir kadın. Fakat 3 çocuğun bakım yükü de onda olduğu için çok uzun süredir çalışamıyor. Yani sürekli izin almak zorunda kaldığı için patronlar onu hemen işten atıyorlar. Ayrılmak istediği eşinin iş imkanları daha iyi olmasına rağmen hiç yardımcı olmuyor. Dilara aldatıldığını öğrenmiş ve boşanma süreci başlamış. İlk zamanlar boşanmak istememiş Dilara, “Kendimce intikam alayım, kocamı o kadına bırakmayayım diye düşündüm. Bu evi bir yuva yapmak için çok uğraştım, ne bileyim hemen bir fırtınada yıkmak istemedim neticede, çocuklarım var ve bir tanesi de üstelik hasta. Ama tabii eşim beni yıldırmak için her şeyi yaptı. Önce darbetti, sonra inatla o kadını eve getirmeye devam etti. O kadını eve getirdikçe çocuklarım zarar gördü. Eşimin ihmali yüzünden çocuklarım tacize maruz kaldı ve bunu inkar etti. Ben bunlarla tek başıma uğraşırken geçici işler bile bulamaz hale geldim. Evim kira, çocukların masrafları, faturalar derken paraya da ihtiyacım vardı. Davamız devam ederken çocuklar için tedbir nafakası bağlandı. Ben zaten çalışmayı tercih ettiğim için kendim için talep etmedim. Hoş talep etsem ne olacak, onun vereceği 400 lira neye yetecek? Çocuklar ben işteyken kendilerini idare edebilecek durumdalar. Ama bazen sokağa da çıkıyorlar. Babaları olacak o adam gidip mahkemeye tanık sunmuş, çocuklar sürekli dışarıda diyerek nafakaya itiraz etmiş. Mahkeme de çocuklarımın nafakasını kesti” diyor.

Dilara kocasının “bir babadan çok düşman” olduğunu düşünüyor. Dilara, “Evdi, işti, çocukların okuluydu derken zaten robot gibi oldum ama neticede insanız, duygularımız var. Beni aldattığı için sadece boşanacaktım. Ama daha kalkışmadan hem şiddet gördüm hem tehdit edildim hem de bu süreçte çocuğum tacize uğradı. Bütün bunları da çocuklarının nafakasını vermemek için yaptı. 3 yıldır süren bu dava artık çözülmez bir düğüme dönmüş durumda” diyor.

MAHKEMENİN DİKKATE ALMADIKLARI…

Biz Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği olarak elbette Dilara’ya kadınların dayanışma elini uzatacağız ve kız kardeşimizi sarıp sarmalayacağız. Ancak eğer yasalar uygulansaydı bu yaşadıklarını yaşamak zorunda kalmayacaktı. Şiddet gördüğünde eşi gerektiği gibi ceza alsaydı, peşinden çocuğu taciz edilmeyecekti. Çocuklarının nafaka sorunu için mahkeme, sokaktan geçen birinin tanıklığını kabul etmek yerine bir sürü ispatlı delil sunan tarafı dinleseydi sonuç farklı olabilirdi. En önemlisi adam mahkemede “Bu kadın benim emekli maaşım için beni boşuyor” demiş. Adam bunu söylediğinde mahkemenin 20 yıldır sigortalı çalışan bir kadının gelirini azıcık da olsa bir araştırması gerekmez mi? Dilara tam 20 yıl çalışmış ve maaşı kocasının emeklilik maaşından daha yüksek olduğu halde bu dikkate alınmamış. Üstelik Dilara bağıra bağıra “Yahu ben iş ve çocuklarım için güvence istiyorum” dediği halde göz ardı edilmiş.


HER SEFERİNDE İŞKENCELERLE DOLU O EVE NEDEN GERİ DÖNDÜM?

Gül // İzmir

Adım Gül, 8 yıldır evliyim, 6 yaşında bir çocuğum var. Eşimle kaçarak evlendik. Komşudan gelinlik aldık, kendi aramızda nikah yaptık. Eşimin benden önce evliliği olduğu için ve o evlilikten bir çocuğu olduğu için ailem karşı çıkmıştı. Kaçarak evlendiğim için de ailem beni reddetti.

İlk sene çok güzeldi evliliğimiz. Aynı işyerinde çalışıyorduk, zaten öyle tanışmıştık. Evliliğimizin ikinci yılında işe gitmemeye başladı. Her girdiği işte bahaneler buluyordu. Ailesiyle birlikte yaşıyorduk. Beni de işe göndermemeye çalışıyordu. Uşak’ta elbise dükkanında çalışıyordum. Bir gün beni işe bırakacaktı, param yoktu çünkü tüm maaşımı alıyor, bana da harçlık veriyordu. 10 lira istedim 2 simit almak için. Bana “Niye 2 simit alacaksın, işyerindeki müdürle birlikte mi yiyeceksin?” dedi ve para vermedi. Ben de sesimi çıkarmadım, yeni evliyiz kıskanıyor diye. Akşam eve geldiğimde açlıktan gözüm kararıyordu. Bir gün Kurban Bayramı’nda 9 aile birlikte kurban kesiyorduk. Kaynanam ilk kurbanın ciğerini verdi, kavuruyordum. O sırada kaynanam etrafı süpürüyordu. Geldi “Sen nasıl annemin elinden süpürgeyi alıp süpürmüyorsun” diye o kadar kişinin içinde beni öyle bir dövdü ki benim kanım o kurbanın içine karıştı.

Oğlum 1 yaşındaydı o zaman, arkadaşıyla eşi gelmişti misafirliğe. Hep birlikte sohbet ediyoruz. Arkadaşı da bir şeyler anlatıyor. Misafirler gittikten sonra beni saçımdan tuttu fırlattı. Televizyonun üstüne düştüm. Neymiş arkadaşı konuşurken yüzüne bakıyormuşum. Yere bakmalıymışım.

Mavi ışıkla kanlar görünür ya hani, o mavi ışıkla baksalar onun bindiği arabada, Uşak’taki o evin duvarlarında benim kanımı görürler.

LAĞIM ÇUKURUNA DÜŞEN TAVUK GİBİ

Artık dayanamadım. Kaçtım, şikayetçi oldum. Devletin sığınmaevine gittim polis eşliğinde. Seni soyuyorlar, tüm yaralarına bakıyorlar. O an gözümün önüne köyde lağım çukuruna düşen tavuğumuz geldi, onu yıkayıp, sağına soluna bakıp öyle koymuştuk kümese. O tavuk gibi hissettim kendimi. Yaralarını, berelerini, morluklarını sayıp yazıyorlar. Kendi odandan çıkamazsın. Bahçeye çıkamazsın. Oğlum yanımda yan odada çocuklar var ama o odaya gidemiyorsun. Çocuğum eriyordu gözümün önünde, mutlu değildi, sadece ben değil o da hapis gibiydi. Ben de burada da nefes bile alamadığım için eve döndüm.

Dayak yiyen benim, burnu kırılan benim, hapis hayatı yaşayan benim. O dışarıda özgürce dolaşıyor, yaşıyor. Bizi bu duruma düşüreceklerine onu içeriye atsınlar. O adam beni her seferinde dövdüğünde bana dediği şey “Giderim ifademi veririm, gene hiçbir şey olmadan gelirim ve seni döverim.”

‘ARTIK ÖZGÜR OLMAK İSTİYORUM’

Eve döndükten sonra bir gün ev temizliğine gittik birlikte, işimiz bitti. Git adamdan parayı al dedim “Yok sen iste” dedi. Aramızda 4 basamak var, ben parayı alıyorum. Adam “Çocuğunuza bir şey alırsınız” dedi, 50 lira fazla verdi. Ben de teşekkür ettim. Aşağıya indim, eşimle arabaya bindik. Vurmaya başladı bana. O kim oluyor da benim çocuğuma para veriyor diye. Beni arabanın arkasına bağladı, arabayla sürükledi. Sonra bagaja koydu yol kenarına atıp gitti. Jandarmalar buldu beni. Yine sığınmaevine gittim yine aynı şeyler, yine döndüm eve…

Beni 10 gün önce yine dövdü. Her dövdüğünde kapılar üstüme kilitleniyor, telefon alınıyor. Yaralarımın iyileşmesini bekliyor. “Tamam ben tedavi göreceğim” diyor ama devam ediyor. Hep dayak yedim ama çok nadiren şikayet ettim. Hem gidecek bir yerim yoktu, o gücü bulamıyordum kendimde, hem de güzel bir yuvam olsun istiyordum. “Kıskanmıştır ben de kıskanıyorum” diyordum. Gerçekten o psikolojiye sokuyor seni, kendime soruyorum bazen neden? Keşke dönmeseydim keşke daha önce gitseydim. Bir de biz “Erkek her şeyi yapar” zihniyetiyle büyütüldüğümüz için... “Hep düzelir” dedim ama düzelmiyor.

Mesela ben şu an ayrıldım, geldim ama kimliğimin fotoğrafı, e-Devlet şifrem, banka kartlarım, şifrelerim onda. Bankaya gittim her şeyi iptal ettirdim ama bana mesaj atıyor “Benden kaçamazsın” diye. Oğlum orada kaldı, çok özledim, görüntülü konuşayım diyorum açmıyor, “Sesini duyduğuna şükret” diyor. Yani işkence devam ediyor.

Bu evlilikten hem fiziksel hem psikolojik olarak çok yıprandım. 8 yıllık evlilik hayatımda hep gözetim altındaydım. Hapiste gibiydim. Telefonum hep açık olmak ve çekmek zorundaydı. Aradı diyelim ki telefonum meşgul, o saati not ederdi söylediğim kişi mi diye eve gelince kontrol ederdi. Ben artık görünmeyen iplerden kurtulup gerçekten özgür olduğumu hissetmek istiyorum.


ŞİDDET SARMALI NASIL ORTADAN KALKAR?
Sosyolog Seren AÇIKALIN
Dilara ve Gül, Türkiye’de şiddet sarmalının kadınları nasıl bir cendereye aldığını gösteren iki örnek hayat. Kadınların içine itildiği şiddet sarmalı şiddetin başladığı ilk andan itibaren kadınları güçsüzleştiren, hiçleştiren, yapabilirliklerini, hayatlarını yeniden kurmak için güç toplamalarını engelleyen bir sarmaldır. Bu sarmal, devletin kadın danışma birimleri, etkili başvuru merkezleri, şiddeti önleme merkezlerinin yokluğu yüzünden kadınları çıkışsızlık hissiyle baş başa bırakan bir “imkansızlık” yaratıyor. Dilara ve Gül, evliliklerinin ilk gününden itibaren yaşadıkları ekonomik, fiziksel, cinsel, kültürel şiddetten kurtulma konusunda adım attıklarında devletin tüm olanaklarıyla yanlarında olacağını düşünselerdi, dozu giderek artan ve çeşitlenen bu şiddeti kendi içlerinde normalleştirmek zorunda kalmadan yeni bir hayat kurmak için adım atabilirlerdi.
Dilara ve Gül’ün hikayesi devletin kadınları güçlendirmek için yerine getirmediği her görevin kadınların hayatında nelere mal olduğunu gösteriyor. Kadınların şiddet karşısında yalnız olmadıklarını, arkalarında ekonomik, sosyal, psikolojik destekler sunan bir kamusal hizmet anlayışı yaratmanın ne kadar hayati olduğunu gösteriyor.
Daha birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan kadın cinayetlerinin cezalandırılma sürecine ilişkin yeni bir yasal düzenleme paketi hazırlığı içinde olduklarını açıkladı. Bunu, kadınlara 8 Mart hediyesi olarak sundu. Bu pakette cezaların artırılması, haksız tahrik indirimlerinin ortadan kaldırılması gibi düzenlemeler olacağı bilgisini verdi. Dilara ve Gül örneği, bugün her 5 kadından birinin benzer bir şiddet sarmalı içinde yaşamak zorunda kaldığı Türkiye’de ihtiyaç duyulanın cezaların artırılması değil, etkin, ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli danışmanlık, şiddet gören kadınların şiddetten uzak bir hayat kurması için kamusal bir hizmet olarak korunma, barınma, iş imkanı sağlanması, çocuklar için eğitim ve sağlık imkanlarının yaratılması, ihtiyaç sürdükçe ekonomik desteklerin verilmesi gibi çok temel şiddet önleme araçlarının gerekli olduğunu gösteriyor. Şiddet sarmalını ortadan kaldırmanın en temel yöntemi kadınları eşit vatandaşlık haklarının bir gereği olarak güçlendirmek, adalet mekanizmalarını kadınların şiddet sarmalına mahkum edilmeyecek biçimde çalıştırmak, etkin bir şiddet önleme ve koruma mekanizmaları kurmaktır.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
‘Çocuğum için nafaka istedim, ölümle tehdit edildi...

Ayşe, şiddetten kurtulmak için boşanırken, “yeter ki kurtulayım” diyerek nafaka istemiyor. Ancak çoc...

Bir nafaka hikayesi: Berivan’ın yaşadıkları ne kad...

‘Devlet destekli nafaka’ söyleminin ardına sığınıyor hükümet ‘adil çözüm’ için. Şimdi, esas soru şu;...

Devlet nafakayı dert ettiği kadar kadınların hayat...

Ankara’nın çeşitli belediyelerinde kimi memur kimi işçi olan kadınların nafaka tartışmalarına, söyle...