Sizler bu satırları okurken Mecliste günlük hayatımızın nasıl süreceğini doğrudan belirleyen bütçe teklifleri görüşülüyor: Süslü sözlerle güzellenmeye çalışılan, hedefi gizlenen bu bütçeler, işçileri yanarak can vermeye mahkum eden bütçeler aslında. Bu bütçeler, çocukları okuldan koparan, iş cinayetlerinde ölüme süren, kız çocuklarını istismara mahkum eden bütçeler. Kayıt dışı çalışmayı teşvik eden bütçeler bunlar. Yeter ki yerli ve yabancı sermayenin kasası daha hızlı dolsun.
Neye dayanarak bunu söylüyoruz?
• Okullaşma oranlarına baktığımızda her yıl okula giden öğrenci oranı azalıyor, kademe yükseldikçe okullaşma oranı düşüyor. Eğitim çağındaki 3.2 milyon çocuk okulda değil. Ortaokul mezunu 300 bine yakın öğrenci liselere kaydolmadı.
14-17 yaş kız çocuklarının okullaşma oranında da düşüş var. Bunu önleyecek bir plan da yok. 2024’te yüzde 91.8 olan okullaşma oranının 2025 sonunda yüzde 86.5’e düşeceği tahmin ediliyor. 2026 hedefi ise yüzde 90. Zorunlu eğitim süresini düşürme planı masadayken, çocuklar açık liselere itilirken bu nasıl olacak?
Veliler eğitim masraflarının altında eziliyor. Okullarda bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemeğe devlet bütçe ayırmayınca, çocuğun beslenmesi veliler için büyük masraf kalemi haline geliyor. Çocuklar okula aç gidiyor. Haneler yoksulluk içinde. Temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için sosyal ve ekonomik destek (SED) alan çocuk sayısı 2024 yılında 170 bin 317’ye çıktı. 2026 yılında bu sayının 195 bine ulaşacağı öngörülüyor. Tüm bunlar çocukları okuldan kopartıp işçiliğe itiyor.
Dilovası’daki iş cinayetinde yaşamını yitiren Tuğba’nın ağabeyinden dinleyelim: “Tuğba iki sene önce işe başladı, o zamanlar 14-15 yaşlarındaydı. Patron öyle almış, kimse bir şey dememiş. Normalde sabah sekizde başlıyorlardı, bazen gece on ikiye kadar çalışıyorlardı. Çok mesai yaptırıyorlarmış. Evde babam inşaatta çalışıyordu ama şu an işsiz. Ben, abim ve Tuğba çalışıyorduk. Tuğba da katkı olsun diye gitmişti işe. Okulu dokuzuncu sınıfta bırakmıştı, sonra açıktan okuyacağını söylüyordu.”**
• Dilovası’da üç kız çocuğu bir iş cinayetinde katledilmişken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinde çocuk işçiliğiyle mücadeleye ayrılan pay kelimenin tam anlamıyla SIFIR. Merkezi yönetim bütçesinin bütününde de çocuğun korunması, 60 küsur kalem arasında 30. sırada. Bu bile iktidarın çocuk işçilik ile mücadeleye niyetinin olmadığını gösteriyor.
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi ve 2026 Cumhurbaşkanlığı yıllık programında görüyoruz ki iktidarın eğitime dair planlarında öne çıkan çocuk işçiliğin nasıl yaygınlaştırılacağı: MESEM’ler, mesleki eğitim okulları, sermayenin hizmetine ve ihtiyacına açılan eğitim kurumları…
• “Kadın erkek fırsat eşitliği temelinde iş ve aile yaşamının uyumlaştırılması, kadın istihdamının artırılması ve dinamik nüfus yapısının korunması için yeni nesil çalışma modellerini de içerecek şekilde ikincil mevzuat çalışmaları yapılacaktır.” Bu ifade 2026 Cumhurbaşkanlığı yıllık programında geçiyor. Peki nasıl? Kadınlar İŞKUR programları, İUP, İş Pozitif gibi programlarla patronlara ucuz emek olarak peşkeş çekilecek.
Kadına “Hem ev işlerine koştur; yaşlının, engellinin, çocuğun bakımını üstlen. Hem de ‘harçlık’ alarak yarı zamanlı çalış. Emeklilik, kıdem tazminatı hakkın olmasın, aldığın düşük ücret evin gelirine katkı olsun. Ama tek başına geçimini sağlayabileceğin bir maaşın da olmasın. Eşine, babana bağımlı ol. Şiddet görüyorsan bundan kaçabilecek ekonomik ve sosyal güvencen olmasın” diyorlar.
Patronların rüyalarını süsleyen bu esnek çalışma planı kadınları korkunç bir şiddet ve sömürü döngüsüne hapsediyor. Bu planı kadınlara kabul ettirebilmek için “aile” propagandasıyla kamusal bakım hizmetleri yıllar içerisinde yok edildi.
• TÜİK verilerine göre 5.5 milyon kadın “Ev işleriyle meşgul olmaları sebebiyle” iş gücüne dahil olamıyor. 7/24 açık, nitelikli, erişilebilir kreşler yok. Kamu kurumlarında olanlar da ya özelleştirildi ya da yıllar içerisinde kapatıldı. Kadınlar çocuklarının bakımını sağlayabilmek için yarı zamanlı çalışmaya mecbur bırakılıyorlar. Ücretsiz, erişilebilir, güvenli kreş açmamaktaki ısrar kadınlara yanarak ölecekleri çalışma koşullarını dayatıyor.
Kamu kreşi açmak yerine Bakanlığın bulduğu çözüm hem çocuk için büyük risk arz eden, denetim imkanını ortadan kaldıran hem de kadınlar için güvencesiz esnek çalışma anlamına gelen “komşu annelik” sistemi. Bu durumun yol açacağı sonuçları göz ardı eden bakan “Zaten onu isteyerek yapıyor bayan” savunmasında bulunuyor.
• Tüm bu güvencesizlik, düşük ücret, korkunç çalışma koşulları dayatmasına karşı ise işçiler sendikalaşıyor, hak arama mücadelesine giriyor. Ancak devlet burada da patronu koruyan bir pozisyonda. Hatta hakkını arayana, mücadele edene işçiye ceza veriyor. Tıpkı Şık Makas İşçisi Buse Kara’yı fabrika önündeki direnişten alıkoyup ev hapsi cezası verilmesi gibi.
İşte tam olarak bu politikalar kadınları, çocukları güvencesiz bir yaşama itiyor. Ve artan saldırılar, bütçe teklifleri, orta vadeli ve yıllık programlar şunu çok açık gösteriyor: Yaşayabilmek için de yanarak can vermemek için de çocukların eğitimden kopmaması için de güvenceli bir çalışma ortamı için de tek güvencemiz sadece ve sadece mücadelemiz.
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
Okurken çalışan kadınlar, 2026 bütçesinden pay istiyor
Eğitim hayatlarını sürdürebilmek ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için iş ve okul arasında mekik dokuyan üniversiteli kadınların 2026 yılı bütçesinden talepleri eğitime, barınmaya bütçe.
Aile Bakanlığının 2026 bütçesinin gösterdiği: Kadına şiddet görmezden geliniyor
İktidar kadınların ihtiyacı için değil, kendi hedefleri için bütçe düzenlemesi yapıyor. Aile Bakanlığının 2026 bütçesi de bu durumun bir göstergesi.
Gülcan’a 2026 bütçesinden ne düşüyor?
Asgari ücret tartışmaları, bütçe görüşmeleri, vergi adaleti… Hepsi Eski Tekstil İşçisi Gülcan’ın mutfağında, ödenmemiş faturaların arasında duruyor.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN

























