Yörük türkülerine adanmış bir hayat: Emel Örgün
Anadolu’nun aşkı, acıyı, sevgiyi, ayrılışı, hastalığı anlatan türküleri arasında yerini alır yörük türküleri. Bu türkülere sesiyle, sözüyle hayat veren halk müziği sanatçısı Emel Örgün ile görüştük.

Ezel Akay’ın yönetmenliğini yaptığı ‘Hacivat’la Karagöz Neden Öldürüldü’ filminde Kam Ana ve Altın Tas İçinde Kınam Ezilir türkülerini yorumlayan Emel Örgün, köy köy gezerek unutulmuş türküleri açığa çıkarıyor. Müzik ve sanat hayatı boyunca 35 adet türkü çalışması ve derleme çalışması yapan Örgün aynı zamanda Bursa Büyükşehir Belediyesi Türk halk müziği sanatçısı. Yörük kültürünün devamı için aktif bir şekilde çaba sarf eden, Bursa Karakeçililer Yörük Derneğinde çalışmalar yapan, Bursa ve çevre illerdeki yörük festivallerine katılan Emel Örgün ile Yörük kültürünü, sanatı ve sanatta kadının yerini konuştuk.

Kendinizden bahseder misiniz ?

Ben baba tarafımdan yörüğüm, anne tarafımdan da yarı yörüklük var. Ama benim yörüklüğüm baba tarafımdan gelmektedir. Köy enstitüsü mezunu bir babanın kızıyım, insan hak ve hukukunun fazlaca olduğu bir evde büyüdüm. Annem hafızdı, çok da kitap okurdu. Babam hem sanat müziği hem halk müziğine aşık bir insandı annem zaten hafız olduğu için sesi çok güzeldi. Çok zengin bir insan olduğumu düşünüyorum. Bu mal varlığı ile ilgili değil; insanla insan sevgisiyle ilgili bir birikim. Ben bu zenginliği insan sevgisiyle kazandım.

Türk halk müziği eserleri okuyorsunuz, başka çalışmalarınız var mı?

Her türlü müziği yaptığım oluyor, ama ağırlık Türk halk müziği okuyorum. Benim hitab ettiğim bana hitab eden en uygun dal Türk halk müziği. Kültürel olarak derlemeler de yaptım. Kesinlikle geleceğe bir şey taşımak için önce kendi geçmişini bilmek lazım eğer ben bunu doğru dürüst dökmeden kırmadan taşıyabiliyorsam ne mutlu bana.
Kadınlar böyle bir yok sayılmaya karşı ne yapmalı, bir sanatçı olarak bu yok sayılmaya karşı ne yapıyorsunuz?
Ekmek ve Gül olarak kadının yok sayılmayacağı, eşit bir düzen istiyorsunuz. Ben de bir kadınım ben de bunları istiyorum. Zaten bunları istediğim için kadının varlığının korunmasını istediğim için kadın çalışmalarının ön plana çıkmasını düşünüyorum. Çünkü kadınsız bir hayat olmayacağı için birlikte hareket edilmesinden yanayım. Dernekler olarak, sanatsal olarak kültürel olarak hep birlikte olmamız gerektiğini düşünüyorum. Kadının olmadığı bir hayatı kesinlikle kabul etmiyorum. Anadolu kültürünün gerçekten insana çok değer veren, kadına çok değer veren bir yapısı var. O nedenle sanat çalışmalarımda daha çok ‘Anadolu kadını eskiden nasıldı şimdi nasıl?’ bunun kıyaslamasını sahnede gösteriyorum. Gerektiğinde köydeki kadın gibi giyiniyorum sahnede, gerektiğinde bir sanatçı gibi giyiniyorum.

SANATÇI IŞIĞI ALNINDA TAŞIR
Şu an ülkemizde sanat dalı olarak müzik nasıl bir yol çiziyor sizce?
Sistemde şunu görüyorum; toplum üzerinde bir değişiklik yapmak istiyorlarsa bunu en çok uyguladıkları sanat dalı müzik. Ve de kadınla yapıyorlar. Toplumları müzikle değiştirme, sanatla değiştirme zaten çok önemli bir olgu. Toplumlar sanatın ışığında değişir aydınlığa kavuşur. Halkı tek bir şeye bağlayan sistemde kültüre dayalı izlerin silindiğini görüyoruz. Sanatı yok saymak olmaz. Sanatçı ışığı alnında taşıyan kişidir. İlk olarak o görür. Gerçek bir sanatçı memleketine duyarlıdır.


YÖRÜK KIZI SÖZÜNÜ HAK ETMEK GEREK
‘Yörük kızı’ diye bir trend görmekteyiz. Gerçekten kültürümüzü yansıtan, özgün şeyler mi bunlar sizce?
Şu an da o kadar çok yörük kızı var ki, ben sosyal medya hesaplarımda yörük kızı ibaresi kullanmıyorum. Çünkü bu olguyu kullananların ne kadar içi boş şeyler yaptığını görüyorum. Ama sanatı para kazanmak için ön amaç olarak kullananlar var. Başına bir yemeni bağlamış “Efendim ben yörük kızıyım” diye sahneye festivallere gidiyorlar. Sen gidip de bir köyden bir teyzenin yanına oturup da konuştun mu, onun bir derdini dinledin mi, onunla bir çalışma yaptın mı? Yok. Kendilerine yörük kızı diyorlarsa bunu hakederek yapsınlar.


İlgili haberler
Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (1): Kantocular

Aşağılayıcı sözleri göğüsleyerek çıkıp şarkı söyleyen, dans eden, erkeklerle dalgasını geçen Ermeni,...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (2): Peruz Terzak...

Hayranı da derdi de çok bir kadındı. Kantonun piri, kantocuların kraliçesiydi. Rengarenk, yanardöner...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (3): Şamran Kelle...

Bir vakitler sahnenin bir başından öbür başına rüzgâr gibi uçan genç kadın Direkler Arası'nın en meş...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (4): Marika Papag...

Kos'tan İskenderiye'ye sonra New York'a uzanan bir öykü bu... Bugüne tanıdık şarkılar bırakan bu içl...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (5): Deniz kızı E...

Boğaz'ın karanlığından yükselen sesini dinlemek için halkın sahile akın ettiği, adına mehtabiyeler d...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (6): Roza Eskenaz...

İstanbul'da fakir bir Yahudi Seferad ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Ermenice, Türkçe, Yunanca...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (7): Rita Abatzi

İzmirli Rita annesi ve kız kardeşiyle Yunanistan'a göçmek zorunda kaldı. 30'lu yaşlarında şarkı söyl...

Otur şöyle, seyret hayatını

Ömrümüze bulaşan zehri yıkıyor “Kamçılanma Mesafesi”. Uzunbay’ın karakterleriyle, bu zehri yıkamak i...