Ebru artık yepyeni bir yaşam kuruyor
Ebru’nun zorluklarla ama mücadeleyle dolu hayatı... Önce işsiz kaldı, sonra severek evlendiği adamın şiddetine uğradı, boşandı, sığınmaevinde kaldı, ‘dul kadın’ baskısına göğüs gerdi...

Ebru ile yemek molalarımızın bile belli olmadığı bir markette çalışıyoruz. O, herkese hemen güvenmiyor biraz mesafeli duruyordu, bir gün onu çalıştığımız işyerinde bir köşede ağlarken buluncaya kadar...
Sonradan öğrendim; yıllardır gördüğü şiddet onu ürkek biri yapmış. Öğlen arasını epey geçmişti, yemek yemek için aşağı indiğimde bir ağlama sesi duydum. Ağlayan Ebru’ydu yanına oturdum, derdini sordum. Çocuğunu çok özlediğini söyledi. Benimle konuşmasına çocuğuna duyduğu özlem neden oldu. O anlattı, ben soluğumu tutarak dinledim, dinlerken yumruklarımı sıktım...

Kocasıyla önceleri arası çok iyiymiş. Kendi yağlarında kavrulan bir işçi ailesi. İkisi de tekstil işçisi, aynı fabrikada çalışıyorlarmış. Daralma gerekçesiyle 32 isçi işten çıkarılmış. Ebru ve eşi işsiz kalmışlar. 3 ay işsiz kaldıktan sonra eşi yeni bir fabrikada iş bulmuş. Ebru da o ara hamile kalmış. Hamileliğinden ötürü çalışamamış. Eşi de 3 aylık açığı kapatmak için gece gündüz demeden sürekli fazla mesai yapmış. Ama ne yaptıysa borçlar giderek birikmiş. Ekonomik sıkıntılar yüzünden mutsuz, kavgacı bir adam olmuş. Sonra da şiddet başlamış. Ebru ilk kez hamileyken şiddet görmüş eşinden. Bu da erken doğuma neden olmuş. Hastaneydi, doğumdu derken yaşananlar biraz unutulmuş. Ebru bebeğiyle 20 gün hastanede kalmış. Yaşadıklarından kimseye bahsetmemiş, “Temizlik yaptım erken doğum oldu” demiş. Eve gelmiş, erken doğumdan dolayı hiçbir hazırlığı yok tabii. Yine de umut işte “Eşim belki gönlümü almak için bebek için bir şeyler yapmıştır” diye düşünmüş. Ama eşi evin kapısını bile açmamış. Eşini arayıp geldiğini söyleyince aldığı cevap “Ne yapayım geldiysen, geldin. Senin boğazını doyurmak için çalışıyorum” olmuş. Ondan sonra da hep dayak hep dayak...

Ebru, “Artık balkona bile çıkmaya utanır hale geldim. Her gün bir taraflarım morarıyordu” diyor ve yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor: “Bir gece geç saatte eve gelip bana 'Çalışman lazım’ dedi. Ben de isterim çalışmayı ama bebek daha 5 aylık bakacak kimse de yok. Anlattım durumu ama beni dövmeye başladı ve çocuğu kaptığı gibi kapıya fırladı, ‘Sosyal hizmetlere vereceğim’ diye tutturdu.” Ne yapacağını bilememiş Ebru, bağrışmalara komşular yetişmiş. Polis gelmiş “Aile kavgasıdır kimse karışamaz” demiş ve gitmiş.

Ebru, o günden sonra diken üstünde yaşamış. Çünkü kocası tehdit ediyor ve çocuğu götüreceğini söylüyormuş. Ebru, çocuğunu almasın diye geceleri nöbet tutmuş.

Bir bahaneyle yine şiddet uyguladığı bir gün Ebru da susmamış bu defa. Önce karakola, sonra hastaneye, oradan da sığınmaevine gitmiş. 9 ay sığınmaevinde kalmış, oradayken boşanma davası açmış. Boşandıktan sonra da kendine bir hayat kurmak için sığınmaevinden çıkmış.

Bir süre köyde yaşayan annesinin yanına gitmiş ama hem yoksulluk hem de “dul kadın” baskısı yüzünden yeniden İstanbul’a dönmek zorunda kalmış. Bir süre de ablasının yanında kalıp, çalışmış. Sonra ev tutup yerleşmiş.

“Hiçbir şeyim yok ama birazcık huzurum var” derken eski eşi yine başına bela olmuş, sürekli telefonla arayıp tehdit ediyor hatta sokak ortasında görünce vurmaya kalkışıyor. Bir gün bir adamı yaralayıp hapse girinceye kadar Ebru’ya rahat vermemiş.

Bütün yaşadıklarına rağmen Ebru dimdik ayakta durabilme cesaretini bulmuş. “Hep çocuğumu düşünerek hareket ettim” diyor. Çocuğuna yaz döneminde bakacak kimse olmadığı için köye annesinin yanına göndermiş. Şimdi özlemini çekiyor. Ebru “Yavrumun hiç sıcak bir yuvası olmadı. Kendime de ona da sıcacık bir yuva kuracağım. Neler gördüm hepsinin üstesinden geldim bunu da yapacağım” diyerek kendini motive ediyor.

Ebru güçlü bir kadın ve artık benim de en samimi arkadaşım.

İlgili haberler
Şiddete uğradığınızda neler yapabilirsiniz?

Şiddete uğrama ihtimaliniz varsa ya da şiddet dolu hayatınızı değiştirmek istersiniz ihtiyacınız ola...

Biz ve onlar ayrışsın elbet... Ama bilelim, ‘biz’...

Gerçekten araya koyduğumuz “onlar ve biz” ayrımı şu parti ya da bu partiyle, şu inanç ya da bu inanç...

Çocuklar kelebek ömrüne mahkum olmasınlar diye...

Soruyoruz size; bugün “bekasını koruyoruz” dedikleri devlet, bizim çocuklarımızın canını hiçe sayıyo...