Kim beni ayağa kaldırabilir?
Babası istemediği için okuyayamış, kocası istemediği için çalışamamış. Kendi deyimiyle çocukları bir noktaya getirdikten sonra, “Artık kabuğumu kırmalıyım” diyerek çalışmaya başlamış.

Avrupa’ya ihraç edilen ünlü Hereke halısını dokumasında beis yokken, ilkokuldan sonra ortaokula devam etmesine engel olan birkaç soru var: “Kız çocuğudur çarşıya nasıl gönderelim?”, “Kız çocuğudur ne derler?”
Okul sırasında kalem tutması gerekirken, halı tezgahında desen dokuyan Nezaket Barışık bugün 46 yaşında. 9 yaşında halı tezgahında birkaç yıl çalışmış ama sonra da 40 yaşına kadar hiç dışarıda çalışmamış. Bu kez engel babanın değil, eşinin kurduğu cümleler: “Geldiğimde evde ol, kapıyı aç! Yemeğim hazır olsun!”
Bugün taşeron bir firma bünyesinde çalışıyor. Otellerde düzenlenen kına ve nişanlarda, firma ve gala yemeklerinde garsonluk yapıyor.

‘ARTIK BU KABUĞUMU KIRMALIYIM’
Soruyorum:
Daha önce niye çalışmıyordunuz?

Doğu insanının yaşam tarzı. Eşin izin vermeme durumu. Bizim bilinçsizliğimiz...

Ne diyordu eşiniz?

Geldiğimde evde ol, kapıyı aç. Yemeğim hazır olsun. Ev temizliği. Çocuklar da vardı. Benim için her şeyden önce onlardı. Onlar bir noktaya geldikten sonra ‘Artık bu kabuğumu kırmalıyım’ dedim. Eşimin getirdiği de tamam az-çok yetiyordu ama özgür yaşama hakkına sahip olamıyorduk. Mesela bugün bu pikniğe gelemezdim. Neden? Çünkü eşimden para istemek zorundaydım.

Başka neyi değiştirdi çalışmak?

Kadının çalışması ayrı bir zenginlik. Apayrı bir özgüven geliyor. Sosyalleşiyorsun. Bakış açın değişiyor. Daha olgun bakıyorsun. Bambaşka bir insan oluyorsun. İnsanlarla bir araya geldiğinde neden benim bu eksiğim var diye kendini sorguluyorsun. Okuyorsun, araştırıyorsun... Okudukça kendi doğrularının farkına varıyorsun. Aslında temelde var olan doğrular ama toplumun bunu kabul edemeyişinin verdiği eziklik kadında var. Kadın da bunu araştırıp görüyorsa, bunun ezikliğini yaşamaksızın kendi kendine var olabiliyor. Bilinçten, öğrenmekten geçiyor her şey. Kitaplarda okuduğun her şey bende var diyorsun, bu zaten senin gerçekliğin. Sen birey olarak bunu faaliyete geçirmek istediğinde bir sürü engelle karşılaşıyorsun.

IŞIĞI GÖREBİLECEĞİME HEP İNANDIM
Çalışmadığınız dönemde kendinizi kötü hissediyordunuz sanırım…

Yerlere yapışıp da artık tükeniyorsun, ama diyorsun ki kimim var, neyim var? Kim beni ayağa kaldırabilir? Yaşama, çocuklarına olan sevgin. Ve tekrar ayaklanıyorsun. Bir şeylere tutunuyorsun. Allah o gücü veriyor. Ya da yüreğinde o gücü hissediyorsun. Hep inandığım tünelin sonundaki ışığı görebilmek, hep güneşi görebilmek oldu. Vicdanla aklı birleştirip hayata tutunabildikten sonra umutların oluyor.

Taşeron çalışıyorsunuz. Daha düzenli, güvenceli bir işte çalışmak ister misiniz?

Sağlığım elvermiyor açıkçası. Benim bel fıtığım, bacak problemlerim var. Ev ortamından kurtulmak amaçlı, spor amaçlı bakıyorum. Sosyal hayat olarak çalışmak...

TUTULMAYAN SÖZ: BU KIZI OKUTACAĞIM
Tüm bunları konuştuktan sonra biraz geçmişe gidiyoruz. Geçmişi konuşmak onun için zor oluyor. Umutlu cümleleri, hayal kırıklığı taşımaya başlıyor ve duygusallaşıyor.
Hayali okumakmış. Babası okul müdürüne “Bu kızı okutacağım” sözü vermiş. Ancak sözünü tutmamış.

Soruyorum:
Babanız sözünü neden tutmadı?

“Kız çocuğudur çarşıya nasıl gönderelim?” Bu yüzden okutmadılar. Annem hala der ki -demek ki vicdani eziklik hissediyor- “Senin hayatta okuyup bir şeyler başarmana biz engel olduk, hakkını helal et.” Ablam da kendini altı kardeşe feda etti.

İlkokuldan sonrası peki...

Normal ev hayatı. Elazığ’da halı okulu vardı. Kız çocuklarının çalışıp para kazandığı bir yer. Elazığ’da kızların gittiği halı okuluna gittim. Ortaokul hayatı olmayınca evde 2-3 kız varsa birkaç tanesini gönderiyorsun çalışmaya. 17-18 yaşına geldiğimde nişanlandım, evlendim.

Halı okulunda ücret alıyor muydunuz?

Elazığ’ın Hereke tipi halısı çok ünlüydü. Avrupa’ya ihraç ediliyordu. Sana bir tezgah veriyorlar, desen veriyorlar, işliyorsun. Ay sonu ne kadar yaptığına dair hesap tutuyorlar, sana para veriyorlar.

Ne yapıyordunuz o parayı?

Kendimize takı, kıyafet alıyorduk. Ailemize destek oluyorduk. Nişanlıyken takılarım vardı. Ailemin de maddi olanağı iyiydi. Ben yıllardır evliyim, o kadar parayı bir arada göremedim. Babam ticaretle ilgilenirdi.

Hayatınızdaki dönüm noktalarından biri bu, başka da vardır...

Oluyor tabi. Bazen uçurumun kenarına geliyorsun, yine hayata tutunuyorsun. Söyletme beni...
Duygulanıyor, daha fazla söyletmiyorum.

ASLINDA HAYATTAN İSTEDİĞİMİZ ÇOK ŞEY DEĞİL AMA...
Nasıl bir dünyada yaşamak istersiniz?

Kavgasız, olumsuzlukların olmadığı güzel günler istiyorum. Barış olsun, özgürlük olsun. İnsanlıktan yana güzellikler olsun. Herkes beraber mücadele edip, güzel gelecek inşa edilsin istiyorum. Aslında hayattan istediğimiz çok şey değil ama çok şeymiş gibi görünüyor.
Herkes birilerini sömürüyor, hayatında en yakın olan insanlardan başlayarak... İnsanların bilinçli olması bizi bu çilekeş hayattan kurtarabilir.
Kadınlar toplumda eziliyor. Erkekler kadını öldürüyor. Hep güçlü zayıfa zulmediyor. Suriye’deki çaresiz insanları düşünsene... Böyle bir dünya ne kadar yanlış bir dünya. İnsanlar nasıl böyle acımasız oluyor. Benim takıldığım konu hep bu. Nasıl böyle zalim olabiliyorlar?


İlgili haberler
Nafaka nedir, ne değildir?

Nafaka gerçekten de adaletsiz bir uygulama mıdır? Kadınların elinden alınmak istenen nedir tam olara...

Faşizme karşı direnişin mimoza çiçekleri

Kimisi partizan olan, kimisi şehir ve köylerde yaşamını sürdüren İtalyan kadınlar, savaş sona erene...

Acı bir Türkiye tablosu: Kardeşini doğuran çocukla...

Büşra Sanay’ın oldukça başarılı bir gazetecilik çalışmasıyla Türkiye’de ensest gerçeğini tüm yönleri...