Türkan’ın gittiği her yerde, gördüğü her haksızlıkla ‘mücadele’ anlayışı, tek tercihi olmuştur hep.

Merhaba kadınlar

Hayatın, her fırsatta üstümüze süpürdügü, tozunu pasını silkeleyip, şöyle rahat bir “oh” çekip oturduğumuz her yere, hepinize Ekmek ve Gül tadında sıcacık bir merhaba!

Sezon boyunca benzer kaygılarla durmaksızın koşturduk. Elbette dileğimiz, emeğimizi sıcak yaz güneşiyle harmanlayarak kendimize bir nebze olsun alan açmak. Güneş demişken, ben de bu muhteşem yaşam kaynağının her halini, kırk yaşımdayken, bir kadında keşfettim desem inanır mısınız?

Hem de bir yerel seçim telaşı içinde, tanıştığım yüzlerce kadının arasından, tesadüf kulağıma çalınan şiirimsi sesinde, keskin parlak bakışlarının beslediği yüz hatlarında, oldukça samimi jest ve mimiklerinde güneşin her halini görebildiğim kadın. Türkan Abla...

DÜNYANIN BÜTÜN KADINLARINA DOKUNURKEN
Onunla ilk sohbetimiz kalabalıklar içinde, seçimlere dair, her kelimesi önemli diyaloglarla başladı. Yerelde kadın sorunlarını, iğneden ipliğe ne varsa bir bir eleyip, maddeler halinde önümüze sunuyor, pırıl pırıl enerjisiyle ürettiği çözümleri arkasından sıralıyordu. Aynı anda hem öğreten oluyordu, hem öğrenen. Çok sonraları, kendisini hastam olarak kabul ettiğimde, kışı yeni bitirmiş, baharı kucağına doldurup telaşla çıkıp gelmişti adeta; “Meltem Hanım MERHABA!”
Biz hem o gün, hem sonraki tedavi süreci boyunca dünyanın bütün kadınlarına dokunurken, bazen bir kitabın sayfalarında, bazen bir resmin renklerinde ya da bir tiyatro salonunun koltuklarında hatta bir gecekondunun mutfağında buluyorduk kendimizi. Hele de karışık tostla çayımıza tadını tuzunu veren Türkan Ablanın hayatı...

HAYATI SORGULAYAN KÜÇÜK KIZ
Ardahan’ın bir köyünde, kalabalık ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Daha 6 yaşındayken yüklendiği “annelik” rolü ile kardeşlerine bakmakla başlamış hayat mücadelesi. Kardeşlerinin ocakta yanarak ölmesine de şahit olmuş, hastalıktan telef olmasına da. “O yaşta tattığın hiçbir şeyi kolay kolay unutmazsın Meltem Hanım. Yumurtayla takas aldığım ilk domates çok acı, üzüm ise çok çok tatlıydı...”

Okul çağı geldiğinde, taşınmak zorunda oldukları ilçeye giderken, yüklü öküz arabasından nehre düşüşü, babasının onu kurtarma telaşı, hala gözleri önünde Türkan Ablanın. Okumayı söküp, tanıştığı ilk karakter Fadik’in eşek heybesinden dünyaya baktığı gibi, o da başlamış hayatı sorgulamaya. Henüz 7 yaşındayken eline aldığı kitaplar, bir daha hiç ama hiç yalnız bırakmayacaktır Türkan’ı. Aradan geçen dört beş yıldan sonra, Türkan’ın babası Almanya’ya işçi olarak gider. Küçük kızın içinde kalan o kocaman boşluğu anlatırken, naif bir gülücükle kelimelerini süsler. “Babam her izne geldiğinde, annemle birlikte geriye saydığımız günler boşa çıkardı. Babamın gitgide evimize yabancılaştığını izlerdik. Bir çok bavulla gelirdi. İçindekiler beni hiç mutlu etmezdi. Babam ve getirdiği bavullar... Eşitlenmiştiler...”

YENİ UFUKLARA DOĞRU
Kardeşlerine kah annelik, kah ablalık ederken, denediği abilik ve babalık rollerini anımsıyor Türkan. Annesinin tek başına doğurduğu, ana kızın binbir zahmetle büyüttüğü tam 9 kardeş. Tüm bu hengamenin içinde, küçük kızın okuma aşkı her şeyin önüne geçmiş; ne annesinin geçirdiği ağır hastalıklar, ne babasızlık, ne de yaşanan yokluk onu yıldırmış. Civardan, devlet tarafından toplanıp götürülen kız çocuklarıyla birlikte devam eden okul hayatında, tuttuğu evler, maruz kaldığı haşereler, gittiği sinemalar, yaşadığı maceralar, artık yeni seslere yeni ufuklara doğru giden yolun taşlarını döşemeye başlamıştır. Doğunun en zorlu koşullarında, değil sıcak çorba, sıcak suya hasret geçen lise yılları, onu çelik bilekli, güneş yürekli bir kadın yapmaya yetecektir elbet.

MİNNETSİZ YAŞAM İÇİN
Derken üniversite yılları gelip çatmıştır. Büyük şehir de olsa, ev tutmak, çevre edinmek, ayakta durmak, savaşmak ve kazanmak hayatın öteki adıdır artık. Bundan sonrasında, üstüne ekonomik bağımsızlık da eklenince, hayata bir isim daha koyar Türkan: Minnetsiz yaşam...

Devlet memurluğundan işçiliğe, öğretmenlikten tekstile, büro emekçiliğine çeşitli alanlarda, çok hem de çok çalışır. Gittiği her yerde, gördüğü her haksızlıkla “mücadele” anlayışı, tek tercihi olmuştur hep. Bu uğurda feda ettiği devlet memurluğu da, yaşamak zorunda kaldığı fakir bodrum katları da, göğüs göğüse dövüşmelerden arta kalan ceza koşulları da onun bu anlayışına zerre gölge düşürmemiştir.

Bitmeyen enerjinle, dolu dolu gülüşünle hep bizle kal GÜNEŞ KADINIMIZ...

İlgili haberler
Peşini bırakma!

En çok kadınlar biliyor galiba bu ülkede adaletin nasıl bir şey olduğunu. Şiddete uğradığında korkus...

Annem için adalet herkes için adalet demektir

İşyerinde tartıştığı Zeynel Akbaş tarafından evinin önünde öldürülen Fatma Şengül’ün çocukları annel...

Fethiye emeğiyle yeniden hayat buldu

Fethiye, küçük yaşta annesini kaybetti, eğitim hayatı sona erdi, eşini iş cinayetinde kaybetti... Am...