Çalınan hayatlar, uzak savaşlar, ‘dokunmayan’ yılanlar
Bize ‘dokunmayanı’ bize uzak sanıyoruz. Boko Haram gerçeği ve onun özelinde cihatçı örgütlerin kadınlara bakış açısını bu yüzden okumalıyız.

Cihatçı örgütler ve eylemleri Türkiye açısından çok yabancı olunmayan bir konu maalesef. Son yıllarda IŞİD terörünün Suriye’de özellikle Kürt Alevi ve Ezidi halkına yaşattıklarına tanık olan, ardından yüzlerce cana kıyan örneklerini bizzat yaşayan en yakın komşulardan biri şüphesiz Türkiye oldu. Göç etmek zorunda kalan Suriyeliler vesilesiyle, Suriye’deki savaş hızla halk gündemine girdi. Hükümet, yardımdan veya çözüm girişimlerinden çok, bu durumu batıya karşı kullanmayı tercih etti orası ayrı, ama batıda Suriye savaşının en çok duyulduğu zaman, şüphesiz mültecilerin ‘daha güvenli bir yaşam’ için Avrupa topraklarına akması ile oldu. Savaşın onlardan kilometrelerce uzakta olduğunu sananlar, aynı bombalar batı topraklarında da patlamaya başlayınca biraz daha gündemlerine girdi IŞİD gerçeği.
Bu cihatçı örgütlerden bir diğeri Afrika kıtasındaki Boko Haram. İsmini ve eylemlerini en çok 2014 yılında bir okuldan 276 çocuğu kaçırdığında duyurdu. Hala bize bile –Türkiye’ye– uzak bir örgüt(!), Avrupa’nın da dikkatini pek çekebilmiş değil. Nijerya Avrupa’ya bize olduğundan daha da uzak. Nijerya merkezli bölgeden kaçmaya çalışanların çok az bir kısmı Avrupa’ya ulaşabiliyor. Açlık, yoksulluk diz boyu.
Alman gazeteci Wolfgang Bauer bu gerçeğin yeterince araştırılmadığını fark edip 2015 yılında, aslında “bir beyaz olarak” kendisi için oldukça tehlikeli bir araştırmaya girişti. Boko Haram tarafından kaçırılan ve sonra tesadüfen onun elinden kaçabilen bazı kadınlarla görüşmeler yaptı ve bu görüşmeleri kitaplaştırdı Bauer. Kitap, ‘Çalınan Hayatlar - Boko Haram ve Afrika’nın Kalbindeki Terör’ ismiyle, Kor Kitap tarafından henüz Türkçeye kazandırıldı.

GERÇEKLE YÜZLEŞMEK
Kadınların anlattıkları sinirleri o kadar alt üst ediyor ki bir an gerçeklikle algınızı koparıp bir kurgu senaryo okuyor gibi hissediyorsunuz. Bunun gerçek olduğuyla yeniden yüzleşmek ise en korkunç olanı.
Bu kadınlar, bir şekilde, tesadüfen ölmeden Boko Haram’dan kaçabilmişler; canları sağ ama iyi değiller. Her an yeniden kaçırılma tehdidi altındalar bir kere. En “iyi” durumda olanı, en fazla ailesinden bir kişinin sağ olduğunu biliyor, kaçarken yaşlı ve kaçamaz halde olan aile fertlerini örgütün insafına bırakmak zorunda olanlar var. Çoğu tecavüzcülerinin çocuklarını doğurmuş, onlara bakıp bakmama vicdan ikilemindeler.
Agnes şöyle tarif ediyor “Çocuğu sevmiyorum. Biliyorum, o suçları babası işledi, çocuk suçsuz. Doğumdan sonra bebeğe süt vermeyi reddettim. Diğer çocuklarım da bebeğin babasının, gerçek babalarının yani eşimin katili olduğunu biliyor. Sık sık ona bakıp aslında bu çocuğa karşı bir şeyler hissetmem gerektiğini düşünüyorum. Ama hiçbir şey hissetmiyorum. Onu öldürmem gerekirdi...”
Kaçabilip tesadüfen sağ kalan kadınlarınsa yaşayabilmek için ciddi entegrasyon sorunları var. Döndükten sonra artık devletin kıt kanaat sağladığı yardımlardan bile mahrum kalıyorlar. Tehlike altındaki köylerine dönüyorlar çünkü başka gidecek yerleri yok. Resmî kurumlardan uzak duruyorlar çünkü kendilerine kuşku ile bakıldığının farkındalar. Hatta aynı aile fertleri arasında bile bu güvensizliğin yaşandığını söylüyorlar.


‘BANA SADECE İSMİMİ BIRAKTILAR’
Ordu kaçırılan ve bir şekilde kurtulan kadınlar için “normalleştirme kampları” kurmuş, ama kadınların söylediğine göre bu kamplarda onların sadece gardiyanları farklı; yine sorgulanıyor, tehdit ediliyor ve hatta dövülüyorlar.
Kaçırılmadan önceki günlerini tanımlarken, “O günlerin hafifliğini özlüyorum” diye bir cümle kurmuş Sadiya. Çok etkileyici. Aklıma Maraş Katliamında yaşamını yitirenlerden Ümmühan Duman’ın, evlerini basmaya gelen “komşuları”nı görünce eşine “Beni onlara bırakma. Beni sen öldür” diye yalvarması geldi. Aynı ağırlıkta acılar. Sadiya’nın psikolojisini ise şu cümleleri özetliyor: “Kocamla ben dükkâna özel bir ad koymuştuk, ama adını unuttum. Çok tuhaf, değil mi? Dükkânın adını unutmuşum. Artık başka birisiyim. Bana sadece ismimi bıraktılar.”

CESARET VE UMUT YİNE DE VAR
Hala bilmiyoruz. Bize “dokunmayanı” bize uzak sanıyoruz. Bilmeyince bir şeyler yapabilme ihtimalinden de uzaklaşıyoruz. Boko Haram gerçeği ve onun özelinde cihatçı örgütlerin kadınlara bakış açısını bu yüzden okumalıyız.
Asla bir başucu kitabı değil, asla uyumadan önce okuyabileceğiniz bir kitap değil. Bu kitap, rahatsız edici bir kitap. Yazılanlar/yaşananlar hayatın “tastamam” içinde, “tastamam” gerçek. Ve bu gerçek aynı rahatsız ediciliğinde yaşanmaya devam ediyor. Yazarın notuyla; “Tam şu anda, hiçbir haritada yer almayan küçük bir köyde, her şey yeni baştan tekrarlanıyor.”
“Eskiden kendimi güçlü bir kadın sanırdım, ama yanılmışım. Eğer Boko Haram tarafından bir kere kaçırıldıysanız, bir daha asla normal olamıyorsunuz.”
Geriye isimlerinden başka bir şeyleri kalmasa da, bir daha asla eskisi gibi olamasalar da bu kadınlar acı ve şiddetle yoğrulmuş seslerini duyurma kararını almış; ve bu ses, cesaretten, umuttan hiç de yoksun olmayan güçlü bir ses.
Çalınan Hayatlar
Yazar: Wolfgang Bauer
Çevirmen: Sergen Özkan
Kor Kitap, 184 sf.
İlgili haberler
Kanla sulanmış bir coğrafyanın 13 Gül’ü...

Şen kahkahaları, şarkıları, dansları eksik olmuyor. Sevgileri ve muziplikleriyle Ventas hapishanesin...

Kendi emeğiyle güçlenen HASİBE

Yıllarca yaşadığı bütün zorluklara ve şiddete rağmen mücadele etmekten vazgeçmeyen, kızlarıyla birli...

Umutsuzluk çıkmazından inatla sıyrılan Leyla

Çocuk yaşta tecavüze uğrayan ve kendisine tecavüz eden kişiyle evlendirilen Leyla’nın hapsedildiği ş...